GERİ

Beyin kanamasının belirtileri

Görmüşsünüzdür, beyin kanamasının 4 belirtisi diye bir gönderi dolanıyor. Sağlıkla ilgili olan her şey gibi, doğruluğu hatta gereği sorgulanmadan paylaşılıyor. Sağlığımız konusundaki cahilliğimizi sosyal medya ile gidermeye çalışmamız yeni modamız. Ben de modaya uyayım diyorum ama beceremiyorum, paçamdan akıyor. Çünkü sosyal medyada kısa yazacaksın ki okunsun. Bense bunu beceremiyorum. Çünkü yazılanlar ne kadar kısa olursa o kadar yanlış anlamaya açık oluyor. Üç adımda teşhis, dört adımda bilgilenme olmuyor. Çünkü beyin kanamasının dört belirtisi diye bir şey yazarsan bu kesinlikle doğru olmaz. Her şey ucuzladı ama bilgi o kadar ucuza mal olmuyor. Azıcık da olsa sabır, birazcık da olsa gayret gerektiriyor. O nedenle ben gene bildiğim yoldan anlatmaya çalışayım, belki birilerinin işine yarar, kim bilir?

Beyin kanaması, beynin damarların yırtılması sonucunda beynin içinde kan yığılmasıdır. Yırtılan damarın büyüklüğü kanamanın miktarının asıl belirleyenidir. Kılcal damar kanarsa toplu iğne başı kadar bir kan topağı oluşur (ki bu tür kanamalar genellikle ardı ardına birçok kılcalda oluşarak sonuçta epeyce bir beyin dokusunu tahrip edebilir). Bu minicik kanamaların tersine, şah damarı gibi kocaman damarların ana kollarından biri kanarsa, beynin hemen hemen yarısı kan gölüne dönüşebilir (ki böyle bir kanama, tekrarını falan beklemeden hemen faturayı kesebilir). Şimdi söyleyin bana bu uç iki durum aynı belirti ile kendini belli edebilir mi ki kestirme medya reçetesi ile tarif edilebilsin.

Beyin kanaması diye sadece beyin dokusu içindeki kanamalar anılmıyor. Kafatası içinde ama beynin dışında bulunan damarlar yırtıldığında da beyin kanaması demek adetten. Beyni zarf gibi saran kat kat tabakalar var. Bu koruyucu zarfların birincisi kösele gibi kalın ve kafatası kemiğine neredeyse yapışık. Orada oluşan damar yırtılmaları sert kemik ile sert zar arasında birikir ve sanki bir torba gibi şiştikçe şişer ve şiştikçe de dışardan bastırarak beyni ezer. Elbette bu çok farklı kanamada farklı belirtiler oluşuyor. Tam üstüne yapışarak beyni tümüyle sarmalayan, tıpkı taze cevizin iç kabuğu gibi beyin kıvrımlarının hepsinin içine girip çıkan, ince ve hassas üçüncü beyin zarının kanaması da, oluştuğu yere bağlı olarak çeşit çeşit ve birbirine benzemeyen belirtilere neden olur. En kalın ve en ince olan bu iki zarın ortasında kalan ve kalınlığı da koruyucu kapasitesi de farklı olan ikinci zarın katmanları içinde oluşan kanamalar da bambaşka huyludur.

Beyin damarlarının yırtılması çoğunlukla bir lastiğin kopması ile aynı nedenledir; yıprandığı için parçalanırlar. İster beynin içinde ister dışında, ister kalpte ister bedenin başka yerinde olsun, ister kılcal gibi nazende ister şah damarı gibi iri kıyım olsun, damarların yıpranmasının nedenleri bellidir. Birincisi yaşlanmak yüzündendir ki bu engellenemez akıbettir. Yeterince yaşayabilirsek hepimizin öteye yolculuk nedeni damarlarımız olacaktır. Ancak, kötü muamele bu akıbeti erkene bazen çook erkene çeker. Yolculuk neyse ne de asıl dert hasarlanıp ele güne muhtaç kalmaktan çıkar. Bu mağduriyeti yaratan damarlara yapılan kötü muamelenin ilki tütündür. İkincisi yanlış yeme içmedir. Üçüncüsü de fazlaca kıç üstü yaşamaktır. Bu ikisinin göstergesi de göbektir. Göbekli olmak demek de tansiyon yüksekliği ve şeker hastalığına yardım ve yataklık yapıyor olmak demektir. Bu kötü muameleler beraberse yani hem tütün hem de göbek varsa durum iyice vahimdir. Sonuçta damarlar vakti gelmeden önce bozulur. An gelir, biri y

ırtılıverir. Neredeki hangi damar yırtılırsa da ona göre belirti oluşur.

Damarlara yapılan kötü muamele, bir günün işi değildir. Olan bir anda olmuş gibi görünür ama aslen iş uzun yılların işidir. Damla damla yada bol bulamaç elbirliğiyle malum fıçı doldurulmuştur ki tek damlayla taşıverir.

Sonuçta elbette zamana yenik düşerler ama damarlar normalde kendini yeniler, tazeler, hasarlardan korumaya çalışır. Ancak yaptığımız ağır işkence ısrarla devam ederse nihayetinde onların da gücü tükenir ve döne dolaşa vurguladığım gibi yılların birikimi bir anda patlak verir. Bu patlama mutlaka yırtılma şeklinde olmaz. Bazen de damarın tıkanması şeklinde oluşur.

Damarın yırtılması ve tıkanması bambaşka hatta birbirinin tersine şeylerdir ama nedenleri de sonuçları da üç aşağı beş yukarı aynıdır. Nedenleri kabaca saydım. Söylemediğim çok başka nedenler de var. Doğum kontrol hapı ya da kas büyüten tozdan tutun da kafa bulucu madde kullanmaya ya da yanlış beslenme nedeniyle vücutta bazı maddelerin eksik oluşuna varana kadar damarların iflahı kesenler için yazılabilecek upuzun bir liste var. Hepsi insan hatasından kaynaklanan bir liste. (İnsan hatası olmayan, yapısal/kalıtsal damar bozuklukları da var ama nadir) Bu tek tek yazmadığım damar bozan nedenler listesindekilerin hepsi enderdir. Asıl olan ve pek çok kişide damarların canına okuyan tütün ve göbektir ki işbirlikçileri de onların gürbüz evlatlarıdır.

Damar, her ne nedenle olursa olsun hasarlandığında, ya eprimiş lastik gibi kopar (kanama) ya da çeperi dolarak tıkanır (enfarktüs). Neden çoğunlukla aynıysa da olay farklıdır. Ancak bu iki bambaşka durumun sonucu da benzer demiştim. Çünkü ister yırtılma ile kanama oluşsun, ister tıkanma ile enfarktüs, etkilenen doku kansız kalır. Kansız kalan doku beslenemediği için de kısa sürede ölür. Sulama kanalı tıkandığı için susuzluktan kavrulan tarla da sel baskını olduğu için suyun içinde boğulan tarla da ürününü kaybeder. Tek kurtuluş, tıkalı kanalı hemen açmak ya da oluşan seli hemen boşaltmaktır ki etki altında kalan doku ölümden dönsün. Beyin kanaması/enfarktüsü için geçerli olan bu benzetme, bedenin her yerindeki bütün dokular için de geçerlidir. Sonuçta bu hemenler pek yapılamaz ve doku ölür. Ölen dokunun yeri ve büyüklüğü de bedeli belirler. Bedeli ödeyen de damarlarına işkence eden kişinin kendisidir.

Tıpçılar işkencecileri de tedavi eder. Yeni tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde, tıkanan bazı damarlar hemen açılabilir. Bu söylediğim beynin ana arterleri için geçerlidir. Yeni geliştirilen ilaçlarla cerrahi müdahale olmadan bile bazı tıkanmalar açılabilmektedir. Kuytu köşelerde oluşan minik ya da orta boy damarların tıkaçlarına genellikle çözüm yoktur. Beyin içinde oluşan kan göletlerinin bazıları da boşaltılabilir, bazılarına ise dokunmamak evladır. Beyin dışındaki zarların içinde/dışında oluşan kan göllerin neredeyse hepsi ameliyatla boşaltılır.

Hepimizin bildiği gibi beyin, bedenin kumanda organıdır. Beynin içinde bir hasar olduğunda, hasarlanan bölgenin kumanda ettiği beden işleyişi bozulur. Örneğin, beynin konuşma merkezi hasarlanırsa kişinin konuşması bozulur. Tümden konuşamaz olabilir. Konuşulanı anladığı halde cevap veremez hale gelmiş olabilir. Tersine, kendi söylediği dahil konuşulan hiçbir şeyi anlayamadığı için, saçma sapan konuşmaya başlayabilir. Bazı durumlarda anlayabildiği ve konuşabildiği halde, söylenen şeyleri tekrar edemeyebilir. Bazen de tarifini yapabildiği halde şeylerin isimlerini bulup söyleyemiyor olabilir. Konuşabildiği halde yazamıyor, yazdığı halde parmak hesabı bile yapamıyor hale gelebilir. Hasarın ağırlığına ve yerine göre, çeşit çeşit belirti oluşabilir. Aynı biçimde yürüme merkezi hasarlanırsa yürüyüş tümden durur ya da tuhaf şekillerde bozulur. Görme, işitme, hissetme, denge... İşemeye varana kadar say sayabildiğin kadar belirti. Yaptığımız/yapabildiğimiz her bir şeyin tümden ya da kısmen kaybı söz konusu olabilir.

Beyin kanaması ile (yani beyin dokusunun hasarıyla) oluşan belirtiler öyle dendiği gibi üçe beşe sığmaz. Üstelik bu bin bir çeşit belirti sadece beyin kanaması ile oluşmaz. Bire bir aynı belirtiler, damar tıkanması ile de oluşabilir. Üstüne üstlük, damarlar sapasağlamken, bambaşka nedenlere, aynı yerdeki aynı beyin dokusunun hasarı, aynı belirtileri yaratabilir.

Bu yazının nedeni olan, beyin kanamasının belirtileri nedir sorusuna geri dönersek. Bence bu hiç de merak edilecek bir soru değildir. Neden böyle dediğimi umarım bu yazı anlatabilmiştir.

Asıl soru, beynin kanamasını nasıl önleyebilirim sorusudur. Umarım bu yazının içerdiği apaçık ipuçları birilerinin damarlarına ferahlık getirir.

8 Aralık 2018

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ