GERİ

Neden kahve içiyoruz?

Hatırlayacaksınız. Kahveden bahsettiğim bir önceki sefer, Yemen’den girmiş Afroamerikanların kökünden çıkmıştım. Kahve ticaret tarihinin, dünya çapındaki en büyük sömürü ve insan kıyımı tarihi olduğundan dem vurmuştum. Uğruna en çok insan öldürülen maddenin kahve olduğunu söylemiştim. Dünyadan kahvenin varlığı tümüyle silinse, insanın hiçbir eksiği olmayacağını anlatmaya çalışmıştım.

Neden kahve içiyoruz, sorusuna cevap arıyordum.

“Neden kahve içiyoruz, hem de neredeyse hepimiz, hem de güle oynaya, hem de iştahla, hem de reklamını yapa yapa?” demiş, bu sorunun yanıtını size bırakmıştım. Sorumu ciddiye mi almadınız, ben mi iyi soramadım bilmem, hiç yanıt gelmedi. Biraz bekledim. Konu üstüne soru da gelmedi. Mecburen monoloğu sürdüreceğim.

Dünyanın dört bir yanında insanlar her gün kahve içiyor, neden?

Çünkü kahveyi seviyoruz.

Kahveyi neden seviyoruz?

Kokusu, tadı, görüntüsü, eşlikçisi vb üzerinden soruyu yanıtlayabiliriz ama aslı bu mudur?

Sorumu daha da genelleyeyim; herhangi bir şeyi neden severiz?

Düşünür olmadığımdan, felsefe yapmaya da niyetim yok. Ben konuya durduğu yerden bakanlardanım. Beyin ve çalışma biçiminden söz ediyorum yani.

Herhangi bir şeyi, sadece alıştığımız için severiz. Kahveyi seviyoruz. Çünkü kahveye alıştık.

Alışmak deyince iki ayrı nokta var. Birincisi bizzat bizim yaşantımız süresince alışmamız. Diğeri ise, zaten alışkın olmamız. İsterseniz ikincisinden başlayayım.

Kahveyi şimdilik bir kenara bırakarak genelden gidiyorum. Zaten alışkın olmak da ne demektir, anlatmayı deneyeyim. Bir mangal kokusu duydunuz, diyelim. Odun ateşinin üstüne damlayan et yağının kokusu burnunuza ulaştığında, aç değilseniz bile ağzınız sulanır. Veganların hoşgörüsüne sığınarak, aynı örnekten devam edeyim. Mangal kokusuna karşı duyulan iştah, neredeyse hiçbir yiyeceğe duyulmaz. Bütün dünya hesaba katılırsa, en çok sevilen yiyecek, ateşte pişirilen ettir. Hiçbir meyva ya da sebze, hiçbir yemek, bütün dünyada en sevilen yemek yarışmasında, ateşte cızırdayan etin yanına bile yaklaşamaz. O hep şampiyondur. Neden?

Beynimizin en antik bölümünde kokusu ve tadı kayıtlıdır da ondan. İnsanlık tarihine geri dönelim. Avcı toplayıcı günlerimize. Ot tohum meyva nerede, avdan eli dolu dönen avcının getirdiği nerede? Mangaldaki et, o denli antik, o denli ödül, o denli erişilmesi güç yani değerli. Belleğimizin en derin kösesinde yeri olması o yüzden.

Madem o denli derinde yerleşmiş, o denli yaygın bir sevgi bu, öyleyse veganlık nasıl oluyor derseniz cevabını başka bir yazıda bulacaksınız. Vegan örneği konuyu anlamak ve anlatmak için çok önemli ama dediğim gibi şimdi yazının kapsamı dışında.

Bu yazıda sözü değindirdiğim şu: Bazı tür sevgiler, bizim kişisel tarihimize ait değildir, insanlık tarihine ait bellek kayıtlarımızdan kaynaklanırlar. Sevdiğimiz yani alışkın olduğumuz bazı şeyler, atalarımızdan bize mirastır.

Sevme/alışma kavramının iki ayrı bölümü var derken, bazı şeylere zaten alışkınız derken, bu ata mirasını kastettim. Birkaç kuşağa değil, hepimizin ortak atalarına kadar işi geriye doğru uzattım. Tarihi çok değilse de biraz daha yaklaştırayım. Gene konumuz et olsun. Biz öküz eti severiz. Koca yaratığı devirir, boğazlar, parçalar yeriz. Bir Hintli ise öküzü bırakın yemeği, ellemez bile. Asyalı köpek yer, biz lafından bile iğreniriz. Bunun balığı böceği falan da var ama konuyu dağıtmayayım. Etlere yaklaşım farkının nedeni kültürdür, dindir. Dar anlamında konuşursak, kültür ve din atalarımızdan bağımsız mı? Anne babamızdan öyle gördük diye mi, o konuda çocukken eğitildik diye mi yoksa bizim kişisel tarihimizden bağımsız da yaşadığımız coğrafyanın atasal kökeninden mi kaynaklanıyor? Birey olarak öküze farklı yaklaşımımız, genlerimizden/eski beyin kayıtlarımızdan olamaz mı? Peki ya balığa? Bamyaya?

Neyi sevip neyi sevmeyeceğimize ait birçok hazır kayıtlama (genetik) ile doğuyoruz. Beynimiz biz ona öğretmeden, bazı şeyleri seviyor hatta bayılıyor bazı şeyleri de sevmiyor hatta iğreniyor. Ben şunu sevmem ben bundan nefret ederim dediğimiz birçok şey için kendimize nedenini sorsak, cevabımız zorlamadır. Aslında pek de bir cevabımız yoktur. Öyledir o kadar.

Bamya sevmem, dönere bayılırım, o kadar.

O kadar mı?

Hadi azıcık konuyu sulandırayım. Sapsarı sevenler ya da esmer olmazsa olmaz, diyenler niye diye hiç kendilerine sordular mı? Erkek dediğin kıllı olmalı diyenler ya da aman tüy yumağı ne o öyle, diye burun kıvıran kadınlar, zevklerinin gerekçesini merak ettiler mi? Koca memelere yazılan ya da ne o öyle sağmal inek gibi diye dedikoduya katılan erkekler, seçimlerini nasıl gerekçelendirirler?

Bu kadar sululuk yeter. Sevdiğimiz, beğendiğimiz, hoşlandığımız, zevk aldığımız bazı şeylerin ne nedenini düşünürüz ne de biliriz. Nedeni atalarımızdır. Bunlar miraslarımızdır. Miras demek kalıtımımız demektir. Beynimize yazılı olarak doğduk demektir. Ben size mangalı ve cinsel seçim ölçütlerinizi örnek verdim. Siz bu konuda bir dolu başka örnek verebilirsiniz. Bu örnekler sevmenin ikinci bölümüne aitti. Kalıtsal boyuta.

Konu örneğimiz olan kahve ise birinci bölümüne ait. Edinsel boyuta.

Birinci bölüm de ikincisi gibi gene beyinle ilgili ama bu kez hazıra konulanla değil bizzat edinilenle ilgileniyoruz. Beyin yeni şeyleri öğrenir. Beyin tekrarla öğrenir. Yeni bilgi yeterince tekrarlanırsa, sonunda beynin kayıtlı unsuru olur. Beyin tekrarlanan her şeyi öğrenir. Öğrenirken doğru yanlış diye bakmaz, bakamaz. Tekrarlanan neyse onu öğrenir. Devran döndüğü için, atalarının duymadığı, koklamadığı, rüyasını bile görmediklerini de öğrenir. Kahveyi de öyle öğrenir, enerji içeceğini de.

Beyin öğrendiği her şeyi sevmez, beğenmez, sadece öğrenir.

Beyin bazı şeyleri de çok sever hatta vazgeçemeyecek kadar çok sever.

Beyin neyi çok sever? Daha önemlisi neden bazı şeyleri az, bazılarını çok severiz, hatta bazılarına tutkuyla bağlanırız?

Cevabı gelecek yazıda. Çünkü hem konu üzerinde biraz düşünme zamanınız olsun istiyorum, hem de çok uzun yazıyorsun diyenleri azıcık ferahlatmayı amaçlıyorum.

Bu arada siz ev ödevlerinizi sakın ha unutmayın:

1-Sevmenin kalıtsal ve edinsel bölümleri için örnekler düşüneceksiniz.

2-Çok sevmenin hatta meftun olmanın nedenine kafa yoracaksınız.

3-“Kahve tüccarları istediği için kahve içiyoruz” önermemi de tartışacaksınız.

Keyifli beyin serüvenleri dilerim.

9 Nisan 2017

GERİ