GERİ

Ak saç meselesini galiba çözdüm

Haseki Dahiliye de rotasyoner yani misafir asistandım. Nörolog olmak için 4 ay İç hastalıkları kliniğinde çalışmak gerektiği için ordaydım. Benden önce ve benden sonra olmadığı halde nedense benim dönemimde Haseki acilde rotasyonerleri de görevlendirdiler. Haseki İstanbul’un en büyük hastanesiydi o zamanlar ve acilinin iş yükünü tahmin bile edemezsiniz. Dahiliye aciline de kalp krizinden zehirlenmeye aklınıza gelen gelmeyen her şey geliyor. Ben misafir asistanım, başımda uzman da yok, benden başka hiç kimse de yok, elimde EKG cihazı bile yok, 1988 senesinde bir bayram günü nöbet tutuyorum. Sahra hastanesi olsa daha donanımlı olur, o kadar çöl ortamındayım ve yorgunluk bir yana bilgisizlik ve deneyimsizlik yüzünden kahroluyorum. Yöneticiler sen yaparsın deyip gazı vermiş ama kim bilir ne hatalar yapıyorum diye dertlenip duruyorum. O gün de şansıma bir salgın çıkmış, her gelen karnım ağrıyor, ishalim var diyor. Sudan koleramı başka bir şey mi bulaşmış, neyin nesidir bilmiyorum. Ne inceleme şansım var ne de sorunu bulup kökünden giderme. Gelene ağrı kesici, serum verip bir yandan onları biryandan da günü kurtarmaya çalışıyorum. Nöbet dediğin de 24 saat. Hasta yağıyor ama gün bitmiyor. Sabaha karşı masada kaykılmış yarı uykuluyken kapıdan bir delikanlı girdi. Oturduğum yerden sordum, neyin var diye, karnım çok ağrıyor deyince de artık hemşiremin de ezberlediği olağan direktifimi verdi. Sonra bir ara hemşirenin elinde enjektörle hastanın olduğu bölmeye girdiğini görünce ayıldım. Yerimden ok gibi fırlayıp elini tuttum. Dur dedim, dur ben muayene etmedim ki daha. Hastayı muayene ettim ki bir de ne göreyim karın duvar gibi. Salgınla falan alakası yok delikanlının karnında başka bir sorun var. Meğerse apandisiti patlamış. Delikanlının ölümüne neden olmak üzereydim. Bunu fark edince ayıldım ve sonrasında vicdanım hiç susmadı. Son dakikada hastayı yakaladım ama ya yakalayamasaydım? O sabah yeni ekibe nöbeti devretmeden önce yüzümü yıkarken gördüm şakalarımdaki ilk akları. 28 yaşındaydım ve saçlarıma bir gecede ak düşmüştü.

Bir gecede saçlarım beyazladı hikâyesine inanmam o nedenledir. Belki de sadece rastlantıdır; o aklar zaten oluşmuştu da ben o sabah ilk kez fark etmişimdir, olamaz mı? Olabilir elbette. Bireysel gözlemler çoğunlukla yanıltıcıdır, nasıl düşünüyorsak öyle görürüz, çünkü. Ancak istisnalar da var. Bazı gözlemler de çok değerlidir. Birçok bilimsel buluşa ev sahipliği yapar. Yeter ki biz her gördüğümüze, her duyduğumuza inanmayalım.

Ak saç meselesinde bir başka gözlemim var. Biliyorsunuz dört senedir saçlarımı boyamıyor, aklı grili geziyorum. Saçlarıma ilk ak düştüğünden beri boyattığım için, nasıl ağardıklarını görme şansını da kaçırdım ne yazık ki. Ancak boyamayı kesince hurra gelen görüntüye alışmam zaman aldı. Kendimi yadırgadım ama sonra alıştım. Benim aynayla pek işim olmaz ama son zamanlarda aynadan gözümü alamıyorum, çünkü saçlarımın aklaşması durduğu gibi tekrar rengi koyulaşanlar olduğunu sanmaya başladım. Aklım olur mu canım öyle şey dese de gidip gidip aynaya bakıyorum. Epeydir görüşmediğim bir arkadaşım sen saçını mı boyattın deyince bu sanımın gerçek olabilme ihtimali iyice arttı. Emin değilim ama galiba beyazlarım çoğalacağına azalıyor. Olabilir mi böyle bir şey?

Ben çok erik severim. Burada da pek erik yok. Bilmem hormonlu mu GDO’lu mu yoksa doğal cinsi mi öyle ama bir cins erik var ki burada elma kadar. Tadı bizim mürdümü azıcık andırıyor ama bambaşka bir şey. Ona dadandım. Aslında nedenini bilmiyorum ama yer yemez barsaklarımın çalışmaya başladığını fark ettiğim için her gün en az bir tane yemeğe başladım. Aylardır her gün yiyorum. Sakın bu erik saçlarımı boyuyor olmasın? Bu bir gözlem, bilimsel keşif değil. Aslında gözlem bile sayılmaz çünkü beyazlarımın azaldığını kesin olarak bilmiyorum sadece öyle sanıyorum. Ama ya doğruysa?

Şimdi gelin doğruları gözden geçirelim:

-Yaşlanmak saçları beyazlatır çünkü diğer hücreler gibi boya üreten hücreler de zamanla eskir ve görevini iyi yapamaz olur.

-Dert saçları beyazlatır. Bir gecede değilse bile daha çok dertlenenlerin saçları erken beyazlar çünkü stres bütün hücrelerin çalışmasını bozar.

-Saç beyazlaması konusu tek bir nedene bağlanamaz çünkü saçına ak düşenlerin ne yaşları denktir ne de az dert-çok dert ile bire bir alakası vardır.

-Ak saç giderek daha çok ve daha erken yaşta oluşmaktadır ama kimse asıl nedenini bilmemektedir.

-Saç boyamanın aklaşmayı artırdığı söylenir, muhtemelen bu da doğrudur çünkü kına dahil bütün boyalar kimyasal maddelerdir ve bütün hücreler için birer zehirdirler.

Bunlar kesinleşmiş gerçekler. Dönelim benim gözlemsel keşfimi irdelemeye. Bu erik ve benzeri koyu renkli bütün yiyecekler aslında birer boya deposudur. Boya yapacak hücrelerin de fabrikalar gibi hammaddeye ihtiyacı vardır. Doğadaki boyalı bitkilerden yediklerimiz içinde bizi zehirleyeni yoktur. Tersine boya oranı arttıkça bize faydalarının da arttığı anlaşılmıştır. Çünkü boyalar bedenimizde taşıdığımız zararlılar için zararlıdır, bizim kendi hücrelerimiz için de canlandırıcı, tazeleyicidir (anti-oksidan). O nedenle koyu renkli sebze ve meyvelerin –her gün- tüketilmesi uzun ve sağlıklı bir ömür için gerekli hatta zorunludur. Bunlar da kesinleşmiş gerçeklerdir.

Öyleyse bu yoğun boyalı, kocaman eriği düzenli tüketmem neden saç hücrelerime de iyi gelmiş olmasın? Diyelim ki yanıldım; yaşımla beraber saçlarım gene aynı oranda aklaşıyor ya da boyamayı kestiğim için zehirden kurtulan henüz ölmemiş ama can çekişen hücrelerimin bazıları erikten bağımsız olarak kendine gelip yeniden boya üretmeye başladı. Olamaz mı? Olabilir elbette. Birçok başka şey daha olabilir. Zaten bilim bunun için var. Gördüm sandığın şeyi gerçekten doğru görüp göremediğini test edip araştırmak için. Bu konuda da ne bir deneyim ne de bilimsel bir keşif var. Ancak ben kırmızı eriğe devam ediyorum, hem kabızlığımı çözdüğü için, hem de diğer hücrelerime can katsın diye. Belki de saçlarımızın ağarması yeterince renkli sebze meyva yemediğimiz için erkene kaymıştır da şimdi ben durumu azıcık da olsa düzeltiyorumdur. Şimdi siz de benimle aynı oyuna katılmaya ne dersiniz? Belki sizin de saçlarınız koyulaşır meyve boyasıyla, olamaz mı? Olmasa bile zararı olmayacağı ama başka şeylere faydası olacağı apaçıkken neden bu oyuna katılmayasınız?


5 Nisan 2020

NOT: Lüften bu yazıyı ot-mok reçetecileriyle karıştırmayın. Çünkü “o ona iyi geliyor, bu buna iyi geliyor” kanısı, dediğim gibi tamamen gözleme dayanır ve gözlemler çok yanıltıcıdır. Çünkü bitki de olsa doğal da olsa, her şeyin içinde binlerce başka şey var. Aynı şeyin içindeki bir şey bozarken başka bir şey de yapıyor. Çünkü aslında denge diye bir şey var. Ancak sebze ve meyve diye yüz binlerce yıl önce beslenmemize kattığımız her şeyin bize faydası var. Koyu renkli olanlarını düzenli olarak tüketmenin de çok yararı var. Hadi bakalım, turunculu kırmızılı morlu olan, çiğ yenen sebze meyvelere beraberce müdavim olalım. Belki de ninelerimiz gibi geç ağarmayı beceririz. Ne dersiniz?

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ