GERİ

Ala Kanatlı Karatavuk

Bugün gene kuş fotoğrafı çektim. Florida’da o kadar çok kuş var, o kadar çok çeşit var ki çek çek doymuyorum. Mesela bir yaban kazı türü var. Her sulakta görüyorum, bayılıyorum endamlarına. Adı yabani ama insandan kaçmıyor bile şapşikler. Mesela bir yaban hindisi var, hindi mi ördek mi kendi de bilmiyor. O da yabanlığının farkında değil, evlerin arasında, sokakların ortasında, benzincilerde falan çoluk çocuğunu ardına takıp dolanıp duruyor. Badi badi ve çok yavaş yürüyor. Yolda rastladın mı durup dakikalarca yolu geçmesini bekleyeceksin, lütfedip kanatlarını kaldırmıyor çünkü. Eskiden avlanırmış bunlar, hükumet soyları kuruyor diye av yasağı koymuş. Şimdi de sayıları bir artmış ki sormayın, su kenarındaki her bir ağaç gölgesinde var. Sözüm ona yaban. Ya bizim yabanlarımız? Bir minik serçe görsek sevinir olduk son yıllarda; öyle soyları kurudu sözüm ona yemyeşil olan ülkede.

Bu gün sosyal medyada bir haber gördüm, kuş muhabbetimin nedeni o. Geçen hafta Avustralya’da kuş yağmış. Bu kuşların gagaları ve gözleri kanamış vaziyetteymiş. Çığlıklar eşliğinde yer düşüyor, kanaya ağlaya ölüyorlarmış. Adı Corella olan bu kuş cinsi, zaten tarım zararlısı diye sevilmeyen bir cinsmiş. Çiftçiler hep yok edilsin bunlar dermiş de hükumet olmaz demekteymiş. Üstelik şehirlerde lambalarını bile kemiriyormuş, ahni sevilesi bir şey değillermiş. . Corella’lar Avustralya civarının yerlisi olan Kakadu kuşlarının bir türüymüş. Kakadu’lar Aborigin efsanelerinde bir kahramandır. Çıkan büyük bir yangından kurutulup insanlara felaketin haberini ileten onlardan biridir. Aslında beyazdır da yangından kaçarken tüyleri kararmıştır. O nedenle Kakadu’ların bir cinsi kutsaldır. Demek bu beyaz Corella’lar kutsanmadan nasibini alamamışlar ya da Aborijin'lerin hükmü tümden bitmiş. Bu zavallılar özelikle bir okulun yakınına düşmüş. Düzinelercesi kanaya kanaya ölünce, öğrencilere dert olmuş. Veterinerler de kolları sıvamış, bir yandan bulaşıcı hastalık arıyorlarmış bir yandan da zehir. İncelemeler birkaç hafta sürermiş. Bakalım sonuçta ne çıkacak.

Ben bu haberi okuyunca, salgın hastalıktan çok çiftçilerin kuşları zehirlemenin gizli bir yolunu bulduklarını düşündüm. Avustralya’da sinek öldürmek bile suçtur diye bilirim. Bizim Baygon gibi haşarat öldürücülerin ülkeye sokulması bile yasak diye duymuştum. (Oysa biz odalarımıza sıkıp sonra da çoluk çocuk yatıp uyuyoruz) Bu koşullarda o kuşlara zehirli yem sunan varsa ve yakalanırsa yandı diye düşünüyorum.


Yıllar önce sanırım bir Agatha Christi romanında okumuştum. Yazarından emin değilim ama hatırladığım müthiş bir korku sahnesi: Bir gece izbe bir şatonun kırk camlarından içeri kuşlar doluşuyor, sonra da hepsi birden ölüyor. Ardından ortaya çıkan bin bir rivayetle roman ya da film devam ediyordu. Bu ürkütücü hikayeyi okuduğum dönemde kuş gribi salgını ve salgından çok daha büyük olan korkusu ortalığı sarmıştı. Ben de aaa bak, demek ki kuşların salgından hastalanıp ölmesi ilk değilmiş ki romanlara bile konu olmuş diye düşünmüştüm. Romanda, kuşların ölmek için “o şatoyu seçtikleri” ana vurguydu. Bugünkü toplu kuş ölümü bana önce bu filmi hatırlattı. Sonra bu konuda biraz okuyayım deyince Google’da aynı cümleyi görmeyeyim mi? Beeble kasabasının yöneticisi, kuşlar ölmek için “burayı seçtiyse” bizim ne kabahatimiz var, diyordu. Son cümlenin Avustralya ile alakası yok. Bu kez konu Amerika.

Arkansas’ın Beeble kasabası 2011 yılında manşet olmuş. Çünkü 18 milyon kuş ölüsü yağmış kasabaya. Bunlar ala kanatlı karatavuklarmış. Yanlış yazmadım haberlerden aldım; söz edilen sayı on sekiz milyon. Bu bir soykırım diye anlatmış pek çok gazeteci. Fotoğraflarda kasabanın yerleri kuş ölüleri ile silme dolu. Çevreciler ayaklanmış. Havai fişek gösterisi yüzünden bu ölümler, demişler. Çünkü Krismıs gösterilerinin hemen sonrasında olmuş olanlar. Havai fişek fabrikatörleri “atma Recep din kardeşiyiz” şeklinde açıklamalar yapmışlar. Ölen kuşlar olsa olsa 5-6 bin kadardır, neyin soykırımı diye resmen dalga geçmişler. Kuşlara otopsi yapılmış. Kalp krizi dışında bir şey bulunamamış. Havai fişeklerin sesinden korkarak kalplerinin durduğunu düşünmüşler. Gece görüşü olmayan bu kuşların korkarak havalandıktan sonra yeterince yükselemeyip panik halinde uçarken evlere, elektrik direklerine, her bir şeye çarptıkları için öldüklerini söyleyenler olmuş. Ancak 18 milyon değil de 5-6 bin bile olsa sonuçta bir anda gökten ölü

kuş yağmuru olmuş o gece. Halk çok korkmuş. Bunu kıyamet alameti olarak görenler çokmuş. Başka bazı olaylarla da bağlantısı kurulup, senaryo üstüne senaryo yazılmış. Bunlar mistik şeyler değil çevre felaketidir diyenleri pek de duyan olmamış. Ertesi sene (2012) gene Krismıs’ta gene tonlarca havai fişek atılmış. Bir önceki sene kadar çok değil ama gene o gece ölü kuş yağmuru olmuş. Ben 2014 haberini okudum. Gene aynı şey anlatılıyordu. Sonrasını bilmiyorum. Bildiğim havai fişek gösterilerinin hız kesmeden devam ediyor olduğu.

Aklıma Sakarya köprüsü geldi: Hemen her sene o köprüde birkaç gün içinde tonlarca kelebek ölümü olur. Köprünün üstü bir karıştan fazla kelebek cesedi ile dolar, bu toplu ölümlerin zamanını bilen gazeteciler fotoğraf avına çıkardı eskiden. Ölmek için niye bu köprüyü seçiyorlar diye sorardı hep muhabir. Sonra haber değeri kalmadı. Ancak niye orada öldükleri de niye topluca öldükleri de anlaşılamadı. Yeterince araştırıldığını da sanmıyorum. Ayrıca araştırma olanakları da kısıtlı. Bir kelebeğe kuş gibi otopsi de yapamazsın ki. Üstelik kaç kişinin bu toplu ölümlerin nedenini merak ettiği de ayrı mesele.

Doğal hayatı koruma bilinci hükumetten hükumete değişiyor, dolayısıyla halktan halka da. Bu üç büyük katliam türünün birbiri ile ilgisi var mı bilmiyorum. Ancak her üçünde de insan parmağı olduğu apaçık. İster kutlama yapıyorum diye havaya tonlarca barut at, istersen ekinimi yiyor bu geberesice kuşlar diye gizlice zehirli yem at, istersen bereketli Sakarya ovasına ekin ekeceğine fabrika kur üstelik de fabrikanın atıklarını arıtmadan doğrudan nehre salarak etrafındaki toprakları toptan zehirle, o zehirli topraklarda açan çiçeklere konan kelebekler de toptan ölüversin, sonuç değişmiyor.

Yeşertme marifetine haiz insan eli, bugünlerde ha bire kurutuyor. Kelebeklerin, arıların, karıncaların, yılanların, kuşların soyunu kuruturken, bir yandan da kendi soyunu kurutuyor.

Benim en çok aklıma takılansa, ölmek için orayı ya da burayı seçmek lafı. Yani biz bu yaratıkların ölmeyi seçtiklerini biliyoruz üstelik ölüm yerini seçtiklerini de biliyoruz öyle mi? Ne kolay söylüyoruz ağzımıza geleni, geldiği gibi. Bütün bu seçimleri yapan sanki biz değilmişiz gibi.

16 Temmuz 2019

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ