GERİ

Hırsız mısınız siz, yoksa hırsız paratoneri mi?

40 sene önce ilk kez yüzleştiğim ve sonrasında çokça boğuştuğum bir sorundan söz edeceğim. Şimdilerde adı en berbat padişahımızın adı ile anılan eski PTT hastanesinde bir anket çalışması yapıyordum. Hocalarımızdan birinin elime tutuşturduğu bu anketin konusu neydi bilmiyorum ama bir hastayı çok iyi hatırlıyorum. Hastalığınız nedir sorusuna kesinlikle cevap vermiyordu. Anketi doldurabilmem için kendisinin adı gerekli değildi ama hastalığının adını yazmam gerekiyordu. Belki utanıyordur diye, hemcinsim olduğundan, herhalde jinekolojik bir sorunu vardır diyerekten, azıcık samimiyeti ilerlettim, bana açılır umuduyla. En sonunda, hastalığın ne olduğunu söylemiyorum çünkü daha önce başka bir hastanede yattım, incelemelerim yapıldı, hastalığa teşhis kondu, bana ameliyat olmam söylendi. Yaptırmadım ameliyatı bu hastaneye geldim. Ben, buradakilere öncesini söylemedim ki bakalım aynı şeyi mi söyleyecekler. O yüzden sana da söyleyemem, dedi. Ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Daha doktor değildim, henüz 2. Sınıf öğrencisiydim. İkinci bir görüş almak, her hastanın en doğal hakkıdır, bu isteğini söylediğin doktorlar, zaten sana bu şansı kendileri yaratırlar. Bunun için numara yapmana, önceki incelemeleri saklamana falan gerek yok ki, diyemedim. Çünkü ben de bilmiyordum. O gün öğrendiğim şeyse, bazı hastaların doktorlarına numara yapabileceğiydi.

Yıllar geçti doktor oldum, uzman oldum, hoca oldum. Bir gün ikinci kattaki odamın açık penceresinden içeri dolan bir diyaloğa tanık oldum. Oğlum, ne bekleyecen o kalabalığı, salak mısın? Git polikliniğin ortasında bağır çağır küfret, olay çıkar. Bak nasıl hemen içeri alıp senin işini sıppadanak çözecekler, diye akıl öğretiyordu bir adam diğerine.

Verdiğim örnekler çok tipik değil. Hastaların hekimlere numara yapması meselesinin bin bir çeşidi, boyutu var. 33 yıllık hekimliğimde ben de çok çektim bu numaralardan, bütün meslektaşlarım gibi. Artık emekliyim. Artık hasta hekim ilişkisinin içinde olmadığımdan böyle bir derdim de kalmadı. Ancak sosyal medyada bazı hekim gruplarının içindeyim, onların dertlerine dolaylı olarak tanık oluyorum. Ayrıca başka bazı özel grupların da üyesiyim. Bu nedenle hem hekim hem de hasta tarafının yazışmalarının izliyorum. Bugün adı “Göçmen Anneler” olan ve dünyanın dört yanından on binlerce üyesi olan bir Türk grubundaki yazışmada bir anne, sağlık sorunun çözümü için gruptaki doktorlardan yardım istedi. Kendisi Kanada da yaşıyormuş ve muayene sırasını beklerken, derdinin dermanını bir de sosyal medyada aramaya niyetlenmiş. Sağlık sorunlarının çözümünü sosyal medyada arayan ne çok kişi var artık, siz de biliyorsunuz. Ne yapsam, ne etsem bilemedim. Bu işler böyle olmaz arkadaşlar, yapmayın etmeyin mi desem, yoksa bana özelden yaz deyip, birebir kendisini dinlesem acaba bir faydam olur mu diye düşünerekten, onun paylaşımına karşı yapılan yorumları okumaya başladım. Bir başka anne “git polikliniğe, kendini yerden yere at, gör bak ne sırası ne beklemesi, hemen alırlar seni” diye akıl vermiş. Hekimlerin ortamında da buna benzer ne çok şey okuyorum. Bizzat artık yaşamıyorsam da, hastaların hekimlere numara yapması olarak özetlenebilecek olan bu dert, kendini unutturmuyor bana bir türlü.

Bu üstünde pek konuşulmayan çok büyük bir derttir hem hekimler açısından hem de toplum açısından. Yalancı doğum sancısı da vardır ama yalancı olan sancıdır hasta değil, o nedenle kadın doğumcu arkadaşlarım bu derdi bilmez. Çocuklar bazen hasta taklidi yapar ama erişkinler kadar ustalaşmadıkları için, çocuk hekimleri de bu dertle yüz yüze değildir. Ancak cildine kasten yara açanlar bile olduğundan, cildiyecisinden psikiatristine her hekimin nasibine düşer numaracı hastalar. En çok da biz Nörologların derdidir. Ustalaşmışızdır daha ilk görüşte anlarız numara yapanı ama gene de çok çekeriz biz hekimler, numaracılardan.

Doktora numara yapmak, öncelikli sıra kapmak için kavga dövüş yaratmak gibi kabalıklara sınırlı değil elbette. Olmayan hastalığını varmış gibi numara yapmak ile de sınırlı değil. Hekimden özel ilgi ve alaka sağlamak için, var olan belirtilerini abartmak da hastanın hekime numara yapması kapsamındadır ne yazık ki. Ben hiç yapmam sanan birçoğumuz farkına bile varmadan yaparız bunu çünkü. Yapmazsak doktor derdimizi anlamaz ya da önemsemez sandığımız için.

Doktorlar anlar. Yıllarca bunun için eğitim görürler. Hastalığı ve hastayı bilmek için. Hasta olmayanı veya rol yapanı anlayabilmek için de. Çoğunlukla da ilk bakışta anlarlar. Numara yapanın numarası yanına kar kalır. Numaracılar, kandırmaya çalıştığı kişiden de en nazik en samimi yaklaşımı bekler üstelik. Ne ironi değil mi?

Sevgili dostlar, konu çok uzun ve de katmerli. Ancak tek bir örnekle bitirmek istiyorum. Düşünün ki acil olmayan bir derdiniz için “siz acele ettiğiniz için” acile gittiniz. Abarttınız, önceliği kaptınız. Diyelim ki her şey yolunda gitti, işinizi de hallettiniz, evinize döndünüz. Ne oldu şimdi? Size hizmet veren sağlıkçılardan özellikle de doktordan hırsızlık yaptınız. O sizin acillik olmadığınızı fark ettiği anda, neler oldu dersiniz. Size belki belli etti, belki etmedi ama mutlaka gerildi. Siz onun enerjisini, vaktini, emeğini, sabrını çaldınız çünkü. Belki de o doktor sizden sonra odasına girecek gerçekten acil olan birine gönül koyacak. Sonuçta o da insan. Sizin çaldığınız o emek, diğer hastaya gerekliydi. Sizin çaldığınız o sabır, diğeri için lazımdı. Sizin çaldığınız o zaman, o doktorun tuvalete gitmesi, çay içmesi, karnını doyurması ya da aklını azıcık toparlayabilmesi için dinlenmesi için gereken zamandı. Belki de evde ateşli yatan çocuğunun durumunu sormak için edeceği telefonun zamanıydı çaldığınız, kim bilir. (Ben bilirim. Patlayacak gibi olup tuvalete gitmeye zaman ayıramadığım acilleri dolduran lüzumsuz kalabalıkları iyi bilirim.) Siz bilerek ya da bilmeden, bütün bunları çaldınız. Siz kendi aceleniz yani konforunuz için hırsızlık yaptınız. Beklemeyi öğrenemediğiniz için. İçinizdeki “bir an önce bu iş çözülsün” diyen his için, yani “” beklemeye sabrınız yetmediğinden, poliklinik yerine acile gittiğiniz için. Evet haklısınız siz onlardan biri olmayabilirsiniz. Ancak “onlar” ne kadar çoklar bilemezsiniz. Doktorlar bu dertten ne kadar muzdariptir bilemezsiniz. Konu acile de sınırlı değil elbette. Çünkü kimileriniz bana ne öbüründen, benim derdim önce çözülsün diye eş dost koydu araya, muayene randevusunu önceye aldırdı. Kimileriniz düpedüz hasta taklidi yaptı, askerden kaçmak için ya da için rapor alıp biraz tatil yapmak için. Kimileriniz yapılmış incelemeleri gizledi, yeniden yapılsın doğru mu ortaya çıksın diye… Hekimler her gün, bu türden hasta numaralarını çözmek için uğraştı ve uğraşıyor asıl işlerini yapmak yerine. Evet, lafımda ısrarla ısrar ediyorum; hırsızlık bu. Emek hırsızlığı, zaman hırsızlığı ve hepsinden öte sabır hırsızlığı bu.

Evet dostlarım biliyorum ki hepiniz hırsız değilsiniz. Peki bu hırsızlığa karşı yeterince donanımlı mısınız? “Git poliklinikte olay çıkar da öne geç” diyenleri eğitebilecek kadar donanımlı mısınız mesela. “Başhekimi arattım da ancak o sayede hastamın biraz daha yoğun bakımda kalmasını sağladım” diyen birine, acaba hangi hasta o sizin uzattırdığınız yatış süresinde o yatağın olanağından yararlanamadı, sizin torpilliniz kim bilir kimin kısmetini kapattı, diyebilecek kadar donanımlı mısınız mesela? Artık hastanede bizim yapacağımız bir şey kalmadı, evet hastanız ağır ama bakımı bundan sonra evde sürdürülmeli dendiğinde, biraz daha hastanede kalsın diye doktora hediye almaya/vermeye niyetlenmeyecek kadar donanımlı mısınız mesela?

Hırsızlık, yandaşın ihaleyi kapmasına sınırlı değil. Bu hırsızlık kafası öyle bir şey ki doktorun zamanını, emeğini ve sabrını çalmakla da meşgul ne yazık ki. Kırk yılda bir değil, o kadar çok yapılıyor ki bu numaralar, sonrasında kanıksanıyor. Toplum kanıksıyor, hatta bazı doktorlar da kanıksıyor. Yozlaşma dediğin de zaten böyle başlıyor. Alan memnun, veren memnun günler böyle inşa edildi yıllar boyunca, hala da harcı taşınıyor. Bir tek “o” adam yüzünden olmadı yani her şey. Biz yozlaşa yozlaşa geldik bu günlere.

Bir toplumun adalet duygusu “sıra” kavramını bilip bilmemesiyle de ölçülebilir bence. Adalet istiyorsak, adil günler inşa etmek için, kafalarımızı çitilemeye başlamanın zamanıdır bence.


19 Ekim 2019

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ