GERİ

Duvarlar ve duvar dipleri

Berlin duvarından daha uzun ve daha yüksek olacak diye duyurulmuştu. Neredeyse 5 yıl oldu, güneydoğu sınırına duvar örmeye başlayalı. Bugüne kadar kaç kilometre örüldü ve hala örülmeye devam ediyor mu bilmiyorum. Suriye sınırına örülen bu duvarın maliyetini de bilmiyorum. Meksika duvarı ise her gün herkesin dilinde. Trump duvar öreceğim, parasını da Meksika’a ödeteceğim vadiyle seçim kazandı. Meksika, ben o parayı ödemem cancağazım, deyiverdi. 2017 Ocak ayında Trump mecburi emri verdi, duvarın inşaatı başlamış gibi yapıldı. Aslında Trump sevmezgiller çok güçlü biçimde kulis yaptılar. Yararsızlığını kanıtladılar.

1300 mil (2500 kilometre kadar) olması planlanan Trump duvarının her bir mili için 16 milyon dolar harcanacağı ve toplam maliyetinin 25 milyar dolara ulaşacağı hesaplandı. Ufaktan başlanan duvarın bütçesini hükümet aşama aşama kıstı, 2018 biterken de tamamen kapattı. Parasız duvar örülemez, Trump da tükürdüğünü yalayacak biri değil. Çok uğraştı didindi Kongreyi parayı ödemeye ödemeye ikna etmek için. Örülen duvarı asker üniforması gölgesinde gösterip, basına milliyetçilik gövde gösterisi mi yapılmadı, duvarın üstünü solar panellerle kaplayacağım böylece maliyetini kat be kat geri alacağız diyerek, duvar doğanın ekolojik dengesini bozuyor diyen çevrecileri yanına çekmeye mi çalışmadı, arazi koşulları yüzünden belli bölgelerde duvar inşasının olanaksız olduğu raporlarına karşı, oralarda gerçek bir duvar yerine hareket sensörü ile yer değiştiren seyyar kuleler kuracağız mı demedi, Irak savaşı gazisi olan birinin adını kullanarak sözüm ona sivil bir hareket başlatıp, bana oy veren her seçmen 80 dolar bağışlasa duvarın parasını çıkarırım sanısıyla pamuk eller cebe şeklinde bir internet akımı mı başlatmadı, ne yaptı ettiyse de olmadı. Baktı parayı bulamıyor, Kongre de nuh diyor peygamber demiyorlar, “Ulusal Acil Durum” ilan etti ve Federal Hükümeti kapattı. Tarih 22 Aralık 2018. 60 yıllık ömrümde hükümet kapatmak diye bir şey duymamıştım. Meğerse hükümet darbesi sadece ordu ile yapılmazmış, bu da başkan darbesi imiş. Evet, bu başkan efendi, madem hükümet benim dediğimi yapmıyor, ben de onlara hükümet ettirmem, dedi. Amerika gibi özgürlük diye bas bas bağıran bir ülkede darbe nasıl olurmuş, bu tür darbeyi de yaşayarak öğrendim, hele şükür eksiğim kalmadı.

Ülke hükümetsiz kalınca asıl olan devlet memurlarına oldu. 420 bin memur, kritik iş yapıyorsunuz diyerek maaşları ödenmeden çalıştırıldı. 380 bin memur, siz kritik önemde değilsiniz, gidip kendinize geçici bir iş bulun diye sokağa salındı. Sen şimdi işe gel de maaşını sonra diye zorla çalıştırılanların çoğu da çalışmadan oturup sistemi kilitledi. Bilimsel çalışmalar ticari yatırımlar durdu, enerji sağlık besin gibi ana sektörlerde işler aksadı, vergiler toplanamadı, NASA bile çalışamadı. Devlet işlerinin durması, her şeyin arap saçına dönmesi Trup’ın umurunda olmadı. Duvara bütçeniz yoksa size de hükümet etmek yok diye tutturmaya devam etti. 35 gün boyunca hükümetin kepengi kapalı kaldı. Hükümet kapatmak Amerikan tarihinde ilk değilmiş, daha önce de birkaç kez birkaç günlüğüne hükümet kapatılmış ancak bu kez 35 gün ile rekor kırıldı. Trump bu eylemi ile sonunda Kongreden biraz para koparabildi ama istediğinin yanında devede kulak. Duvar yapımına başlanmış gibiyse de aslen bu azıcık parayla daha bir şeye başlanamadı. Hükümet kapatmanın maliyeti ise en az 11 milyar dolar olarak hesaplandı. Asıl zararın ise ulusal parkların korunması falan gibi yapılmayan işler yüzünden oluştuğunu ve bu türden geri dönüşümsüz zararın hesabının bile tutulamayacak kadar çok olduğu söylendi.

Bu Meksika duvarı meselesi ne kadar önemli bir meseleymiş meğerse. Tamam adam ırkçı, ana seçim sloganı “Yeniden BÜYÜK Amerika”. Bu sloganla asıl söylemek istediğinin “Yeniden BEYAZ Amerika” olduğunu cümle alem biliyor. Bu ırkçı söylem öyle hoşa gidiyor ki karşıt partinin seçmenlerinden de gizli gizli ona oy verenler olduğu söyleniyor. Onun sayesinde, Kluk Klan’ın bile hortladığı düşünülüyor. “Önce Amerika” sloganı ile de Amerika’da üretilemeyen malı alıp satmayın, Amerikalı olmayanı işe almayın, Amerika’ya göçmen sokmayın, demek istiyor. Prim toplayan da asıl bu söylem. Çünkü ülke ekonomik krizde. Bütün kriz dönemleri gibi insanların büyük çoğunluğu işsizliğinin ve parasızlığının nedeni olarak dışardan gelenleri görüyor. Sanki kendileri de gelenlerden biri değillermiş gibi. Benim ülkemde benim yerime onlar keyif çatıyor, algısı kasten pekiştiriliyor. Tıpkı malum örneğimizde olduğu gibi. Hepsi tamam da gene de Meksika sınırı neden bu kadar önemli?

Bizim canımızın çektiğini sorgusuz sualsiz ülkemize alırken, öte yandan da duvar örerek güney sınırımızı kapatmamız ile Trump’ın canının istediğine kucak açarken güney sınırını duvar örerek kapatmaya çalışmasını bire bir aynı şey sanıyordum. Meğerse özdeki benzerlik ayrıntılarda hiç ama hiç yokmuş. ABD’nin güney sınırına yığılarak içeri girmek için sınırı zorlayan milyonlarca insanı duymuşsunuzdur. Güney Amerika’nın sıfırı tüketmişleri, çoluk çocuk sınıra dayanmış durumdalar, biliyorsunuz. Gün be gün azalacaklarına artıyorlar. Meksika duvarı bu kitleyi dışarda tutmanın aracı olsun isteniyor sanıyordum. Ancak, sorun sadece Güney Amerikalılar değilmiş. Bambaşka bir göç dalgası daha olduğunu yeni öğrendim. Güney Asya’nın sıfırı tüketmişleri de ABD’nin güney sınırını zorluyorlarmış hem de uzun yıllardan beri. Cebine birkaç bin dolar koyabilen Asya kökenliler vize istemeyen Güney Amerika’nın bir ülkesine uçakla geliyormuş. ABD göçmeni olmaya niyetli bu kişiler, uçakla eriştikleri en güneydeki ülkeden kuzeye doğru kara yoluyla harekete geçiyor ve en az beş ülke geçerek Meksika sınırına ulaşıyor, oradan da ABD’e sızıyorlarmış. Benim bir cümlede söyleyiverdiğim bu yolculuğun faturası oldukça ağırmış. Birincisi bu yolculuğa insan tacirleri aracılık ediyormuş. Bütün denkleştirdikleri paralarını teslim ettikleri bu adamlar onlara yollarının üstündeki ülkeleri yasal olamayan yollarla nasıl geçebileceklerini öğretiyor, her bir ülkede yardımcı olacaklarla bağlantılarını kuruyorlarmış. Tropik ülkelerin ormanlarını savanlarını aşmaları aylarca sürüyormuş. Bazen yürüyerek, bazen de izbe yerleşimlerin döküntü araçlarını kullanarak karadan, Orta Amerika’daki bir ülkede de ilkel sandallarla okyanusu aşarak, gözden ırak sınırlarda belirli görevlilere rüşvetler vererek, ülkeler kat ediyorlarmış. Bu perperişan yolculuk sırasında soyulanlar, kaybolanlar, öldürülenler, taciz ve tecavüze uğrayanlar çoğunluktaymış. Yolculuğa başlayanların çok azı Meksika sınırına ulaşabiliyormuş. Sanmayın ki üç beş kişiden söz ediyoruz. Her yıl yüzbinlerce kişi bu zorlu yolculuğa çıkıyor, birkaç bini de Meksika sınırına kadar erişebiliyormuş. Time dergisi, birkaç ay önce Orta Amerika ülkelerinin birinde evini bu Asyalı göçmenler geçerken bir geceliğine çok yüksek fiyata kiraya veren bir kadınla yapılan röportajı yayınladı. Kadın, yasadışı geçişe yardım etmekten korkmuyor musunuz sorusuna, bu kazandığım para sayesinde çocuklarımın karnı doyuyor, bu kadar yoksulken insanın korkacak bir şeyi olmuyor, diye yanıt veriyor. Kendisi gibi bu geçişe (ülkelerinin koşullarına göre çok yüksek ücretler karşılığı) yardım ve yataklık edenlerin neden ve nasıl bu işe giriştiklerini anlatıyor. Yaptığının hem ticaret, hem de insani yardım olduğunu söylüyor. Ben yapmıyorum ama diğerleri bu yolcuları soyuyor, taciz ediyor, zarar veriyor vb diye olan biteni bir güzel anlatıyor. ABD’nin Meksika sınırına kafayı takmasının altında yatanı görme şansı veren, upuzun ve ibretlik bir röportajdı bu. Bu haftanın Time dergisinde ise bambaşka bir röportaj okurken o kadının anlattıkları aklıma düştü.

Bu yeni röportaj, yüzünün sol yarısına 3 sayısı işlenmiş Iabarot adında Nijeryalı bir adamla yapılmış. Yüzüne ateşte kızdırılmış bir bıçakla kazınmış bu sayı. Çünkü Libya’da üçüncü kez kaçmış ve yakalanmış. Ellerinden kaçtığı adamlar suratını kazımış. Nijerya nere Libya nere? Meğerse Nijer dahil Afrika’nın orta batısındaki yoksul ülkelerin sıfırı tüketenleri de iş imkanı gani gani diye Avrupa’ya göçmeye çalışırmış. Kendi ülkelerinden kuzeye doğru yola çıkar, birçok ülke geçerek Libya’ya ulaşırlarmış. Libya demek Amerika’nın Meksika’sı demekmiş. Çünkü oraya ulaşmadaki asıl hedef Akdeniz’i geçip İtalya’ya kapağı atmakmış. Sonrasında yaşasın Avrupa’nın iş olanakları. Yine benim kısacık anlattığım bu yolculuk insan tacirlerinin devrede olduğu, aylar süren yollarda sürünme hatta yok olma dönemiymiş. Kaybolanlar, kaybedilenler, soyulanlar, taciz edilenler saymakla tükenmezmiş. He yıl yüzbinlerce Afrikalı ülkesinden yollara dökülüyor (son beş yılda 650 bin kişi bu amaçla Sahra çölünü geçmiş) çok azı Libya’ya erişiyormuş. Yine de güney İtalya kaçak işçiler sayesinde zeytinini portakalını topluyor, tarlasını hayvanını falan bu göçmenlere baktırıyormuş. İtalya’dan daha da kuzeye çıkıp Avrupa’nın birçok ülkesine erişebilen milyonlarca insandan söz ediliyor.

Bu zorlu yolculuğu tamamlayarak Avrupa’da yok pahasına kaçak işçiliğine erişebilenler şanslı azınlıkmış. Çünkü Afrika’nın zor doğasını aşarken da açlıktan, yorgunluktan ölmeyen ve tacirlerin ağına düşmeyenlerr Libya’ya eriştiklerinde yine insan tacirlerinin ağına düşüyormuş. Fahişelik çetelerinden tutun da, düpedüz köle pazarına kadar, neler neler oluyormuş. Suratına 3 kazınan bu adam da Libya’ya ulaştığında sevimli bir taksi şoförü onu Tripoliye götürmek için arabasına almış. Götürüp köle tacirlerine teslim etmiş. Adam pazarda 3 defa satılmış. Nasıl ettiyse hep kaçmış. Bu üç kez yineleyince, suratı böyle mühürlenmiş.

Orta çağdan değil, 2019’un modern dünyasından söz ediyoruz. Avrupa ve ABD gibi kuzeyli ülkelerin zengin ve ferah yaşantısının asıl madeni olan güneyli ülkelerinin yoksul ve yoksun halklarının göç edebilecek enerjisi ve azmi olanları, sınırlara dayanmış, duvarların dibindeler. İnsan hakları örgütünden bir adam, eskiden beyaz adam gidip kendine köle toplardı, oysa şimdi buna gerek kalmadı, onlar kendi kendilerini köleliğe getiriyorlar, diyor.

Evet, çağ modern ya, köleler aylarca yürüyerek güneyden kuzeye geliyorlar. Kendileri geliyor. Açlıktan ve baskıdan kaçıp, kaçaklığa sığınıyorlar. Bu yolculukta ölen ölüyor, kalan sağlar sistemin çarklarını döndürmeye yetiyor. Çarkları göçmenler döndürüyor.

Benim hiç anlamadığım şey, duvarlar örerek bu gelişleri engellemeye çalışmanın mantığı. Ucuza mal olan kaçak işçilerin sırtından geçinen ekonomiler kurmuşken, istemiyorum ama yan cebime koy mantığının böööyük devletler nezdindeki tasavvuru mu böyle oluyor, yoksa her şey duvar inşaatçıların cebini şişirmek için mi? Böylece, ırkçılığı kaşıyarak, bakın işinize göz diken yabancıları püskürtmek için duvar örmeye bunca para harcıyoruz, yoksa ekonomimiz battığı falan yok deyip, sonraki seçimi garantiye almak da işin bonusu mu yoksa?

Suriye duvarının maliyetini bilmiyorum ama Meksika duvarının geçirilmeyen bütçesi milyarlarca dolar. Milyon milyar da ne ki, hepsi birer sayı. Sayı deyince, pasaportuna mühürü kapanlar olarak, yüzü mühürlenen adamların sayısı kimin umurunda. Yaşasın global dünya. Artık dünyanın neresinde istersek orasında kendimizi sömürtme özgürlüğümüz var. Yaşasın kölelik etme özgürlüğümüz.

17 Mart 2019

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ