GERİ

Corona Cüzamı

Ne olduğunu çok iyi bilmese de cüzamı duymayan yoktur herhalde, Cüzamdan korkmayan da. Cüzam, namı diğer Lepra ya da Hansen Hastalığı, insanların burunlarını parmaklarını falan çürütüp döken çok lanet bir hastalıktır. Ancak tarihin karanlık zamanlarında öyleydi. “Cüzamdan korkar gibi” diye bir deyime analık eden bir belaydı. Bu belanın Tanrının gazabı olduğu düşünülür, lanetlenmiş Cüzamlılar mümkünse yok edilir, edilemediğinde ise topluca uzak adalara falan gönderilerek insanlardan izole edilirdi. Bu hastalığa neden olan o tembel mi tembel basili öldüren antibiyotikler keşfedilene kadar Cüzam fobisi devam etti.

Antibiyotikler hastalığı yok etmeyi beceriyor ama yüzyıllarca genlerimize kazınmış korkuyu yok edemiyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, hala Cüzam deyince insanların yüzü değişiyor, korkuları depreşiyor. Hayatında bir tek Cüzamlı görmemiş ve görmeyecek olan milyarlarca insan hala Cüzamdan çok ama çok korkuyor. Türkan Saylan, Türkiye’de Cüzam savaşının kahramanıdır. Sadece hastalarının saptanıp tedavi edilmesi için değil, ondan önemlisi Cüzam korkusunun tedavi edilmesi için çok uğraşmıştır. Cüzam olduğu öğrenilince ailesince bile dışlanmış, evinden köyünden kovulmuş, insanlardan uzak bir inde ya da kovukta yaşamaya daha doğrusu ölüme terkedilmiş kişilere sarılır/kucaklar, herkesin içinde öperdi ki bu bulaşma korkusuna çare olabilsin. Çabaları elbette çok işe yaradı, ama ben bizzat tanığım, bazıları bu davranışının da dedikodusunu yapardı. “O profesör tabii, kim bilir kendine ne iğneler yapıp, korunuyordur. Bizi kim koruyacak ki” deyip Cüzamlıdan kaçmayı sürdürürdü bu kişiler. Hatta hastalık en çok Doğu Anadolunun en ücra en yoksul kesiminde var olduğundan, konuyu bir ırka karşı kasten yaratılmış bir durum gibi göstermeye çalışanlar bile vardı. Ön yargılarla baş etmek çok zordur. Komplo teorileriyle baş etmekse çok daha zor.

Bugünlerde korona virus salgını için komplo üzerine komplo teorisi üretiliyor. Malzeme o kadar zenginleşti ki falan komplo teorisinin neden yalan olduğunu açıklayan başka komplo teorilerinin dizisi bile oluştu. Irkçılık da boş duracak değil ya. Çinlilerin yılan dahil hareket eden her şeyi yedikleri için bu belanın oluştuğu fikrinin bayağı bir savunucusu var. Zaten bu günlerde ne kötülük varsa hepsi Çinlilerden. Değil mi ki yükselen ekonomileri Amerikayı çatlatıyor, dünyanın başının belası bu Çinlilerdir, öyle değil mi?

Bu salgın hastalık patladığında Çin’de ailesinin yanında tatilde olan bir öğrenciyi şimdi öğrenci evine almak istemiyor arkadaşları. Benim memleketim salgın bölgesine 700 kilometre uzakta demesinin en küçük bir etkisi olmuyor. Hasta falan olmaması işe yaramıyor. 14 gün sonra başlayabilir hastalık diye korkudan ödü patlıyor ev arkadaşlarının. Korku insanı çileden hatta bazen insanlıktan çıkaran bir beladır çünkü.

Korona yeni jenerasyon bir virüs adı. Ben virüsün ne olduğunu lisedeyken (taa 1970lerde) öğrendim. O gün bugündür de viruslardan ödüm patlar. Virus korkumun bence akla uygun bir nedeni var. Bu minicik yaratıklar, yaratık demek için lazım gelen özelliklerin tümünün tersine davranıyorlar. Örneğin yaşama koşulları uygun olmadığında yatıp uyuyorlar. Yemeden içmeden, hiiiç hareket etmeden, ölmüş gibi bekleyebiliyorlar. Beklemeleri yıllarca hatta on yıllarca sürüyor. İsterseniz tekrarlayayım, beslenmeden, hiçbir besin depoları olmadan ölmüş gibi ama ölmeden, hiç ama hiçbir şey yapmadan öylece bekleyebiliyorlar. Ne zaman ki yaşamlarına uygun koşullar oluşuyor, o zaman uyanıp hareketleniyorlar. Kendi başlarına da yaşayamıyorlar, başka bir canlının vücudunda asalak olarak yaşayabiliyorlar. Ayıldıklarında sömürmeye başladıkları canlının bedeni ile kıyasıya bir savaşa giriyor bazen de o canlının yok olmasına neden oluyorlar. Virusların bilenen hiçbir başka canlıda olmayan, zamana karşı bu direnci ve de başkasının sırtından yaşama becerisi yüzünden onlardan korkulması olağan. Tedavisiz dönemde Cüzamdan korkmaktan farkı yok bunun. Üstelik virusları, birkaç istisna hariç, öldürebilen bir ilaç da yok elimizde. Eğer bir insan, kaza bela, kanser felç, falan filan gibi sıkça rastlanan bir nedenle ölmemeyi becerir de yeterinde yaşlanabilirse, onun ölüm nedeni istisnasız olarak bir virüs hastalığı oluyor. Çoğu yaşlı kişi “Viral Pnömoni” denilen solunum yollarının hastalığı ile bu dünyadan gidiyor. Bunun nedeni nedir biliyor musunuz, virusların neredeyse hepsinin bekleme uykularını canlı bedenlerinde yapıyor oluşları ve insan bedeninin de buna dahil oluşu. Yani biz gençken, sapasağlamken bile içimiz dışımız virüs deposu olarak dolanıyoruz. Gücümüzün azaldığı yaşlı ve hasta günlerimizde de nadiren başkasından kapıyor ama çoğunlukla kendi misafirimizce yok ediliyoruz. Ne demiştik, korkunun ecele faydası yok demiş miydik?

Bir insanın kişisel tarihi ile insanlık tarihi pek çok konuda bire bir örtüşüyor. Virus konusu da öyle. Eğer insanlık, toplu yangınlar ya da sellerle toptan yok olmazsa, atom bombası ya da kanser salgını ile soyu tümden kurumazsa, kendisinin bizzat yarattığı felaketler yüzünden, kendi soyunu yok etmemeyi bir şekilde becerebilirse, o zaman yani sonunda bir virüs salgını ile yok olması büyük olasılık. Yeterince yaşamayı becerebilen bir insanın Viral Pnömoni ile yok olması gibi. Bu kapsamda gel de viruslardan korkma gene de.

Gene geldik korkunun ecele faydasına…

Dönelim bizim Koronamıza. Bu, yeni mutasyona uğramış koronanın saldırısı öncesinde çok yakın zamanda üç dört tane daha benzer ataktan geçti insanlık. SARS; MERS falan diye isimler takıldı, kuş gribi, domuz gribi falan diye anıldı. O salgınlar sırasında da bütün dünya topluca panik atağa girdi, daha doğrusu sokuldu. Sonucu hatırlıyor musunuz? Evet, haklısınız bütün panik ataklarda olduğu gibi çakma çıktı bu dünyayı ayağa kaldıran alarmlar. Hastalanan olmadı mı, oldu. Her salgında binlerce kişi hastalandı. Ölenler olmadı mı, evet her salgında onlarca bazılarında yüzlerce kişi öldü. Ancak bütün bu salgınların ortak korku hikayesi dünya çapında birer panik atak yaratmalarıydı.

Adı her ne olursa olsun her sen en az bir grip salgını çıkıyor yeryüzünde. Bu grip salgınlarında ölenler, hep ve her zaman savunma sistemi zayıf olanlardır, onların da bazıları hatta çok azıdır. Gribin yarattığı ölüm sayıları dünya nüfusuna vurulduğunda, kesirlere bile gelmeyecek kadar azdır. Gene de ölüm riski içeren her durum bizi korkutur. Haksız mıyız? Ölüm riski deyince:

Herhangi bir dünya gününde, bizzat bir insan tarafından yaşamı sonlandırılan insan sayısı kaçtır biliyor musunuz?

Herhangi bir dünya gününde, bizzat kendisi tarafından yaşamı sonlandırılan insan sayısı kaçtır biliyor musunuz?

Herhangi bir dünya gününde, trafik kazası ile yaşamı sonlanan insan sayısı kaçtır biliyor musunuz?

Herhangi bir dünya gününde, sadece sigara içmeye bağlı yaşamı sonlanan insan sayısı kaçtır, biliyor musunuz?

Daha da devam etmeyeyim ama asıl kökümüze kibrit suyu döken yukarıdaki saydıklarım gibi çok önemli salgınlar için kılımız kıpırdamazken dünya çapında panik oluşmasında bir gariplik yok mu sizce. grip salgınlarında. Şimdiye kadar oluşan koronası moronası ile bütün virüs salgınlarında ölenleri toplasanız, sadece sigara nedeniyle ölenlerin milyonda biri bile etmez. Öyleyse neler oluyor yada neden oluyor sizce?

Peki ama ya bu seferki salgın farklıysa, denildiği gibi ya Amerika Çinlileri, Çinliler bakmak istemedikleri ihtiyarlarını ya da çok zenginler lüzumsuz saydıkları insan fazlalıklarını yok etmek için bu virüsü üretmişse. Her şey bir yana, virus biyolojik silah olarak kullanılabilecek bir şey değil ki. Bu silahı üretebilecek kapasitesi olanların en salakları bile bilir ki bir virüsü ortaya saldın mı eninde onunda gelir seni de vurur. Önceden aşısını yapıp kendilerini korumaya almışlardır demek, Türkan Saylan Cüzam koruyucu iğne oluyordu demek kadar saçma ve cahilcedir. Çünkü viruslar kendileri mutasyona uğrayabilir. Hangi aşıyı yaparsanız yapın, onlar minicik bir gen dizilimi değişimi ile aşıyı etkisiz kılabilirler. Dünya üzerinde yaşayan bazı basilleri yok edebildiğimiz halde viruslarla başa çıkamamamız da bu becerileri sayesindedir. O yüzden kimse kimseyi yok etmek için, kendisi asla yok olmayan virusları kullanmaz. HIV virusundan beri süren bu dedikoduya kulak tıkamanın zamanı geldi geçiyor. Şarbon basili gibi bir konu değildir bu virüs konusu.

Kesin gerçek olan şudur: İstesek de istemesek de viruslarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. İstesek de istemesek de vücudumuz tıka basa viruslarla dolu. İstesek de istemesek de viruslar bizim yapamadığımız yapabiliyorlar yani ölümsüzlük iksirine sahipler. İstesek de istemesek de virüslarla hastalanıyor, bazen de ölüyoruz.

Ancak, her büyük gücün, büyük bir açığı/açmazı da oluyor. Her kış salgınlar yaratan grip viruslarının da üreme kapasiteleri sınırlı. Kuduz virüsü gibi ölümcül falan da değiller. Şanssız birkaç kişinin canını almak, biraz daha fazlasının birkaç gün süreyle nefes almasını zorlaştırmak dışında bir becerileri yok bu yeni grip viruslarının da. Canlı kalma süreleri baştan belirli. Sonra gene sonsuz uykularına geri dönüyorlar. Bu nedenle biz, her kış bir başka grip salgını ile panik atağa gireceğimize, dünyanın rahat soluması için minicik bir adım atsak, daha aklı selim davranmış oluruz.

Hiç unutmamamız gereken şey, bir şeyin olmasından çok olması korkusunun daha yıpratıcı olduğudur. Grip korkusuyla yaşayacağımıza, elimizi doğru düzgün sabunlamayı öğrensek, grip dahil pek çok belayı daha kolay def edebiliriz. Kuduz korkusu ile köpek katliamı gerçekleştirenlerin durumuna düşmek istemiyorsak, Çin ve Çinli tepkimizi de kontrol etmeyi öğrenmeliyiz.

Tercih sizindir dostlar, isterseniz aman grip olmamayayım diye kendinizi eve kilitleyin, isterseniz sokaklarda özgürce dolaşmayı seçin. İsteseniz korona kaparsam ölürüm diye panikleyin, isterseniz altı üstü bir grip virüsünden konuşuyoruz, benim immün sistemim onun hakkından gelir diyerek, grip oldunuzsa bile gardınızı düşürmeyin. Düşürmeyin ki virusunuzun canına okuyabilesiniz. İsterseniz bu yaşa kadar kaç kere grip olduğunuzu, hangi gribinize hangi virusun neden olduğunu düşünün. Neden o zamanlar hiç paniğe kapılmadığınızı düşünün. İsterseniz de paniğe devam edin ve Çin’e gidip gelen arkadaşınıza empatiyle yaklaşacağınıza onu sokağa atın. Bana sorarsanız komplo teorilerinden ve ırkçılıktan uzak yaşayın; rahat yaşayın, rahat yaşatın. Ötesini siz bilirsiniz ama hiç değilse SARSI marsı, kuş gribi diyerek heba edilen tavukları falan hatırlayın be dostlarım.

Tekrarlıyorum; boşu boşuna korkmayın, kimseyi de korkutmayın.

31 Ocak 2020

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ