GERİ

Krismıs Işıklarında Nar Kırmak

Türkiye’de eskiden çam ağacı süsleme âdeti Hristiyan aileler dışında pek yoktu. Sonra neden bilmem yaygınlaştı. Biz de kusur kalacak değiliz ya, her sene ağaç süslemeye başladık. Kız kardeşim gerçek çam fidanı alır Ocak ayında da süs işi bitince bahçeye eker oldu. Bense kızımla beraber çakma çamları süsler oldum. Kızımla beraber lafı meselenin özü. O istemese ve süslemek için gösterdiği üstün gayret olmasa ben çoktan kaytarırdım. Çünkü çok iş. Süslemesi neyse de sonra onları toplaması, paketleyip bir sene boyunca saklaması bayağı külfet. Ancak evladın istedi mi yapmayacağın iş yok. Sonra yapa yapa alıştım. Giderek de azıttım. Her sene ağacı biraz daha büyüttük, süsleri abarttık. Sonunda iş çığırından çıktı. Ceren Amerika’ya taşınmışken yani artık o istedi de ben yaptım bahanesi de yokken, bırak ağacı süslemeyi bütün salonu, sonra bütün evi, sonra bütün katın merdivenlerini sonra da bütün bahçeyi süsledim. Hem de ne süsleme. Azıtınca tam azıtırım da ben…

Amerika’ya taşınınca hikâye sil baştan oldu. Burada evin içiyle beraber dışını da süslemek, özellikle de ışıklandırmak başlı başına bir iş. Ceren bahçeye ışık takalım deyince hiç durur muyum; iki gün sürdü ışıklarla her yeri donatmamız. Sonraki sene daha da çoğunu yaptık, sonra daha da çok. Bu sene beşinci kere süsledik ki iş gene çığırından çıkma boyutunda. Mahallenin en süslü evi bizimki oluverdi. Ancaaaak, bu memlekette bir ışıklandırmalar yapıyorlar, bir süslemeler yapıyorlar arkadaş, öyle böyle değil, bizimkinin esemisi okunmaz…

Ne oluyor, niye oluyor falan derseniz, taa işin başına gitmek lazım. Milattan önce ben diyeyim 3 bin, siz deyin 4 bin sene önce Mısırlı bilginler gökbilimine merak sarmış. Yıldızlara bakıp ölçüp biçerlerken bugünkü bilimlerin pek çoğunun temelini de sağlam tarafından atmışlar. Gökyüzünün yıldız haritasını oluştururken, bazı yıldızların konumlarından hareketle, takvimi de icat etmişler. Takvim demek günlerin, ayların, mevsimlerin bölümlenmesi demek. Takvim demek, her yılın bir başlangıcı bir de sonu var demek. Yılın eskisi yenisi takvim icadının piyangosudur demek.

Böylece 21. Aralık gecesi en uzun oluşu ve sonrasında gecelerin kısalmaya başlaması ile eski senenin bittiği yenisinin başladığı gece olarak yılbaşı gecesi oluvermiş. 21 Aralık gecesi ateşler yakarak kutsamışlar yeni geleni. Bu hikâyenin ayrıntıları bol da kestirmeden geçersek o gün bugündür her sene hepimiz kutluyoruz yeni gelen seneyi.

İyi de yeni yıl gecesi 21 Aralık değil 31 Aralık gecesidir diye sakın beni düzeltmeyin. Düzeltmeniz gereken ben değilim çünkü. İşi bulandıran Romalılar. Savaşkanlıkları sayesinde eskilerin bilim ve irfan hakimi olan Mısır’lılardan dünya hakimiyetini çalan Romalılar, Roma’yı dünya başkenti yapmakla kalmamışlar. Bir süre sonra yeni türemiş bir din olan Hristiyanlığın da başkenti yapmışlar. Para ve güç (dolayısıyla din) tek bir merkezde toplanınca çatışma da kaçınılmaz olur ya, zamanla Vatikan kavgaları da almış başını gitmiş. En büyük kavga da peygamberin doğum günü üstünden kopmuş. Romalı din büyüklerince 31. Aralık yeni yılın başladığı gün ilan edilmiş, takvimler de onun doğum tarihine göre yeniden ayarlanıvermiş. Ama merkezin lafını dinlemeyenler doğduğu gün aslında 25 Aralıktır demişler, Ortadoks olanlar Jül Sezar’ın Takvimini (Jüliyen) benimsemiş ve 6 Ocaktır diye ayak diremişler. O demiş bu tarih (takvim) doğru, öteki demiş şu tarih(takvim) asıl doğrusu, kapışma büyümüş işler Arap saçına dönmüş. Hristiyanlık tarikatlara bölünmüş ama nafile. Her biri peygamberin doğduğu günü kendi inandığı takvime göre bir tarihte kutlamayı sürdürmüş. Arap saçı deyince, Müslümanlar da bambaşka bir takvim üstünden yürümüş. Ancak ay döngüsüne dayalı bu takvim güneş döngüsüne dayanana göre çok fazla sapma gösterince onların ki pek tutmamış. Bu kadar kısaltınca yüzyıllık çatışmaların kökenlerini aktarabilmek pek mümkün değil ya neyse…

Sonuç mu? Sonuç şu: Bütün dünya güneş takvimine geçmiş ve yeni senenin başlangıç tarihi de herkes için 1 Ocak olmuş. Niye 21 Aralık olmamış diye bana sormayın demiştim…

Tek tanrılı dinler dünyayı zapturapt altına almadan önce 21 Aralık gecesi, en uzun gece olması sıfatıyla yeni yılın başlangıcı olarak kutlanıyormuş ya, şimdilerde yeni moda oldu, Şeb-i Yelda adıyla Türklük adına da kutlanıyor. Oysa lafın kendisi bile Türkçe değil. İlk tek tanrılı din olan Zerdüstlük de 21 Aralık gecesinin bitimini yeni yılın başlangıcı sayar ve İran’da bu uzun gece hâlâ kutlu gece olarak kutlanır. Şeb-i Yelda da bizim Osmanlı yayılmacılığından kalma Farsi mirasımız olur…

Muazzez İlmiye Çığ’ın bayraktarlığını yaptığı bir anlayış da Kristmıs ağacının süslenmesini Şaman Türklerin başlattığını iddia ediyor. Türkler Hayat ağacı süslerdi, o nedenle Osmanlılar da gösteri yürüyüşlerinin en önünde süslenmiş hayat ağacı taşınırdı, diye başlayan bu söylem, Hristiyanların Çam ağacı süslemesi aslen bizim adetimizdir ile ilerliyor ve nar ile somutlaşarak 21 Aralık gecesi kapınızda nar kırarsanız evinize o sene bereket yağar, nar yerseniz o sene hastalanmazsınız, o gece nar tanelerini dağıtırsanız bolluk bereket dağıtırsanız… diyerek yolunu bulmuş, akıp gidiyor…

Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi kadim kültürü deşerseniz deşin, tek tanrılı dinlerin öncesine kadar indiniz mi bir kutsal ağaç figürü mutlaka bulursunuz. Kutsal ağaç buldunuzsa kutlamanın süsleme ile olduğunu da buldunuz demektir… Nar ise tıpkı üzüm gibi, tıpkı zeytin gibi, Mezopotamya coğrafyasının dolayısıyla da Anadolu topraklarının temel ürünlerinden biridir. Ama sakın ola bunları kimselere anlatmayın, Türklük damarının kanamasına neden olursunuz…

Bu durumda biz ne yapıyoruz efendim? En bir dibine kadar Türk olarak Amerika’ya yerleşiyoruz, evimizi dip köşe kırmızı yeşil Krismış süsleri ile dolduruyoruz, bahçemizi ışıklarla donatıyoruz, kapımıza kocamanından bir pofuduk Noel Baba yerleştiriyoruz, 21 Aralık gecesi kapımızın eşiğinde narımızı kırıp yiyoruz, 25 Aralık akşamına hindi pişirip afiyetleniyoruz, 31 Aralık gece yarısı havai fişek gösterileri eşliğinde şarabımıza yumulurken gözlerimizi yumup yeni seneyi dileklerimiz eşliğinde şekillendiriyoruz. Neme lazım, 6-7 Ocak gününü kutlamayı da unutmuyoruz; giyinip süslenip sabah kahvaltısından itibaren yeni yılın getirecekleri için hazırlanmayı sürdürüyoruz. O zamana kadar da bahçemizdeki ışıklarımızı kaldırmıyoruz. Aman hiç biri eksik kalmasın. Biri tutmazsa biri tutar…

Ha bir de 7 Ocak Bayramı meselesi var. İsa’nın peygamber olduğu ve kutsal sularda vaftiz olduğuna inanılan gün. Jüliyenciler, Ortadoksların 6-7 Ocak Noel kutlaması ile karışmasın diye vaftiz bayramını da 19 0cak’a kaydırmışlar. Sıkı dindar olan gençler yılın bu en soğuk tarihlerinde buz gibi sulara dalıp peygamberleri gibi kendilerini arındırıyorlar. Biz ise Florida’da yaşıyoruz ya Ocak ayında sular mis gibi. İster altısında ister yedisinde suya gir, istersen de 19’unda, bırak donmayı ürpermezsin bile. Biz garantiye alıp Ocak ayının her günü yüzelim en iyisi. Onlar altısı mı yedisi mi diye anlaşamıyorlar yüzyıllardır ya biz de yanlışa düşmeyelim neme lazım. Fazladan yüzmek göz çıkarmaz sonuçta, artık hangisi arındırırsa. Bu arada bütün tarihler ve hesaplar Kuzey yarımküre ile ilgili. Güneyde ise mevsimler de takvimler de mevsimler de hesaplar da bambaşka. Noel babanın kızağı bile uğrayamadığından oralara, onlar niye Ocak ayında yılbaşı kutluyor, başlı başına bir muamma. Hepsi Arap yarımadası kökenli olan tek tanrılı dinlerin hiç birinde güney yarım ile ilgili bir kayıt yok. Orası kayıp küre ama bana da ne, ben de kuzeyliyim, kuzeyin hesabını tutarım, kuzeyli gibi dilek tutarım sonuçta. Güneyliler yansın kendi derdine.

Yalnız önemli bir sorun var: Ben nar çekirdeklerini yutamıyorum. Nar tanelerini ağzımda dolaştırıp, emip sömürüyor, suyunu bitirince çekirdeklerini tükürüyorum. Sakın benim dileklerimin tutmaması o yüzden olmasın.

22 Aralık 2020

NOT: İki sene önce gene bu konuda kalem oynatmışım, : pardon klavye tıklatmışım.

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ