Bugün kızımdan bir kart aldım.
Bugün kızımdan bir kart aldım.
Postayla. Postadan fatura dışında bir şey geldiğini unutmuşum. Öyle sevindim ki, sanki digital olanaklarla hemen her gün haberleşmiyormuşuz...
Ceren’ in iznini almadan, bir bölümünü sizinle paylaşıyorum:
…Bu yılın sloganı, daha çok görüşelim olsun…
Bu cümleden yani bizim hasretimizden hareketle, bütün hasretlere selam olsun diyerekten, yılın sloganı ne demek anlatmak isterim.
Yıllar önce ikimiz karar vermiştik. Her yılbaşında bir slogan seçelim. Bütün yılımızı bu seçime göre yaşamaya çalışalım, demiştik. Yeni yıl denilen ne idüğü belirsiz şeyden bir şeyler dilemektense, kendi kendimizden dilemek ve dilek noktasını geçip bizzat yapıvermek ana-kız bize daha akılcı göründüydü.
İlk yıl seçtiğimiz slogan: Daha çok balık yiyelim, idi.
Niye dudak kıvırdınız bilmem. Eminim çok daha sofistike bir şeyler bekliyordunuz. Biz erişilebilir hedeflerin adamıyızdır. Böyle hedefler koyuyoruz kendimize, beğenin beğenmeyin bize de ne.
Balık yeme meselesine gelince. Ben sağlığı korumanın reçete yazmaktan daha önemli olduğunu gerçekten kavramış bir hekimim. Sağlıklı beslenmek için balık yemenin şart olduğunu da biliyorum. Bunları öğrenmeden çok önce yani daha bebekliğimden beri bolca balık yiyorum. Çünkü benim babam neredeyse her gün eve elinde balık poşeti ile gelen bir adamdı. Benim zaten az balık yemişliğim yoktu ki. Benim kızım da benim bu alışkanlığım ve sevgimle ve babasının da Karadenizli damarıyla, daha sekiz aylıkken balık yemeğe başladı. Hala balık yemeğe bayılır. Ayy elleyemem diyenler gibi de değildir, ne mutfak koktu der, ne elime bulaştı, ayıklar yıkar pişirir. Gene de nereden çıktı bu daha çok balık yiyelim derseniz, ikimizin de bilincinden çıktı. Benim koruyucu hekimlik bilincime Ceren’in su ürünleri mühendisi olma bilinci eklendi. Dört yanı deniz ama çoğunluğu balık sevmez ya da balık elleyemez olan toplumun birkaç kişisine bile ulaşsak iyidir, dedik. Sloganımızı dillendirdikçe dillendirdik. O yıl biz, iyi tamam yiyelim de kim pişirecek diyenlere kendi evimizde balık pişirdik. Evime sokmam diyenleri balık soframıza buyur ettik. Kızartması ağır oluyor diyenler için fırına attık. Balıktan hiç anlamam diyenler için balıkçı tezgâhı başında şıpın işi kurslar düzenledik.
O ilk yılın bitiminde misyonerliğimizin keyfiyle yeni slogan arayışına girdik. Daha çok dans edelim, sloganına eriştik. Dans etmenin vereceği enerjinin hımbıllıktan kurtulmaya, sağladığı endorfinlerin depresyonu engellemeye, verdiği keyfin sosyalleşmeye, fiziksel zindeliğin gelecek günlerin sağlığına, cildin güzelliğinden tutun da bağışıklığın artışına daha nelere nelere katkısını düşünerekten, Ceren’in iflah olmaz bir dansçı benimse iflah olmaz bir dans propagandacısı olmamı birleştirerek, o yılı da bol bol dans ederek ve bol bol dans ettirerek geçirdik.
Bir başka yıl, özgürlüğümüze takılan kelepçelere inat olsun diye yıllık sloganımızı “daha çok gezelim” bir sonraki yıl sloganımızı ise, ekranlar yüzünden yoksa artık unutuluyor mu kuruntusu ile “daha çok kitap okuyalım” olarak belirledik. Bu son iki yılın özeti olarak da ben hidayete erdim ve sonunda şu özdeyişi yumurtladım:
“İki hastalık vardır ki virütiktir. Yani kanınıza bir kez girdi miydi artık iflah olmazsınız. Bu iki hastalığı kaptıysanız onları başkalarına da bulaştırmanız mubahtır. Hatta elzemdir. Bunların biri gezme hastalığı diğeri okuma hastalığıdır. Ancak bunlardan sadece birine tutulmak yetmez. Hatta bu ikilinin tekine tutulursanız katiyen olmaz. Her ikisine birden yakalanacaksınız ve her ikisini birden bulaştıracaksınız.”
Gördüğünüz gibi kızımla beraber yarattığımız yılın sloganı modası hep “daha çok yapalım” şeklinde. Sonra mıydı önce miydi bilmem ama benim aklım bu konuda berraklaştı.
“Her şeyi abartalım arkadaşlar” dedim çıktım işin içinden. Ne yapıyorsak abartarak yapalım. Neydi o aman abartma uyarıları. Çok güldük yoksa ağlayacak mıyız prangaları. Ne o öyle orta yolculuk. Aman dikkat çekmeyelim. Aman öne geçmesin, aman pek fark edilmesincilik.
Abartalım arkadaşlar.
Kızımla ben öyle yapıyoruz; abartıyoruz.
Oooh, ne yapıyorsak da bayıla bayıla yapıyoruz.
Son bir aydır evimin her yeri kırmızı. Abarttım.
Son bir aydır evimde ha bire parti veriyorum. Abarttım.
Son zamanlarda doğru dürüst uyumuyorum, çünkü ülkemin kaybına üzülüyorum. Abarttım.
Ceren’le bu yılbaşı ayrıydık ya, bu yıl için slogan seçmeyi unutuvermişim. Ceren de abartıp yeni yıl için Miami’den New York’a gittiydi. Abartıyı fark etmemiş olabilirsiniz ABD’nin doğu sahilini en güneyden neredeyse en kuzeyine kadar kıyı kıyı geçti yani karayoluyla 30 saat seyahat ederek gitti, aynı şekilde de döndü. Abartılı annenin abartılı kızı olaraktan, Noel bahanesiyle NY’a giden Ceren, bana oradan kart atıp, bu yıl sloganımız “daha çok görüşelim” olsun demiş.
Bu yıl dostlarım “daha çok görüşeceğiz”
Bu yıl, abartabildiğimiz kadar abartacağız; unuttuklarımızla, küstüklerimizle, kızgın olduklarımızla, aklımızdan çıkmış olanlarla, eski dostlarımızla, yeni tanıştıklarımızla, daha çok kişiyle, daha uzun sürelerle, daha sık, daha kaliteli, ne bileyim ben işte, daha çok ama daha çok görüşeceğiz, anlaştık mı?
İtiraz yook, anlaşmak zorundayız, Ceren kartpostala öyle yazmış, ne yapalım?
Bu yıl işte böyle, gelecek yıllarda, yeni sloganlarda buluşuruz.
7 Ocak 2016 |