GERİ

Manukyan’ın Kirli Parası

Örgütlenmenin gücünü bilmez değilim. Ancak nedense benim kanımda örgütçülük yok, genellikle bireyselliğe çark ederim. Sanırım 10 yıl kadar önceydi. Multıple Skleroz (MS) yani gündelik söyleyişimizle “emes” doktoruyum diye, bana Türkiye MS Derneği yönetim kurulunda görev önerilince hiç işime gelmedi. Zaten derneğin üyesi ve aktif çalışanı idim ama yöneticilikten kaytarma girişimlerim işe yaramadı, kısa bir dönem yönetici de oldum. İşte o dönemde derneğe bir teklif geldi. Teklif Avrupa’lı bir grup bisikletçiden. Bu aktivist bisikletçiler bazı sorunlara dikkat çekmek için pedal çevirerek dünya turu yapıyorlarmış. İstanbul’dan geçerken de MS derneğinin tişörtlerini giyerek konuyu gündeme getirmeye niyetlenmişler. Hani derler ya armut pişmiş ağzımıza düşmüştü. Adamlar sivil toplum örgütlerini gönendirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı ki bize kadar erişmişlerdi. Hemen bunun ardından derneğe ulaşan Marlboro firmasıydı. Bisikletçilere sponsor olmayı teklif etmişti. Bizim derneğin bisikletçilere giydireceği penyeleri onlar basacaklarmış falan filan. Olmaz dedim, yönetim kurulunda kıyamet koptu. Beni tutuculukla suçladılar. Hatta Cerrahpaşa Nöroloji hocasının bir davranışı ile benimkini bir tutarak yüzüme karşı gülüp eğlendiler. Sigaraya karşıtmışım (!) da bu kadarı da fazlaymış. Para paraymış, kimden geldiğinin ne önemi varmış ki.

Cerrahpaşa Nöroloji binası dökülüyordu, tıpkı bütün diğer köklü üniversitelerde olduğu gibi. Malumunuzdur o dönem, üniversitelerin ödenekleri kısıtlandıkça kısıtlanmıştı, kasten ölüme zorlanıyorlardı (cenaze namazları sonraki yıllarda kılındı). Bu çöküş günlerinde bayan Manukyan bölüme hatırı sayılır bir bağışta bulunmuş, bölüm başkanı olan bayan profesör de sanırım feminist gerekçelerle bu parayı reddetmişti. Bu hikaye ağızlara sakız olmuştu ama henüz yeniydi. O yüzden benim tavrımı onunkine benzetmişlerdi. Öyle ya para paraydı, paranın temizi kirlisi mi olurdu?

Bana göre, Manukyan’ın Cerrahpaşa’a bağışladığı para temiz, Marlboro’nun MS derneğine bağışlayacağı ise pisti. Aradaki farkı dernek yönetimindekilere anlatamadım. Anlatabilirdim de dinlemeye niyeti olanı bulamadım. Bana yönelik yöneticilik zorlaması da o nedenle bitti zaten. Böyle pürüz çıkaran, pişmiş aşa su katan üyeye diğerleri bayılmadılar. Bir sonraki seçimde kimse beni zorla yönetime yazmadı. Böylece ben kurtuldum da siz kurtulamadınız; aradaki farkı şimdi size anlatacağım.

Bu iki bağışın arasındaki fark, niyettir. Peki, art niyet ya da iyi niyet bir eylemin sonucunu belirler mi? Bu örnekte belirliyor. Manukyan bağışladığı parayı kadın bedeni ticaretinden kazanıyor. Herhangi bir kadının (ve de benim) bu ticarete karşı çıkmaması olası mı? Bu anlamda elbette o para kirlidir. Marlboro da parayı insanların sağlığı ile oynayarak kazanıyor. Aklı başında kimsenin sigara ticaretini onaylaması mümkün mü? Elbette o para da kirli paradır. Ancak bu örnekte fark paranın kazanılma biçiminden gelmiyor. Harcanma biçiminden geliyor. Marlboro üç beş fanila bastırarak voliyi vurmayı hedeflemişken Manukyan verdiği paradan para kazanmayı hedeflemiyor. Oysa birincinin bağış amacı geri dönüşüm, hem de misliyle. Bu niyet amacına ulaşır mı peki? Kesinlikle evet. O penyeler, bisiklet gibi sağlıkla özdeşleşmiş bir şeyi sigara ile kolayca eşitleyiverir bilinç altında, MS ne, o işin bahanesi. Sigara tröstü, doğrudan bisikletçilere gitse, daha kapıdan kovulacağını bildiği için, MS derneğine geliyor. MS dernek tişörtünü giyecek olan sporcular oyuna getiriliyor. Batı sınırımızdan girip derneğimizle buluştuklarında ummadıkları bir son dakika oldu bittisiyle karşı karşıya kalacak ve (belki farkına bile varmadan) basının önüne sigara logosu giyinmiş olarak çıkacaklar. Televizyonda bir saniye reklamın bedelini bilmem bilir misiniz? Bu tröst, beleşe üstelik de spor etkinliği gibi en etkili yöntemle, basında kendine yer kaparak en etkili biçimde reklamını yapacaklar. Ben de aracılık yapacağım bu pis işe. Olacak iş mi? Ne olacak ki o penyelerde logo olsa, millet onu görüp hemen sigaraya mı başlayacak sanki, diye düşünenlerin çoğunluk olduğunu biliyorum. Öyle düşünenler çok ama çook yanılıyorlar. Dünya nüfusunun neredeyse yarısı sigara içiyorsa, bunun nedeni bu türden beyin yıkama taktikleridir çünkü. Manukyana gelince, Nöroloji kliniğin kapısına “Burası bir Manukyan kliniğidir. Siz de Nörolojik hastalığınızdan kurtulmak istiyorsanız, gelin Manukyan’ın kızları ile çiftleşin” diye yazan bir tabela koysanız bile aynı işe yaramaz. Bu yazı sayesinde Manukyanın müşterisi artmaz. De ki bağış yüzünden sahiden böyle bir yazı koydunuz ve de ki sahiden birilerinin de aklına kar suyu kaçtı. Olur mu olur. Öyle olsa bile gene de önemli bir etki olmaz. Bisikletçinin sırtına eklemlenen Marlboro logosu ile aynı etkiyi yaratmaz. Müşteri artırmak için milyarda biri kadar bile etki yaratmaz. Zaten Manukyan böyle bir taleple de bağış yapmıyor. Sessiz sedasız el atından parayı kliniğe veriyor. O nedenle Manukya’nın parasını reddetmekle Marlboro’nunkini reddetmek aynı olmaz. Marlboro da Manukyan gibi davransaydı, yani bir zarfa parayı koyup, buyrun alın işinizi görün deseydi, bak o zaman o para nerden gelmiş, kimden gelmiş, muhasebesini yapar mıydım? Hemen alır, sevgili MS hastalarım için tepe tepe de kullanırdım. Ne pisi, mis gibi para olurdu o zaman adı.

Hâlâ, ne olacaktı ki Marlboro’nun bağışını kabul ettiydiniz sanki, diyeniniz varsa ne ben size beyni anlatabilmişim, ne de siz beyin yıkayan sinsi reklamlar konusunda ayılabilmişsiniz demektir. Zaten tersi olaydı, yani ben derdimi anlatmayı becerebilseydim ve de bu reklam meselesinin özü yeterince kavranabilseydi, hâlâ sigara içenler var olabilir miydi, benim dost çevremde bile.

Yazık bize. Yazık ki ne yazık.


29 Eylül 2018

NOT: Sigara karşıtı olmak, ben yeşil sevmem maviye ise bayılırım gibi kişisel bir şey değildir. Bu karşıtlık bilgi ve bilinç sahibi olan herkesin temel görevidir. Ben bu görevi yerine getirmek için çabalıyorsam bayıldığımdan değil, bilincin verdiği mecburiyetten yapıyorum. Sigara içsin içmesin herkesi de bu savaşta benim gibi saf tutmaya çağırıyorum. Çünkü tütün (ve de malum diğerlerini) satan tröstler öyle güçlü ve reklam dünyası öyle etkili ki bir tek Prof Elif Dağlı ile ya da birkaç dernek ile bu iş olacak gibi değil. Satıcıların ve vergisini yiyen devletlerin kazançları öylesine büyük ki, bizim bu savaşı top yekün kazanmamız mümkün görünmüyor. Ancak tıpkı gerçek savaşta olduğu gibi sigara savaşında da büyük kıyımdan bir kişiyi bile kurtarmak kardır. Hadi sakın duraksamayın, ben hepinizi gene ve yeniden göreve çağırıyorum.

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ