GERİ

Çerkez Kadınlar-6
Efsane Çerkes Kızları-Handan Yüksel

"Efsane Çerkes kızları"nı tanıttığımız yazı dizimizin altıncı bölümünde bu kez, Londra'da yaşayan Handan Yüksel'i sayfamıza konuk ediyoruz...

Diğer söyleşilerimizde olduğu gibi sizi tanımaya da çocukluğunuzdan ve eğitiminizden başlayalım mı?..
-1966 Düzce doğumluyum. İlkokulu Düzce’ye bağlı bir Abhaz köyünde, ortaokul ve liseyi Düzce’nin Gümüşova nahiyesinde okudum. Gitmeyi çok istediğim üniversiteye hazırlanırken aniden evlendiğim için üniversiteye gidemedim. Evlenme hikâyem epeyce kapsamlı ve biraz da tatsız olduğundan bu kısmı geçelim.

Daha sonra neler yaptınız?
-Evliliğimin ilk yıllarında Sakarya’ya bağlı bir Abhaz köyü olan Nüfren/Beylice'de (Abazaça adı: Apsara) eşimin anne ve babasıyla birlikte yaşadık ve oğlum o yıllarda dünyaya geldi. Sonrasında bir kaç yıllığına İtalya'nın gölü ile ünlü küçük turistik şehri Como'da yaşadık. Ben ilk göçmenliği o zaman yaşamış oldum. Hem farklı bir kültürle tanıştım hem de İtalyanca öğrendim. Sonra yine Türkiye'ye döndük ve Adapazarı’na yerleştik, kızım orada doğdu. Birlikte büyüdüğüm çocuklarım şimdilerde en büyük destekçilerim, en iyi arkadaşlarım ve gurur kaynaklarım, iyi ki varlar…

Şimdi neredesiniz?
-Londra’dayım. 1999 yılında yaşadığımız o büyük deprem sonrası pek çok kişi gibi bizim de düzenimiz alt üst olunca, 5 ve 15 yaşlarındaki çocuklarımızın geleceği için de daha iyi olacağını düşünerek 2000 yılında İngiltere’ye göçtük. Ben ilk iş olarak dil okullarına giderek İngilizce öğrendim ve sonrasında içimde ukde olan üniversite eğitimi için kolejde bir yıllık üniversiteye giriş kursu aldım ve yeterlilik sınavına girdim. Tam üniversiteye başvuru yapacağım sırada henüz 57 yaşında olan annemin kanser olduğunu ve çok az zamanının kaldığını öğrendim. O yıl vaktimin çoğunu Türkiye’ye gidip gelerek, o zor süreçte annemle birlikte oldum o yılın sonunda da maalesef onu kaybettik. Yaşadığım bu büyük üzüntü sonrası kendimi toparlamam epey zaman aldı. Sonrasında çalışmaya başladım. Araya başka dertler de girdi. Üniversite okuma hevesim gene kaldı. Neyse ki oğlum bilgisayar, kızım eczacılık bölümleri olmak üzere üniversite eğitimlerini tamamladılar ve çalışmaya başladılar.

Londra’da yaşamaktan memnun musunuz?
-Evet memnunum. Böylece hem İngilizce öğrendim hem de yeni bir kültürle daha tanışmış oldum. İngiltere’de her açıdan oturmuş bir sistemin olması, sosyal ve kişisel hakların çokluğu memnuniyetimin ana nedenlerini oluşturuyor.

Çerkes haklarının hangisindensiniz ve kendinizi bu kültürün ne kadar içinde hissediyorsunuz?
-Annem Candan Uygur, Abaza'dır. Hendek’in Çakallık köyündendir ve sülalesi Gumha’dır. Babamın babası Türk’tür ama onun da annesi Abaza'dır. Babaannem Aldız Yüksel, Düzce’nin Halil Bey (Abazaca adı: Shinara) köyündendir ve sülalesi Hraçıpha’dır. Ailemin kadınlarının Abaza oluşu ve Abhaz ortamında büyümüş olmam yüzünden, kendimi tam bir Abaza olarak hissediyorum. Bütün örf ve adetlerini bilirim. İstediğimde tam bir Abaza’dan daha Abaza ya da tam bir Türk’ten daha Türk olabiliyorum; bulunduğum ortama göre. İngiliz gibi oldum diyemem ama İngiliz kültüründen de çok şey öğrendim. Bu nedenle de kendimi çok şanslı buluyorum.

Çerkes kültürünün en çok sevdiğiniz özellikleri nelerdir?
-Birbirlerine gösterdikleri saygı ve de kadın erkek ilişkilerinin eşitlikçiliği. Saygı konusunu anlatmak isterim. Örneğin bulunduğun yere biri gelirse hemen ayağa kalkarsın ve ona yer verirsin, gelenin büyük ya da çocuk olması fark etmez. Sen bir yere girdiğinde ise orada senden büyükler varsa hemen oturmazsın, onların sana yer göstererek izin vermesini beklersin. Herhangi biriyle asla ellerin cebinde ya da belinde konuşmazsın. Başkalarının yanında uzanıp yatmaz, ayaklarını bile uzatmazsın… Kendi aile bireylerine, büyüklerine gösterdiğin saygının aynısını hatta daha fazlasını akranlarına, komşularına ve bütün çevrene gösterirsin.
Misafir çok önemli ve değerlidir, çok iyi ağırlanır, her şeyin en iyisi en güzeli ona sunulur. Kızlar ve erkekler birbirine karşı çok samimi ve sıcaktır, toplanıp sohbet edilir, danslar edilir (aslında biz dans etmek demeyiz, oyun oynamak deriz). Bu danslı toplantılarda ve her türlü görüşmemizde büyük bir güven içinde hissederiz. Kimsenin kimseye karşı art niyeti yoktur. Kızlar da kendilerini özellikle korumak zorunda değillerdir. Gerekirse onları erkek arkadaşlarının koruyacağına güvenleri tamdır ki zaten bu hiçbir zaman gerekmez.
Annenin ya da babanın sülalesinden hiç tanımadığın biriyle ilk tanıştığın andan itibaren o kişi kadınsa teyzen, erkekse dayındır. Akrabalığın kaç kuşak ötesine dayandığının hiçbir önemi yoktur. Ve bence en güzeli de asla akraba evliliğinin olmamasıdır. Bütün kuzenlerinle kardeş sayılırsın hatta komşuların ve köyünün insanlarıyla bile. Abazaca bir deyimimiz var: "Köprüden geçerken eteği eteğine değen kardeş sayılır." Kardeşler de birbiriyle evlenmeyeceğine göre…

Çerkes kültürünün benimseyemediğiniz, keşke olmasa dediğiniz özellikleri nelerdir?
-Gününüzde azalmış da olsa bazı durumlarda saygıyı abarttıklarını, baskı aracı haline getirdiklerini düşünüyorum. Çocukların babalarının oturduğu sofraya oturtulmaması, anne ve babaların çocuklarına kendi büyüklerinin yanındayken sevememesi hatta ilgi bile gösterememesi, eşlerin ailelerin yanında beraberce bulunamaması, odada eşlerden biri varsa diğerinin çıkmak zorunda olması gibi adetler. Gelinlerin kayınvalide ve kayınpederleri ile konuşamaması durumu da bazı ailelerde ömür boyu sürebildiği gibi bazı ailelerde de bir davet verilerek gelinin konuşmasına kısa süre sonra izin veriliyor. Dediğim gibi artık çok uygulanmıyor ama bu kuralların varlığı kültürün baskıcı yanını oluşturuyor.

Çerkes kültünün hangi özelliklerinin sizin kişiliğini belirlediğini düşünüyorsunuz?
-Saygılı olmam yanında, utanma çekinme huylarım, her şeyden önce "başkaları ne der" diye düşünüyor olmam, sanırım yetiştiğim kültürün etkisindendir. Ancak bu özelliklerin iyi mi kötü mü olduğu tartışılır…

Çerkes yemeklerini sever misiniz ve yapar mısınız?
-Çok severim hatta bayılırım. Hepsini yaparım: Cevizli tavuk (Akdu sızbal), ezme fasulye (Akudırşı), mamursa (Abısta), lahana kavurma (Ahul çapa,) yoğurtlu ezme(Harşıl), Haluja…

Çerkes danslarıyla aranız nasıl? Sizin dediğiniz gibi sorayım; oynar mısınız?
-Çok severim ve oynarım. Ailemde Abaza oyunlarını çok iyi oynayanlar babaannem, halalarım, annemin babası ve teyzelerimdir. Teyzelerimin en büyüğü Gumha Canan, mızıkayı konuştururcasına çalar ve beraberinde oynar, o yüzden düğünlerin aranılan kişilerindendir. Ailemde bu kadar iyi oynayanlar olmasına rağmen ben o kadar iyi değilim ama müziğimizi nerede duysam muhakkak kalkıp oynamak isterim.

Çerkesce biliyor musunuz, biliyorsanız ne kadar hâkimsiniz?
-Abhazcayı gayet iyi anlıyorum ve konuşuyorum. Uzun suredir Londra’da yasadığım için şimdi konuşmakta biraz zorlanabilirim belki. Aslında burada da Abazalar var hatta Aydgılara (birlik olmak, bir arada olmak) adında bir de derneğimiz de var. Pandemi öncesi her ayın ilk pazar günü birlikte kahvaltı yapıyorduk. Böylece hem görüşmüş oluyor hem de örf ve adetlerimizi genç nesle aktarmayı amaçlıyorduk. Ancak bu toplantılarda maalesef Abazacayı az kullanıyoruz çünkü hem bazılarımız bilmiyor, hem de kendimizi daha rahat ifade ettiğimiz için daha hâkim olduğumuz Türkçe’ ye geçiveriyoruz. Biz dili kulaktan öğrendik, okuldan değil. O nedenle Türkiye’deki birçok Abaza gibi ben de zaten Abazacayı okuyup yazamıyorum.

Bir sonraki kuşağa Çerkesliğin hangi özelikleri aktarılmalı diye düşünüyorsunuz ve bu konuda bir çabanız var mı?
-Öncelikle saygı. Bunu elimden geldiğince çocuklarıma ve çevremdekilere anlatmaya ve uygulayarak göstermeye çalışıyorum.
Dil de aktarılmalı ama maalesef babaanne, anneanne, dede gibi Abazacayı daha çok bilen ve kullanan büyüklerle aynı evde yaşamayınca, benim çocuklarım da dâhil olmak üzere çoğu Abhaz genci Abhazca bilmiyor...

Şeçme sansınız olsa yaşlılığınızı nerede yaşamak istersiniz ve niye?
-Büyük ihtimalle Londra’dan tam kopamam ama aile akraba ve arkadaşlarımın çoğunun orada olması yüzünden, hiç değilse yılın bir kısmını Türkiye de yaşamak isterim.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı acaba?
-Kökenlerimizle ilgili konuyu gündeme getirdiğiniz ve benim de üzerinde yeniden düşünmeme vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim.

14 Mart 2021

Yazının Medya Günlüğü sitesindeki bağlantısı.

GERİ