GERİ

Sevdalım Hayat

Yaşamın ilk renkli anılarını merak etmek batılıların huyu, bizde bu sorunun sorulduğuna tanık değilim. Onlar sorunca bu yaşımda ben de bunu düşünür oldum. Belleğimdeki ilk resimler de sesler de filmler de hep Muş’tan. Kardeşim Nejat Muş’ta doğdu, 1963 yılında, ben tam dört yaşındayken. İki üç yıl kadar kalmışız galiba Muş’ta. Öyleyse ilk anılarım 3-5 yaş aralığına ait. Yaşadığımız evin içini ve dışını resmedebilecek kadar net hatırlıyorum. Öncesine ait ise hiç bir şey gelmiyor aklıma, ne bir ses ne bir koku, ne de bir görüntü kaydı var belleğimde. Bunarsam belki daha eskileri de hatırlarım kim bilir. Bebekliğini hatırlayıp anlatanlara şaşkınlığımsa baki.

Zülfü Livaneli’nin yaşamını kaleme aldığı “Sevdalım hayat” kitabını okurken yeniden yüzleştim bu sorunun biraz farklı haliyle. Avrupa film ödülleri jüri başkanıymış Livaneli. Berlin’deki bir Norveç lokantasında İspanyol film yapımcısı Luis Megino, Rus, Belçikalı, İzlandalı ve Hollandalı jüri üyelerine tek tek sormuş. Çocukken, sizi akranlarınızla birlikte olmaktan alıkoyan önemli bir hastalık geçirdiniz mi diye. Bütün dünyanın kolajı gibi olan masadakilerin hepsi bu soruyu olumlu yanıtlayınca Megino’nun kanısı iyice pekişmiş, hükme dönüşmüş. Bütün sanatçılar, çocukluklarının bir dönemini onları akranlarından ayrı koyan bir sorunun pençesinde geçirdikleri için nevrotik oluyorlarmış ona göre. Bu yargıdan hareketle Livaneli kitabında çocukluğunda geçirdiği hastalık ameliyat vb travmaları sayıp dökmüş. Şimdi sıra benimkinde.

Muş'ta doğdu kardeşim, her türlü medeniyetten uzak bir köhne evde. Oğlan çocuk doğumuyla aile tam sevince boğulacaktı ki ilk göz ağrıları olan ben kör oluverdim. Tam kardeşimin doğduğu gece kör oldu iki gözüm birden. 4 yaşındaydım ama çok net hatırlıyorum her şeyi. İlk akla gelen yargı uyarınca, kardeşimi kıskandığımı hatırlamıyorum. Tersine kucağıma almak istediğimi, ellerimi üzerinde gezdirip anlamaya tanımaya çalıştığımı, göremediğim için üzüldüğümü hatırlıyorum. 4 yaşında bir çocuğun nevroz atağına şimdi bile akıl sır erdirmem mümkün değil. Ancak dünyam tam olarak kararmıştı o gece, ışık dahil hiçbir şey göremiyordum, bundan eminim. Muş geri kalmış bir yer. Hele o zamanlar bir köyden hallice. Örneğin yaşadığımız evin duvarları kerpiç. Damı bile topraktan. Her kar yağışı sonrası bir adam dama çıkıyor, elinde koca bir silindirle karları ezip dama yapışmasını sağlıyor. Aylarca tabaka tabaka ezilip yapıştırılmış karla kaplı kalıyor evin tepesi. Adamın yüzünü değilse de o dönen silindir bile gözümün önünde.

Kardeşimin ilk günleriyse yok. Bir hafta sonra aşama aşama açıldı görüşüm. Ne Muş’un o zamanlarının tek doktoru bilebildi bana ne olduğunu ne de bunca yıl sonra ben. Annemse çok emindi ne olduğundan, hepsi benim kabahatim diye suçladı durdu kendini. Doğumun olduğu gecenin öncesinde beni hamama yollamış komşularla. Kendisi benimle ilgilenebilecek durumda değilken komşular yıkasınlar diye. Komşuları zar zor hatırlıyorum ama hamam sefasını iyice. (2000 yılını arkadaşlarımla beraber bir kaplıca otelinin hamamında karşılamıştık, onu saymazsak) ömrüm boyunca gittiğim tek sefer ve tek hamam orası, nasıl hatırlamam. Hamama aşina komşu kadınlara ve kızlarına özenip kaynar suları boca etmişim kafamdan aşağı. Alışık olmadığımdan sıcak sular bozmuş gözlerimi. Annemin kesin fikri bu. Ne olduysa oldu, iğneler ilaçlar kar etmedi; ben tam bir haftayı ışıksız geçirdim 1963 de.

4 yaşında kör olmak bende nasıl bir travma yaptı bilmem. Bildiğim beni sanatçı yapmadı. Çocuklukta geçirilen hastalıkların travmalarının neden olduğu nevrozun yarattığı sanatçıları filme çekmeye niyetliymiş Megino o sıralar. Bilmem çekebilmiş mi sonra. Ancak görünen o ki ben o filme malzeme olamayacağım: sanatçı olabilseymişim keşke. Galiba süre yeterli olmadı. Yıllarca sırtüstü yatan Frida gibi olacak halim yoktu ya bir tek haftalık hastalıkla.

Meslek yaşamım boyunca ne çok nörotik gördüm, sanatçılıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan. Yakın arkadaşlarım, dostlarım akrabalarım da var, nörotik. Sonuçta onları hastalarım gibi de değil çok daha yakından izledim yıllarca. Sanatçılık mı, yok, yok hiç birinde. Demek ki nörotikler sanatçı oluyor diye bir şey yok. Ancak tersine sanatçılar nörotiktir diye bir şey olabilir belki de. Onu demek istemiş olabilir mi, kim bilir? Ben de sorsam mı acaba bu soruları hepinize

1-Hatırladığınız en eski anı nedir ve kaç yaşınıza aittir?

2-Sizi belli bir süre diğer çocuklardan uzak tutan bir hastalık veya ameliyat geçirdiniz mi çocukluğunuzda? Geçirdiyseniz ne kadar süreyle yaşamınızı kısıtladı bu durum?

3-Sanatçı yanınız var mıdır? Varsa nedir?


4 Kasım 2018

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ