GERİ

Kumar Zaptı Raptı

İsrail’den Antalya’ya her gün iki uçak seferi olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Onlar da Akdeniz kıyısında yaşıyor, aynı deniz için niye Tel Aviv’e değil de Antalya’ya taşınıyorlar anlamamıştım. İsrail kumar oynanmasına izin vermediği için bizim otelleri dolduruyorlarmış meğerse. Ben zor öğrenenlerdenimdir. Antalya’nın İsrail’in kumar cenneti olduğunu kavramam zaman aldı.

İlkokul öğretmenliğinden emekli bir hanımın her sene 2 kere Kıbrıs’a tatile gittiğini öğrendiğimde de çok şaşırmıştım. Kumar oynamak için gittiğini öğrendiğimde daha da şaşırmıştım. Emekli maaşından biriktirip gittiğini anlatmıştı. “Kıbrıs’taki oteller Antalya’ya göre çok ucuz. Dönerken de sigarasından çayına fincanından tabağına kadar valizi doldurup geliyorum, burada onları satıp parasını da sonraki gidişim için biriktiriyorum. Bir hafta oyun oynuyorum otelde, yenilenip tazelenip geri geliyorum, çok iyi geliyor bana. Parayı denkleştirip yeniden gidene kadar da gün sayıyorum” diye anlatmıştı. Özal iktidarı öncesinin sınırların kapalı olduğu dönemimizde Kıbrıs’la Türkiye arasındaki bohçacı kadın trafiğinin farklı bir anlatımıydı dinlediğim. Başka hikâyeler de duymama rağmen Kıbrıs’ın Türkiye’nin kumar cenneti olduğunu anlamam zaman aldı. Mehmet Ali Erbil’in vukuatları gazete manşetlerine yükselene kadar işin tek tük bir şey olduğunu sanma salaklığım sürdü.

Konuyu fark edince arkası geldi ama: İstanbul’da sırf bu iş için kullanılan malikânelerden gecekondulara, Anadolu’nun en muhafazakâr kasabalarındaki öğretmen evlerinden, solcu sendika lokallerine, yasağı uygulamakla görevli polislerin bizzat işlettiği kahvehanelere kadar neler neler öğrendim konuya ilgi gösterince. Suudilerin ülke sınırları dışına ama hemen yakınına sırf bu iş için özel bir şehir inşa ettiklerini bile öğrendim. Onlar kendilerini öyle adlandırmıyorsa da kendi ailemde bile kumarbazlar olduğunu öğrendim. Meğerse ne yaygın bir şeymiş bu kumar denilen illet.

Bizden önceki kuşağın dilinde iyi bir erkeğin tanımı “kumarı yok” diye başlardı. Kumar o kadar çok can yakmış olmalı ki Yeşilçam da Hollywood da kumar yüzünden tarumar olmuş aileleri bolca malzeme yapmıştı. Sonra bu konu gündemden düştü. Benim en son duyduğum kumar belası, kumarhaneler kralı diye bilinen bir mafyacının İstanbul’da bir otelde uluorta katledilmesidir ki o da onlarca yıl öncenin olayı. Artık eskisi gibi kumar, kumarbaz, kumarhane lafları edilmiyor. Bitti mi bu büyük bela?

Bitmedi elbette ama eskisi kadar yaygın değil artık. Sorunun küçülmesinden kimse kendine pay çıkarmasın. Bu sorun dinle, yasakla, eğitimle, doktorla falan çözülmedi. Bir kısmı yeraltına çekilmiş asıl kısmının ise adı konmamış olsa da kumar bağımlıları hala var ama yine de bu piyasada büyük bir daralma var. Daralma hem bizim ülkemizde hem de bütün dünyada. Nedeni ne ola ki?

Nedeni elbette teknoloji. Kuşaklar değişirken kumar bağımlılığı da kılık değiştirdi. İki binli yıllar, her şey gibi kumarı da ekrana hapsetti. Artık kumar sanal âlemde oynanıyor. İnternette dönen briç partilerinden falan söz ediyorum sanmayın. Onlar devede kulak. Asıl kumar video oyunlarıyla oynanıyor. Asıl kumarbazlar da bizim çocuklarımız. Evet; bilgisayar oyunları yeni kumarımızdır.

Kumar denince akla gelen ilk kelime paradır. Zaten kumarın tanımı da öyle yapılır. Oysa akla ilk gelmesi gereken kavram bağımlılıktır. Çünkü oyunu parayla değil kuru fasulye taneleri ile oynasan bile kazanmak için oynanan her oyun bir kumardır. Kumar denilen şey, kazanma hırsıdır. Kumar sadece ve sadece kazanmak için oynanır. Oyun destesi gibi, para da işin sadece aksesuarıdır, aslı değil. O nedenle, her gün köyünün kahvehanesinde çayına tavla partisi döndüren de, her gün şehrinin briç kulübüne taşınan da iflah olmaz bir kumarbazdır. Ekran karşısına çakılıp kalan yeniyetmeler de en azılısından birer kumarbazdır.

İnsan beyninde kazanma hırsının bir merkezi, bir kimyasalı ve bir işleyiş yolu vardır. Zaten içinde kazanma hırsına yer olmayan bir beyin yoktur. Ancak yaşam pratiği herkese başka türden kazanma-elde etme yolu öğretir. Herkes bildiği öğrendiği yoldan giderek bu hırsını tatmin eder. Kimilerinin bütün emeği alkış kazanmak içindir. Kimileri bu yüzden uslu uslu bekleyip aferini kaparken kimileri sahneye fırlayarak alkışı toplar. Kimileri ürün yaratarak, kimileri bedenini süsleyerek kazanma tatminini gerçekleştirir. Kimi şöhret, kimi para, kimi mal mülk kazanır. Herkes kazanmasa da herkes kazanmak için çabalar durur. Bu çabaların hepsi beynimizdeki kimyasal maddeler ile ilgilidir. O maddeler ki olağan işlerinde çok başarılıyken abartıya kaçtıklarında (bağımlılıklarda) çanımıza ot tıkarlar.

En meşhur beyin kimyasalı olan Dopamin her şeyin başlatıcısı olduğu gibi kumar fitilini de tutuşturandır. Bu fitilin gazı ise erkeklik hormonundan gelir. Androjen artıkça kumara yatkınlık da artar. Ancak gidişatı asıl belirlen gene de o değildir. Bu ateşin yangına dönmesi Adrenalin denilen bir diğer hormon yüzündendir. Adrenalin, aslen savaş hormunudur; aslında kişiyi ölümcül durumlardan kurtarmak için vardır. Ancak yolundan saptığında, ölüm riski yüksek sporların gazı olur. Adrenalin yolundan saptığında, kumarbazlığın gazı olur. Adrenalin yolundan saptığında, seks manyaklığının gazı olur. Çünkü adrenalin bağımlılık yapar. O yüzden kazanma hırsı ile dolu kişiler ya işkolik olur, ya ekstrem sporlara düşkün olur, ya tacizci olur, ya oyun delisi olur, ya alışveriş manyağı olur, ya bilgisayar oyunu takıntılısı olur… Artık hangi yolu öğrenmiş, hangi yolu biliyor hangi yola kafayı takmışsa…

Video Oyunu (Bilgisayar) bağımlılığı ile esrar-eroin (madde) bağımlılığı arasında beyin açısından fark yoktur. Bağımlılıkların hepsi, beynin aynı merkezlerinin aynı kimyasallarınca aynı biçimde etkilenmesi ile oluşur. Bağımlılıklar kişinin sadece parasını ve zamanını çalmaz. Sadece okul, iş ve sosyal yaşamının canına okumaz. Kişinin enerjisini, uykusunu ve her türlü sağlığını da çalar. Bütün bağımlılıklar beyni hem geçici hem de kalıcı biçimde tahrip eder.

Artık eskinin pokercileri yok olmuş, şimdilerde video oyunu bağımlıları pıtırak gibi artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü 2013 yılında yayınlanan psikiyatrik hastalık sınıflamasına “Bilgisayar Oyun Bağımlılığı”nı da eklemiştir. Amerikan Psikiyatri Örgütü de (APA) da hastalık sınıflamasına eklemiştir. Dünyanın dört tarafında yapılan taramalar en çok yeniyetmelerin ve genç erkeklerin bu hastalıktan muzdarip olduğunu göstermektedir. Bilgisayar oyunlarına bağımlı olanların sayısı sanıldığından çok daha fazladır ve her gün artmaktadır.

Yenidünya düzeni, insanları dört duvar arasına hapsetmiş, ekran karşısına yapıştırarak zapt etmiştir. İşin acı yanı, bu hapishane hatta hücrelerdeki mapusluğun gönüllü oluşudur.

Gençlerimizin beyinleri işgal altındadır. Bu işgali kaldırabilecek tek bir güç vardır: Nasıl bir oyununa geldiklerini kendilerinin anlamaları ve beyinlerine takılan bu ÇİPin açlıktan ölmesi için fişi çekmeleri. Bu devasa sorunun çözümü de aslında bu kadar basittir.

Evlatlarımız çipli olduklarını fark ederse, her şey biter.

Hem de kolayca biter…

10 Ekim 2020

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ