GERİ

Domates, biber, patlıcan…

Kendi WEB sayfam yerine yazdıklarım için Facebook’u kullanmayı huy edindim. Uzun yazıyorum ya, dikkat çeksin diye bir de fotoğraf iliştiriyorum. Fotoğraf seçimimi ise genellikle konunun somutu değil soyutu belirliyor. Dünkü sigara bırakma yazımda domates resmi vardı, bilmem ne alaka der misiniz?

Domates konusunu benim gündemime sokan kardeşim Cevdet’tir. O daha minicikken bile domatese düşkündü. O çağlarda eline harçlık verilen çocuk bakkala koşar, henüz cipsler icat olmadığından, sakız çikolata falan alırdı. Cevdet ise Hıdır manavdan domates alırdı. Daha para saymayı bilmediği dönemlerde avucundakini uzatır, ne kadar verirse o kadar domates alıp sevinirdi. Bu düşkünlüğü hiç bitmedi. Koca adam olup evime ziyarete geldiğinde, domates var mı diye kapıdan sorar, yok dersem döner domates almaya giderdi. Hala öyle. 50 yaşını geçti, sabah öğle akşam fark etmez, domates yoksa Cevdet’i sofraya oturtamazsın. Aç kalır, gene de domatessiz yemek yemez. İyi domates şurada var deyin, üşenmez kilometrelerce yolu sadece domates almak için gider. Bir gün onun domatesi şevkle doğrayıp tuzlayıp yağlamasını vb izleyen arkadaşım Melek Kurt, Cevdet domatesle aşk yaşıyor demişti ki bence de haklı.

Geçenlerde yetmişini aşkın bir hanımla sohbet ediyorduk. Bu yaşların olağan sohbet konusu olan torunundan o da şevkle söz etmekteydi ki konu domates oldu. 3 yaşındaki küçük torunu için ninesinin evi demek domates demekmiş. Daha kapıdan girer girmez buzdolabına koşuyor ve dolabın kapısına vurmaya başlıyor bizim minik, diye anlattı. Onun için dolabımda sürekli çeri domatesler bulunduruyorum, torunum beni mi daha çok seviyor yoksa domateslerimi mi bilemiyorum, dedi.

Ben küçükken pek bir şey anlamadımsa da doktor olduktan sonra Cevdet’in domates sevgisinden huylanmaya başladım. Bu domateste alışkanlık yapan bir şey olmalı yoksa Cevdet niye domatese böyle bağımlı olsun diye sorup duruyordum kendi kendime. Çok yıllar sonra hasta beslenmesi yani nutrisyon konusunda okumaya başlayınca öğrendim gerçeği. Buymuş işte, buldum, buldum diye hamamdan fırlama aşamasına ulaştım.

Domates “Rose/Gül sülalesine ait bir bitki. Bu sülale epeyce geniş. Patlıcan da aynı soydan geliyor, ne alakası var canım denecek farklılıktaki patates de. Bu sülalenin temel özeliği insanlar için zehirli oluşu. Bu bitkilerin kökü, sapı, yaprağı vb insanları zehirliyor. Sadece meyvaları yeniyor. Hadi canım, patates de bir kök değil mi demeyin, sınıflamada yeri yumru olarak geçiyor, kök olarak kabul edilmiyor. Rose sülalesi diğer başka bitkilerin tersine epeyce bir nikotin içeriyor.

Nikotin. Tütün bitkisi sayesinde tanıdığımız malum kimyasal. Beyinde, kendine özel kapılar açıp, bütün beyin hücrelerimizin içine sızma yeteneğine sahip bitkisel kimyasal. Beynin öz maddesi olan, en gerekli ham maddesi olan Dopamin’e kimyasal olarak çok benzediği için, beyin hücrelerini kandırarak Dopamin yerine geçen doğal zehir. Beynimize bir kez girdi miydi, bir çip yerleştirilmiş gibi bizi esir alan, kendine kul köle eden, doğa/bitki kaynaklı en belalı zehir.

Lütfen hatırlatmama izin verin. Her ilacın bir alınma şekli vardır. Bazı ilaçlar yutulur. Orada bile farklar vardır ki şurup, damla, hap, kapsül vb şekline getirilir. Bazıları cilde uygulanır: Krem, merhem, ilaç emdirilmiş yamalar falan filan. Bazıları cilt altına, kasların içine, yağ tabakasının ortasına, kan damarının içerisine, eklem ya da diğer sıvı dolu vücut boşluklarına hatta beyin sıvısı içine vb iğne batırarak ulaştırılır. Bazen de oksijen tedavisinde ya da anestezi de yapıldığı gibi doğrudan solutulur. Sonuç olarak hangi ilacın hangi yöntemle vücuda sokulacağını, o ilacın kimyasal özellikleri belirler. Bir yöntem diğerinden iyi işlediğinde, tıpta tercih o yöne değişir. Bu kapsamda şurup iğneden daha az etkili falan değildir. Bazı ilaçlar bazı biçimlerde daha çok işe yararlar, hepsi bu. Küçücük diye üç beş damlalık ilacı küçümseyip koca serum şişesini daha önemli zannetmek sadece cehalettendir. (Bu araya sokuşturayım, en ucuz pazardan ya da en pahalı çarşıdan satın aldığınız, çok pahalı markanın ü

rünü diye ya da kına gibi doğal olduğu için güvenerek kullandığınız güzelleştirici ürünlerin, şampuanların, kremlerin vb hepsinin ciltten pek güzel emilerek sadece saçınızı yüzünüzü cildinizi değil bütün bedeninizi etkilediğini hatırlatırım. Bu nedenle ağzınıza alıp yutmak istemeyeceğiniz hiçbir şeyi cildinize de değdirmeyin. Adı her ne olursa olsun, vücudumuzun içine aldığımız şey ya besindir ya ilaçtır ya da zehirdir. Çoğu zaman bu üçünün farkı sadece miktardır.)

Konuya dönersek, Nikotinin solunarak alınması en etkili yöntemdir. Yutularak alındığında ise etkisi görece olarak daha azdır. O nedenle sigara içmeye kıyasla patlıcan ya da domates yenerek alınan Nikotinin zehirleyici etkisi çok azdır. Ancak abartılmadığı koşulda. Bebek ve çocukların bedenleri daha küçük olduğundan, azıcık zehir bile onları çok etkiler. Doz/miktar ile beden büyüklüğünün oranı gayet anlaşılabilir bir fiziksel formüldür. O nedenle sigara dumanından en çok çocuklar zarar gördüğü gibi domates bağımlılığı da en kolay minik bedenlerde gelişir.

Sonuç olarak, Nikotin solunduğunda bedende en güçlü etkiye kavuşur. Ağızdan alındığında etkisi çok değildir ama yok da değildir. Domates sevgisi iyidir. Domatesin içerdiği anti oksidanlar yani bütün meyvalar gibi renkli görünmesini sağlayan kimyasallar, bedenimiz için çok yararlıdır. Ancak Nikotin zararlıdır. Domates tutkusu da zararlıdır. Zaten abartılarak tüketilen her şey zararlıdır.

Sevgide patron sizsinizdir, tutkuya dönüştüğünde ise kölesi olursunuz.

Her türden köleliğe isyan çıkardığınız gün, gerçekten özgür olursunuz. Bağımsızlığın değerini fark ettiğiniz gün, zincirlerinizi kırdığınız gündür.

8 Şubat 2019

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ