GERİ

Küçük bir kadınım

Boyum bir buçuk metreyi azıcık geçer. Kilom gençken kırkı bulmazdı sonunda elli beş oldu. Yoo cüce değilim, küçüğüm. Veee çok şişmanım. Bunu duyan herkes sen şişman değilsin, sadece biraz göbeğin var, diyor. Dışardan bakıldığında öyle görünüyor. Top gibi bir göbek dışında dikkat çeken bir fazlalığım yok. Ben gene de çok şişmanım. Asıl şişmanlık, göbektir çünkü.

Eskiden göbeğim 56 santim idi. İnanmadınızsa da öyleydi. Küçük olduğumu söylemiştim. Şişmanlayınca doksanı geçti. Artış kabaca iki katı. Göbek büyümesinin sebebi yağlanma. Erken menapozla oldu olanlar. Menapoz metebolizmamı yavaşlattı, iştahımı artırdı, mutluluk katsayımı azalttı. Menapoz sonrasında eskiye göre daha az hareket eden, daha çok yiyen ve yediklerini daha yavaş yaktığı için daha çok biriktiren (göbekli) biri oldum. Çevremdekiler bunu fark edemedi. Hala ortalamadan daha hareketliydim çünkü. Yavaşladığımı ve dönüştüğümü ben fark ettim etmesine ama gidişatı değiştiremedim. Bedeli her yıl bir kilo almak oldu. Sinsice büyümeye başladım. Göbeğimin etrafında beliren can yeleği yavaşça kabarıyordu. Sinsilik önemsememi engelledi. Her yıl bir kilo alıyordum, kayda değer bir şey değildi ama sonuçta 20 yılda 17 kilo almıştım. Asıl önemlisi çoğu kucağımda oturuyordu, tam 93 santime ulaşan bel kalınlığımla…

Anneme benzemiştim. Tam olarak onun gittiği yoldan gidiyordum. O da küçük bir kadındı. O da çok erken menapoza girmişti. Onun da kocaman bir göbeği vardı. Önce kolestrol, sonra tansiyon yüksekliği, ardından da tip iki diyabet (şeker hastalığı) gelişmişti. Bu üçlü zaten göbek büyüklüğünün ayrılmazıydı. Ben iyi biliyordum ki bu üçlü gelip bedeninize yerleşince ömrünüzün pimi çekilmiş demektir.

Ömür denilen şey (kaza bela hariç) bire bir damarın yaşına bağlıdır. Ömür, kesinlikle takvim yaşına değil damarların ne kadar yıprandığına bağlıdır. Damarların yıpranması da bu üçünün elbirliğine. (Bir de asıl her üçünün toplamı kadar güçle çalışan tütün var ki ne annemde ne de bende bu bela yok diye şimdi sözünü etmiyorum.) Anneme benzeyişim göbeğimle sınırlı kalmadı elbette. Bende de önce kolesterol sonra tansiyon yüksekliği geldi yerleşti. Bu gidişatı kabullenemedim. Dahiliyeci arkadaşlarımın yazdığı reçeteleri önce reddettim. Sonra geçici süre kullanayım da düzelince bırakırım kandırıkçılığı ile mecburen ilaç kullanmaya da başladım. Ancak süreç durmadı. Ayak tabanlarım tıpkı anneminkiler gibi geceleri yanmaya başlayınca anlaşıldı ki gizli şeker (subklinik diabet) de başlamıştı: Üçüncü kafadar da sahne arkasında yerini almıştı, sahneye teşrifine az kalmıştı.

Bu üçlü çete çalışmaya başlayınca, yani bedenin damarları bozulmaya başlayınca, sonrasında neler olabileceği aşikardır. Bu durumda belalardan bela beğenebilirsiniz. İster kalp krizi, ister beyin enfarktüsü, ister beyin kanaması, seç beğen al misali. Ben zamanında anneme bunları anlatmış, ama davranışlarını değiştirememiştim. Annemi olacaklardan koruyamamıştım. Sonunda en kötüsü olmuş, annem damar bozukluğuna bağlı olarak bunamaya başlamıştı. (Alzheimer değil Vasküler Demanstır bu durumun adı)

Bütün olanları ve olabilecekleri biliyordum. Önleyemiyordum. Annemden değil artık kendimden söz ediyorum. Aynı şey bana da oluyor. Annemden farklıydım: Sakin sakin akan nehirde, teknemin olağan gidişine aldanmamam gerektiği, önümde büyük bir ivmeyle dökülen bir şelale olduğu, oraya doğru ilerlediğimi ve bir anda tepe taklak aşağı düşeceğim gerçeğini ben iyi biliyordum. Gene de daha değil, henüz vakti gelmedi diyerek o korkunç çağlayana doğru sakince kürek çekmeyi sürdürüyordum. Annemden ne farkım vardı ki onca bilgiye rağmen.

Bunun 93 santime ulaşan göbeğim yüzünden olduğunu biliyorum. Eriteceğim her bir santim göbeğin ömrüme tam bir yıl kazandıracağını biliyorum. Yapamıyorum. Buzdolabı ziyaretlerimi durduramıyorum. Yağlanan göbeğimi, yağ sıvağına batan iç organlarımı; karaciğerimi dalağımı kalbimi düşünürken, tıkanan damarlarımı ve de o yüzden başıma gelebilecekleri dert ederken, ya da bütün bunlara aslında hiç de aldırmadığımı sanırken, bir gün gizli gücümü unuttuğumu fark ettim: Beynimi.

Metabolik hızı ayarlayan, iştahımı düzenleyen, keyfimin ayarını yapan beynim değil mi? Peki, beynimin patronu kim, ben değil miyim? Küçük bir kadın olabilirim ama büyük bir beynim var. Onu büyütmek için tam yarım asır harcadım. Her gün bu uğurda çaba sarf ettim. Gezdim tozdum. Baktım gördüm. Duydum anladım. Kokladım elledim. Okudum, yazdım. Sordum, merak ettim. Öğrendim, düşündüm. Böylece beynimi büyüttüm ben, her gün, hem de elli sene.

O beyinle, her gün eşim dostum arkadaşlarım hastalarımın derdine derman olmaya çalıştım. Ama kendimi ihmal ettim. Kendi sorunlarımın farkına vardımsa da çözümü için uğraşmadım. Saptamayı yaptım, annemin ardına düştüğümü gördüm görmesine ama neden bunu kabullendim ki? Neden annem gibi olayım? Neden göbeğimi eritemeyeyim? Neden genlerime teslim olayım? Ben kaderci miyim?

Kalp damar hastalıkları konusunda soyaçekim değiş(tirile)mez bir faktör müdür?

Doğru soruyu sorunca cevabını da toptan verdim: Beynimi görev başına çağırarak göbeğimle vedalaştım. Göbeğimi sepetleyince var olan sağlık sorunlarım da bir bir çözüldü: Göbeğimi 3 santim incelttiğimde tabanlarımdaki gece yanmaları kayboldu. Artık diyabet adayı değildim. Göbeğim 5 santim inceldiğinde gece horlamalarım kayboldu. Horlamalar kaybolduktan sonra uykulara doyamayışlarım da sabah uyanmadaki mızırtılarım da bitti. Demek ki depresyonda falan değilmişim sadece gece boyu nefessiz kalışlarım yüzünden yeterince düzgün uyuyamıyormuşum. Göbeğim 8 santim inceldiğinde tansiyon ilacı alma gereği yok oldu. Artık tansiyon hastası değildim ve evet dahiliyeciler yanılıyorlar; tansiyon hastalığı da geldiği cehenneme geri postalanabiliyor. Göbeğim 10 santim inceldiğinde kendimi eskisi kadar enerjik ve sağlıklı hisseder oldum, ben artık yaşlandım havasından kurtulduğumu yine eski ben olduğumu fark ettim.

Ben artık annemin izinden gitmiyorum. Bütün soyaçekim yasalarına da nanik çektim. Yaptığımı beğendinizse siz de yapın, tutan mı var.

24 Temmuz 2019

BİLGİ NOTU: Ateroskleroz:
Damar sertliği adıyla bilinen hastalık, damarın da ömrün de en büyük belasıdır.
Ateroskleroz kan damarlarının iç duvarında oluşan birikintilerle seyreden bir hastalıktır. Plak adı verilen bu birikintilerin içinde bolca yağ bulunduğundan kandaki kolesterol miktarının yüksekliği yüzünden oluştuğu düşünülmekteyse de birikintideki yağın neden mi yoksa sonuç mu olduğu tartışması yoğundur.
Oluşan plaklar nedeniyle damar duvarı kalınlaşır ve olağan kan akışını bozulur. Plak büyüdüğünde, o bölgedeki kan akışı burgaçlaşır (türbülans). Plağın daha da büyüyerek damarı tümüyle tıkaması bile mümkündür. Bu plakların üstüne kanın şekilli elemanları yapışır (tromboz) böylece plak daha da büyümüş olur. Plakların üst kısımları fırdolayı akım sebebiyle koparak sürüklenir. Kopan bu pıhtılar plaktan daha ilerideki, daha ince bir damarı tıkayarak sorun yaratabilir (Emboli ). Bu plakların doğrudan ( Tromboz) ) yada dolaylı (Emboli) etkisi ile kalp, akciğer, beyin, bacak yada herhangi bir başka organda kan akışının bozulmasına yada tümüyle kesilmesine bağlı beslenme bozukluğu oluşur. Bunun sonucu, enfarktüs, felç vb. hatta ölümdür.
Ateroslerozun tartışmasız en büyük nedeni tütündür. İçilen süre ve içilen miktar artıkça atrosklerozun ağırlığı da artar. Kişinin kendi içmesi kadar yanında yöresinde içilmesi de durumun vehametini artırır. Kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon) kan şekeri yüksekliği (Diyabet) ve kan yağlarının yüksekliği (Hiperlipidemi) tek tek ve birlikte Ateroslerozun kötüleşmesine önemli katkılarda bulunurlar.
Aterosklozdan korunmanın, yani sağlıklı damarların ve ömrün sağlanması için, sigara içilmemesi ve göbek büyütülmemesi gerekir. Bunların varlığında da geri dönüşüm mümkündür. Yeter ki uçurumun kıyısına gelme beklenmesin. Çünkü bardak taşınca, taşmış olur.

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ