GERİ

Çerkez Kadınlar-7
Efsane Çerkes Kızları-Yeşim İlkuçar

"Efsane Çerkes kızları"nı tanıttığımız yazı dizimizin yedinci bölümünde bu kez, Londra'da yaşayan Yeşim İlkuçar'la konuşuyoruz...

Kendinizi tanıtır mısınız? Nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz, eğitiminiz nerede nasıl şekillendi?
-Merhabalar. Ben İstanbul Beykoz doğumluyum. Liseyi de Beykoz’da bitirdim. Üniversite sınavını kazandığım sene, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından yaşanan kargaşadan hayatım boyunca görme hayaliyle yaşadığım ata memleketim Abhazya da nasibini aldı ve sınır komşusu Gürcistan ile bir savaşa girdi. Ben de kazandığım okula kaydımı yaptırmaktan vazgeçerek Abhazya’ya gittim. 1992 senesinin Ağustos ayında başlayan savaşa önce abim, kuzenlerim ve pek çok arkadaşım gibi sonradan ben de dâhil oldum.
Savaş sonrasında da Abhazya’da kaldım ve üniversite eğitimime orada devam ettim. İngiliz dili ve edebiyatı okumaya karar verdim. İlk sene hazırlık okuyarak Abhazca, İngilizce ve Rusça öğrenmeye başladım. Ancak ne yazık ki Abhazya’ya uygulanan bir ambargo sebebiyle tatil için gittiğim Türkiye’den geri dönemediğim için okulum yarım kaldı. Daha sonra dışarıdan okuyarak önce halkla İlişkiler ve daha sonrada işletme bölümlerini bitirdim. Şu anda da “Mücevher Tasarımı” okuyorum, ikinci senemdeyim ve umarım bu sefer başıma bir şey gelmeden bu üniversiteyi de bitiririm.

Şimdi neredesiniz? Ne gerekçeyle oradasınız?
-Şu anda İngiltere’de oğlumla birlikte yaşıyoruz. Oğlum ilkokul 3. sınıftayken bütün arkadaşlarımın yaşadığı “hangi okula gidecek, o sınav bu sınav, özel ders” gibi delice koşturmalardan çok rahatsız oldum. Üzerinde düşününce hepsinin amacının ayrı yere çıktığını fark ettim: İyi bir liseye girsin, üniversiteyi kazansın, İngilizce öğrensin. Çocukları mahveden bu sistemde oğlumun ezilmesini istemediğim, çocukluğunu da yaşayarak eğitim almasını istediğim için aldım onu İngiltere’ye geldim. Aslında oğlumun eğitimi için bu ülkeye geldik ama aradan kendimi de çıkarmak hiç de fena olmadı.

Öyleyse İngiltere’ de yaşamaktan memnunsunuz, öyle mi?
-Evet, burada olmaktan çok memnunum. Geride kalanları elbette özlüyorum ama burada hayat daha az yoruyor insanı. Düzgün işleyen bir sistem var. Devletin varlığını olumlu anlamda hep hissediyorsunuz. Sosyal haklar sizi korumak ve kimseye muhtaç etmemek adına çok güzel düzenlenmiş. Mesela yalnız bir anneyseniz üzerinizdeki yükü hafifletiyor ya da ne bileyim herhangi bir sorununuzda sizin hayatınızı kolaylaştırmak için gerekenleri yapıyor. Yıllardır hiç değişmemiş, oturmuş bir eğitim sistemi var; ilkokuldan itibaren neyle karşılaşacağınızı biliyorsunuz. Üniversiteye gitmek için kendinizi deliler gibi paralamanıza da gerek yok çünkü gidemezseniz de olabileceğiniz pek çok şey var. Bu ülke kendini eğitmek ve geliştirmek isteyenler için inanılmaz imkânlar sunuyor.

Kafkas halklarından hangisindensiniz ve kendinizi bu kültürünün neresinde konumlandırıyorsunuz?
-Ben köken olarak Abhaz'ım. Annem Guramaa sülalesinden Muazzez hanım, Adapazarı Akyazı’nın Pıtsırısxa köyünden, köyünün adı Abhazya’da da aynı çünkü sülalesi o bölgeden gelmiş. Babam Atırışba sülalesinden Necmi Bey Adapazarı’nın Hendek ilçesinden. Sülamiz Sochi/Adler bölgesinin Ahçıpsa diye bilinen bölümünden. Orası şimdi maalesef Rusya sınırları içinde. Babamı 2011’de 91 yaşında kaybettik.
Kendimi sanırım bu kültürün tam ortasında konumlandırabilirim. Bütün hayatım boyunca varlığımı her zaman kültürüme adanmış olarak yaşadım. İstanbul derneğine gitmeye başladığım zamanlar daha çocuktum. Yıllar sonra bu derneğin yönetim kurullarında da görevler aldım. Yani hayatım bu kültürle geçti ve hâlâ da geçiyor. Şu anda da 11 yıl önce geldiğim İngiltere’de 6 sene kadar önce kurduğumuz Londra Abhaz&Adıge Kültür Derneği’nin başkanlığını yapıyorum. Yani kültürümüzün yaşaması ve çocuklarımıza aktarılabilmesi için mücadeleye devam ediyorum.

Çerkes kültürünün en sevdiğiniz, hiç kaybolmasın istediğiniz özellikleri nelerdir?
-Bizim kültürümüzün kendine has güzellikleri var. Aile yapısı, akrabalık ilişkileri, komşuluk ilişkileri, misafire yaklaşım, saygı…
Bizde aynı sülaleye mensup herkes tek bir aile kabul edilir. Bizim halkımızın Rusya’dan Osmanlıya sürgün edilişinin üzerinden 150 sene geçmiş durumda, ama benim sülalemin küçük bir bölümü hâlâ Abhazya’ya. Savaş döneminde onlarla tanıştık ve birbirimizi yıllardır tanıyormuş gibiydik. 30 senedir Abhazya’ya her gittiğimde onların evinde kendi evim gibi kalabiliyorum ve zaten başka bir yerde kalmama mümkün değil, izin vermezler.
Benim açımdan kültürün çok önemli bir diğer özelliği de akraba evliliği kavramının bizde kesinlikle olmamasıdır. Hatta bu “aynı köyden evlilik olmaması” durumuna kadar gider. Bu da bizim gençlerimizin, hem kızların hem erkeklerin güven içinde birlikte vakit geçirebilmelerine, özgürce hareket edebilmelerine ve yetişkinlik döneminde daha sağlıklı ikili ilişkiler kurabilmelerine yardımcı olur. Bizde kız çocukları erkeklerden ayrı tutulmaz ve asla geri planda bırakılmaz, hatta erkek çocuklardan daha fazla desteklenirler ki ileride kendi ayaklarının üzerinde güçlü bir şekilde durabilsinler. Aslında bu kültür tamamen yaşamımıza sinmiş hatta yaşamımızın kendisi olmuş durumda. Davranışlarımızı, hayata bakışımızı ve insan ilişkilerimizi şekillendiren ve sanki 6. hissimiz gibi, bizi biz yapan ayrılmaz bir parçamız. O nedenle bu değerleri kaybedeceğimizi düşünmüyorum.

Çerkes kültürünün benimseyemediğiniz, keşke olmasa dediğiniz özellikleri nelerdir?
-Gelenekler ister istemez zamana biraz ayak uyduruyor zaten. Şehirleşmenin de getirdiği şartlar yüzünden bazı şeyler kendiliğinden değişiyor. Ancak benim şu özelliği olmasın bu özelliği olmasın diyebileceğim bir şey yok. Her birinin kendine has haklı gerekçeleri olduğuna inandığım geleneklerin hiçbirinin yok olmasını istemem. Çünkü her birinin aslında zamanının gereklerinden kaynaklandığına ve sosyolojik bir alt yapısı olduğuna inanıyorum.

Çerkes kültürünün hangi öge ya da öğelerinin sizin kişiliğinizi belirlediğini düşünüyorsunuz?
-Sanırım benim bütün varlığımı, kişiliğimdeki bütün özellikleri ve karakterimi bu kültürün öğrettikleri belirledi, bunu söylemek hiç de yanlış olmaz benim için. Bütün davranışlarımın ve kurduğum insan ilişkilerinin temelinde bu kültürün ve geleneklerin öğretileri var. Her davranışımın, aldığım her kararın, attığım her adımın arkasında bir Apsua (*) olmanın getirdiği sorumluluk var.
Saygılı olmak, sadece kendini değil karşındakini de en az kendin kadar düşünmek, davranışlarının sorumluluğunu alabilmek, hatalarını görebilmek ve en önemlisi adil olmak, bu kişilik özelliklerinin en önemli unsurlarıdır. Ancak bütün bunları yaparken de bir Çerkes kadını olarak kendi haklarından vazgeçmemek, kendini asla ezdirmemek, dimdik durmak, her güçlüğün üstesinden sakince ve güçlü bir şekilde gelebilmek sanırım bu kültürün bize kattığı en güzel özellikler.

Çerkes mutfağını sever misiniz ve yemeklerini yapabiliyor musunuz?
-Çok severim ve bütün Abhaz yemeklerini de çok güzel yaparım. Bu konuda hiiiiiç alçak gönüllü olamayacağım. Annem bu konuda çok iyidir ve ilk öğretmenim o olmuştur. Ancak ben asıl Abhazya’da yaşadığım dönemde en orijinal haliyle tüm yemekleri tekrar öğrendim diyebilirim. Hem bu yemekleri yapmaktan hem de o sofralarda dostlarımı ağırlamaktan çok keyif alıyorum.
Aslında 150 sene geçmiş olmasına rağmen yemek kültürünün korunmuş olması da önemli bir konu. Fakat bazı şeyler farklı yapılıyor Abhazya'da. Mesela “erik sızbalı”na Türkiye’de yoğurt ekliyoruz ama Abhazya’da sadece erik ve baharatla yapılıyor, benim en favori yemeğimdir. Türkiye’de bizim bilmediğimiz ve mısır unu ve üzüm suyu ile yapılan “Kalmış” denilen bir tatlı yapıyorlar ki inanılmaz hafif ve lezzetli. Bir de Çerkes tavuğu diye bilinen “Aktuı Sızbal”ın benzeri Abhazya’da sığır etiyle de yapılıyor: “Akoats Sızbal” ve o da çok lezzetli…

Dans sever misiniz? Çerkes danslarıyla aranız nasıldır?
-Dansı çok severim, hayatın en güzel renklerinden biri danstır bence. 1986 yılında Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nın dans ekibinde başladığım bu serüvene savaş sonrası Abhazya’da kurulan ve bütün Kafkasya halklarını temsil eden (Adige, Kabardey, Oset, Çeçen, Abhaz) Abhazya Devlet Halk Dansları Topluluğu: KAFKAS ile devam ettim.

Dili biliyor musunuz? Biliyorsanız anlamak, konuşmak, okumak yazmak anlamında ne kadar hâkimsiniz?
-Abhazca bizim evimizde kullanılan ilk dildi. Annem ve babam sürekli Abhazca konuşurlardı. Ben de doğal olarak kulak dolgunluğu ile çok şey öğrendim ama asıl ciddi şekilde öğrenmeye başlamam Abhazya’dan gelen bir alfabeye ulaştıktan sonra oldu. Savaş sonrasında bir yıl boyunca gittiğim üniversite sayesinde de hem yazmayı hem de okumayı daha iyi öğrendim. Tabii ki sürekli kullanmayınca her dil köreliyor. Özellikle okuma ve yazma daha çabuk kaybediliyor ama konuşmam hâlâ oldukça iyi durumda.

Bir sonraki kuşağa Çerkesliğin nesi aktarılmalı diye düşünüyorsunuz? Bu konuda bir çabanız olur mu?
-Aslına bakarsanız bütün çabamız bir sonraki nesle kültürümüzün güzelliklerini ve bizi diğer halklardan ayıran farklılıkları aktarabilmek. Londra’da bir dernek kurmamızın amacı da bu, ısrarla birbirimizle görüşmeye ve davranışlarımızla farklılıklarımızı çocuklarımıza aktarmaya çalışmamızın amacı da yine bu. Daha öncede belirtiğim gibi kültürümüz bizim yaşam biçimimiz. Bir kaç yıl önce bir arkadaşım Moskova’ya psikoloji eğitimi almaya gitmişti. Bölüm başkanı Abhazya’dan geldiğini öğrenince “sen neden buraya geldin ki, benim buradakileri sizin oraya yollamam lazım, sizin kültürünüz zaten bütün sorunların çözümünün temeli” demişti. Aslında sanırım bu ifade çok fazla şey ifade ediyor.
Abhazya anayasası olmayan bir ülkedir çünkü anayasamız geleneklerimizdir. İnsana saygıyı, doğaya saygıyı, çocuk ya da yetişkin tüm bireylerin varlığına saygıyı her şeyin önünde tutan bir kültürümüz var. Aslında insana ve doğaya saygısı olanın kendine de saygısı olur ve kendine saygısı olan kimseye yanlış yapamaz. İşin özü her türlü varlığa sevgi ve saygı duymak. Gelecek nesle aktarılması gereken en önemli şey önce kendine sonra da tüm varlıklara saygı ve sevgi duymak olmalı.

Seçme şansınız olsaydı yaşlılığınızı nerede/hangi ülkede yaşamak isterdiniz? Neden öyle düşünüyorsunuz?
-Yaşlılık planlarım hatta bir iki sene içinde gerçekleştirmek üzere yaptığım bütün planlar Abhazya’da yaşamak, mümkünse orada ölmek ve kendi topraklarımda yeniden toprağa karışmak üzerine. Bunu anlatmak oldukça zor ama ben kendimi çocukluktan itibaren hiçbir zaman başka bir yere ait hissetmedim. İçimde hep “ait olmadığım bir yerdeyim” duygusu vardı. Hayatımda ilk kez ve üstelik de ölme ihtimaline karşın, savaş sürerken Abhazya’ya gittiğimde, sınırı geçip ilk kez Abhazya’ya girip derin bir nefesle havayı içime çekerek gökyüzüne baktığımda “ooohh nihayet evdeyim” dedim ve bugün bile her gittiğimde tamamlandığımı ve evime dönme duygusunun verdiği huzuru hissediyorum. Yani bütün yaşlılık planlarım evime dönmek üzerine.

Belirtmek istediğiniz başka şeyler varsa lütfen ekleyin...
-Bu yazı dizisine bayıldım, hikâyesini duymamız gereken dünyanın dört bucağına saçılmış o kadar çok Çerkes kadını var ki, umarım her birine ulaşır ve onları bizlerle buluşturursunuz. Böyle güzel bir şeyin parçası olmama vesile olduğunuz için bütün kalbimle teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.

21 Mart 2021

(*) Apsua, Abaza olarak bilinen halkın kendi dillerinde kendilerine verdikleri isim.

Yazının Medya Günlüğü sitesindeki bağlantısı.

GERİ