GERİ

Domuz Gibisin

Birine böyle desek hakaret mi iltifat mı etmiş sayılırız? Gibi diye benzettiğimize göre domuzlar hakkında epeyce bir şeyler biliyor olmalıyız. Oysa ben hiç bir şey bilmiyordum, yeni öğrendim.

Şu anda dünyada 800 milyonu evcil bir milyar kadar domuz yaşıyormuş. Evcilleri nerdeyse sığır sayısı ile eş, koyun keçi sayısından ise kat kat fazla. Milattan 12 bin sene önce Dicle nehri civarında evcilleştirilmiş domuz. Keçi koyun köpek vs. ile eşzamanda. Çanak çömlek dahil en eski insan kalıntılarında bolca domuz resmi bulunmuş. Diyarbakır’ın Çayönü, Malatya’nın Cafer Höyük, Şiirt’in Göbekli Tepe civarında bulunan insana eşlik eden domuz kayıtları en eski kayıtlarmış. Neredeyse eşzamanlı olarak Kıbrıs’ta da evcil domuz kaydı varmış. Aslında eşzamanlı olarak Çin’de de evcilleştirilmiş domuz. Ancak çok yeni çalışmalar Çinlileri evcilleştirdiklerinin Mezopotamyadakinden ayrı, farklı bir domuz türü olduğunu kanıtlamış. Çinliler domuzu burçları oluşturan 12 hayvandan biri olarak kabul etmiş. Avrupa’daki domuz popülasyonu da Çin kökenli olanlardanmış, onlar da domuzu antik sanat eserlerinde, soy armalarında falan bolca kullanmış. Milattan 12-13 bin sene öncesi demek tek tanrılı dinlerden de on üç bin sene önce demek. Günah listesine girdiği son bir iki seneyi saymazsak, insanlığın en eski eşlikçilerinden biri de domuzmuş demek ki.

Domuz bilinen en zeki ve en sosyal hayvanlardan biriymiş. Zekasını köpekle kıyaslayıp daha yüksek bulmuşlar, bazı testlerde maymunları geçtiği bile olmuş. Köpek gibi de sadık dostmuş ve kolay eğitiliyormuş. Hem köpekten daha temiz hem de kuduza bağışık olduğu için evinde köpek yerine domuz besleyenler varmış ki Paris Hilton da bunlardan biriymiş. Yıllar önce bir gün bir şehirde tasmayla domuz dolaştıran birini görünce çok şaşırarak fotoğraflamıştım. Meğerse bu o kadar da ender bir durum değilmiş.

Genetik yapısı insana çok yakın olduğundan ilaç testlerinde en çok kullanılan hayvanlardan biriymiş. Üstelik cildi bizimkiyle nerdeyse aynı olduğundan kozmetik çalışmaları da çoğunlukla onların üstünde yapılırmış. Yanık gibi büyük deri kayıplarını yamamak için domuzdan insana cilt transferi yapılması bile düşünülmekteymiş. Hem etle hem otla beslenirmiş. Domuzların uzağı görmesi yetersizmiş ama koku duyuları köpekler kadar gelişkinmiş. 11 kilometre uzaktaki ya da yedi metre derindeki yiyeceğin kokusunu alabilirmiş. Koca kafasının önündeki kalın burnu ile toprağı kazıp derinlerdeki hayvanlara da köklere de kolayca ulaşabilir bu nedenle de yiyecek derdi çekmezmiş. Çin ve Hindistan’da insanlar kendi dışkılarını “domuz tuvaleti” dedikleri taştan oyulmuş bir oturağa yapar tavuklar gibi domuzlar da bu insan dışkılarını yermiş. Zaten çiçek böcek kök sap, uçan kaçan yüzen ne bulursa yermiş. Hayvan barsağından kıyma ve de dolma yapan insan evladı, toprağın dibine saklanan Truff mantarını bulmak için köpekleri olduğu kadar domuzları da kullanırmış.

Domuz çok temiz bir hayvanmış, yıkanmaya bayılırmış, kişisel hijyenine düşkünlüğü kedi ile kıyaslanabilirmiş. Çamurlarda yatıp yuvarlanması ise mandalarınkiyle aynı nedenleymiş. Tüyleri kısa ve seyrek olduğu gibi ter bezleri de yokmuş. Bu nedenle vücut ısını korumak için çamura sıvanırmış. Çamur sade suya göre daha geç kuruyarak ısı çarpması ile ölmesini engellermiş. Ancak su bulunca da çılgınlaşır tıpkı çocuklar gibi suyun içinde oynaşmaya bayılırmış.

Aynı anda birden çok sayıda bebek doğuran anne domuzun tıpkı kediler gibi her bebeğe ayrı memesi çıkarmış. Bunları öğrendiğim belgeselde yeni doğanların emerken sırtlarına numara yazdılar. Böylece bebelerin her seferinde annelerinin sadece kendilerine ait memesini emdiğini gösterdiler. Acıkıp heyecanlandıklarında karmakarışık saldırsalar da, birkaç günlük bebeler bile birbirlerinin üstünden atlayarak sadece kendilerine ait olan memeyi emiyorlardı. Annenin ilk memesindeki süt en verimlisiymiş, böylece ilk günden ilk memeyi kapan hep iyi beslenip gürbüz olur, en sondakine kalmış olansa dona kalırmış. Yeni doğanlar her saat başı meme emer, sonra kenara çekilip uyurlarmış. Anneler güçlenip bağımsızlaşana kadar bebelerine besler, bakarmış ama bazen çocuklarına kötü muamele eder, saldırır, ısırır hatta kediler gibi kendi yavrularını yerlermiş. Erişkin bir domuz gündüz 2- 3 saat uyuklar, gece de 7 saat kesintisiz ve horuldayarak uyurmuş.

Orta doğuda domuz yasaklı hayvan. Yasağı önce Yahudiler başlatıyor, sonra bu kervana Müslümanlar katılıyor diye bilinir ama bu doğru değil. Tek tanrılı dinlerden çok uzun zaman önce Anadolu mitolojisinde başlıyor bu yasak hikâyesi. Anadolu’nun bereket tanrıçası Kibele kendi kızının oğlu olduğunu bilmeden yakışıklı Attis’e aşık oluyor. İstediği kız ile evlenmesi Kibele tarafından engellenen Attis öfkesinden kendi cinsel organlarını kesiyor. Zeus, kızdığı Lidyalara bir yaban domuzu gönderiyor ve bu domuz Attis’i öldürüyor. Sonuçta Zeus hikayelerinde hep olan cinsel sapkınlıklar içinde domuzun payına da düşmanlık düşüyor. Mezopotamya topraklarının ilk hayvan dostlarından bir olan domuz, İç Ege’de Lidya-Frikya efsanelerine bulaşıp kötü hayvan oluyor. Bugünkü Trakya’nın yerlileri olarak bilinen aslen Ankara Eskişehir civarının antik yerlileri olan Galatalılar bu nedenle domuzdan uzak durulmasını öğütlüyor. Tarihçi Heradot, milattan önce 700 ile milattan sonra 300 yılları arasında yaşayan göçebe bir kabile olan İskitlerde domuz yemenin yasak olduğunu yazıyor. Milattan önce 2 bin yılında Yahudilerin kutsal kişisi olan Abraham yani müslümanların İbrahim Peygamberi döneminden itibaren domuz yasakları belirginleşiyor. Abraham dininden olduğu için Yahudilik domuzu günah sayıyor. Aslında Hristiyanlık da bir İbrahim Peygamber dini ama yedinci gün tarikatı dışında Hıristiyanlar domuz yasağı koymuyor. Afrika’nın Eritre ve Etyopya Ortodoksları ile Yezidilerde de domuz günah. Müslümanlığın başlangıcında domuz yasağı yok. Sonradan, Allah insanlara ölü hayvan etini, kanı ve domuz etini yasaklamıştır diye bir ayet iniyor. Kuranda yasak bu üçleme ile yazılı ama çok mecbur kalınır da yenilirse Allah bağışlar diye devam ediyor Bakara suresi 173. Ayet. Domuz etinin yenmesinin neden yasak olduğu hakkında Kuranda bir açıklama yok, bakılması büyütülmesi üstüne de bir laf yok. İskoçya’nın tepelik yerlerinde izole yaşayan bazı halklar arasında yasak yoksa da domuz hakkında epeyce kötü yargılar var ki bu olumsuz inanışların antik kökeni olduğu hakkında yorumlar yapılıyor. İskoçlar bir yana bırakılırsa, domuz düşmanlığının ana vatanının Mezopotamya/Anadolu olması yüzünden benim de aklıma fare deyince koltuğun tepesine fırlayanlar geldi.

Fareden bu kadar yaygın biçimde korkulmasının altında insanların köküne kibrit suyu döken Veba salgını var. İnsanlık aklı büyük felaketleri elbette unutmuyor. Failini de. Veba salgındaki rolü yüzünden olduğunu bilmiyorsa da dünyanın dört bir yanında insanlar hala fareden anlamsızca, delicesine korkuyor. İnsan katliamlarının çoğunun hayvandan insana geçen mikroplarca olduğunu şu sıralar iyice idrak etmiş bulunuyoruz ya belki domuz da böyle bir hikâyeye karışmıştır. Tenya, Sistiserkoz, Trişinoz ve Brusella(Sığır vebası) gibi hastalıklar insana iyi pişmemiş sığır ve domuz etinin yenmesi ile bulaşıyor. Ayrıca en yaygın grip virüsü olan İnfluenza’nın doğal konağı da domuzlar. Kim bilir belki de antik çağlarda Brusella gibi bir hastalık domuz etinden insana geçip katliam yapmıştır da insanlar o nedenle kırk yıllık dostlarına sırt çevirmişlerdir. Kibele ve torununun hikâyesi de o günün inanç koşullarında işin sahne kısmını oluşturmuştur. Ortak insan aklı, türüne kasteden bu kırımın korkusu ve nefretini yasağa çevirerek binlerce yıl öteye taşımıştır. O günkü ulaşımının kısıtlıyıcılığı ya da Avrupa’daki domuzların genetik farkları yüzünden, salgın Avrupa’ya yayılamadığı için onlarda domuz düşmanlığı gelişmemiştir. Olamaz mı? Benimki sadece bir fantezi. Çünkü o dönemlerde domuzların ne taşıdığını bilmiyoruz. Binlerce yıl önce Orta Doğu ve Anadolu’da önemli bir salgın olduğuna dair bir bilgimiz de yok. Zaten bunları bilmemiz de mümkün değil. Şimdi bildiğimiz, domuz dostluğunun çoook eskiden başladığı ve binlerce sene sonra bilmediğimiz bir nedenle Anadolu’da düşmanlığa dönüştüğü; dolayısıyla da domuz yeme yasağının Müslümanlıkla başlamadığı ve onunla sınırlı olmadığı.

Evcil hayvanların doğal özeliklerini yitirdikleri için doğada kendi başlarına yaşayamayacaklarına inanılıyor. Bence bu inanç efendilerin kölelerini yitirmemek için uydurdukları bir saçmalık. Amerika’da çok değil yüz elli sene önce, kölelik kaldırılamaz çünkü efendileri yemek vermese bu zenciler karınlarını doyurmayı bile beceremez deniyordu. Oysa aklı olmadığı sanılan Afrika kökenli kara derililerin parlak zekalı geçinen soluk benizli Avrupalılardan çok daha akıllı olabilecekleri son iki Amerikan başkanına bakarak bile anlaşılabilir. Aynı şeyi ben de domuz belgeselinde öğrendim. Bu İngiliz belgeselinde gösterildiğine göre, bir kadına ait çok kocaman bir arazide yüzlerce domuz özgürce yaşıyor. Genç kadın, biz onlara bakmıyoruz, ne yiyecek ne su ne de barınak sunuyoruz. Yaz kış her koşulda kendi başlarının çaresine bakıyorlar. Avcılıkları da toplayıcılıkları da hayatta kalmalarına yetiyor, suyun dibindeki mantarları bile bulup kendilerini besleyebiliyorlar diye anlattı. Eğer evcilleştirip 12 bin sene kapımızda tuttuğumuz domuz bile doğal hayata kolayca dönebiliyorsa, diğer ev hayvanları olan kediler köpekler falan neden dönemesin, biz illa da onları bize muhtaç halde tutmak istemesek.

Şu anda 1 milyon kadar köpek, ev hayvanı olarak insanın yanı başında yaşayıp onun uzatacağı yiyeceğe mahkum yaşıyor. Mis gibi sanarak onları dadandırdığımız mamalar ise MSG katarak tatlandırılmış döküntülerden ibaret. Doğal hayatın zorluklarından koruyoruz diye övünüp kendimiz gibi kanserlere gark ettiğimiz zavallı ev hayvanlarımız. Ne kadar iyi davranırsak davranalım hayvanlara yönelik tutkumuzun kökeninde bencilliğimiz var. Biz onlarsız olamadığımız için, onlar bizsiz olamazlar demeyi huy edinmişiz. Churchill demiş ki: Köpekler bizi üstün görür, kediler küçümser, domuzlar eşit davranır. Yoksa o yüzden mi nefret etmişiz acaba domuzlardan?

Bu Korona salgını yılan, yarasa yiyenler yüzünden oldu diye suçu ötekinin üstüne atıyoruz ya, İnfluenza virüsü nasıl domuzların doğal virüsü ise, Korona virüsü da kedilerin doğal virüsü. Ya bu virüs kendi mutasyonunu bizim evcil kedilerimizde yaparak bize atladıysa. Böyle bir şey açığa çıkarsa İngiliz kadının domuzlara yaptığını yapıp ev kedilerimize ve köpeklerimize özgürlüklerini geri verir miyiz dersiniz? Yoksa kokoreçe devam mı ederiz?

Sahi, hangi hayvan daha pis dersiniz?


17 Nisan 2020

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ