GERİ

Çerkez Kadınlar-10
Efsane Çerkes Kızları-Ayça Gürsoy Öztürk

"Efsane Çerkes Kızları"nı anlattığımız yazı dizimizin onuncusunda bu kez hayatını Kuzey Avrupa'da sürdüren Ayça Gürsoy Öztürk ile konuşuyoruz...

Merhaba Ayça Hanım, kendinizi tanıtır mısınız?
-Merhaba, ben doğma büyüme İstanbulluyum. Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler mezunuyum. 13 sene Türkiye'nin ulusal hava yolu olan şirketinde mali işlere bağlı bir bölümde kadrolu olarak görev yaptım. 2009 senesinde evlilik sebebiyle istifa ettim ve yurt dışına yerleştim. İki çocuğum var.

Yurt dışında yaşamaktan memnun musunuz? Hangi açılardan?
-Bulunduğum ülke bir kuzey Avrupa ülkesi. Özgürlüğe ve halkına değer veren refah düzeyi de yüksek ve tahminimden öte milliyetçi duygulara sahip insanların bulunduğu güzel bir ülke. Sakin ve çocuk yetiştirmek için de oldukça güvenli bir ülke.

Kafkas halklarından hangisindensiniz ve kendinizi bu kültürünün neresinde konumlandırıyorsunuz?
-Annem bir Çerkes kızıdır, ne mutlu ki sayesinde ben de bu güzel ırkın bir bireyiyim. Annemin dedesi (İsmail) 1840-1848 yılları arasında Kafkasya'dan göçmüş Çerkeslerin Ubıh beylerindenmiş.

Çerkeslerde de beylik, ağalık düzeni var mı?
-Benim bildiğim büyük göç öncesinde Kafkasya’da beylik düzeni varmış. Ağalık gibi değil ama yalçın Kafkas dağlarının coğrafi engeli yüzünden, çok büyük olmayan beylikler hâlinde bir düzen varmış o zamanlar. Osmanlı’ya göç edilirken büyük dedem yanında çalışanlarını ve topraklarını bırakarak gelmiş. Adapazarı/Akyazı'ya yerleşip Kepekli köyünü satın almış ve çiftlikler kurmuş. O köyde de yanında birçok çalışan varmış; yeni topraklarda da aynı güçle devam etmiş yaşamına. Zaten Çerkeslikte yanınızda çalışan kişiler de aileden kabul edilir. Kimse eziyete varacak koşullarda çalıştırılmaz çünkü esas olan insana saygıdır ve adalet önemlidir. Babası vefat ettikten sonra Fuat dedem işçilerle çiftliklerdeki işleri devam ettirmiş. Kepekli ve civarında dedeme de "beyim" diye hitap edilirmiş ama kendisi bunu pek istemezmiş. Ancak dayım yıllar sonra o köyü ziyaret ettiğinde de "beyimizin beyi geldi "diye sevgiyle ve saygıyla karşılanmış. (Çerkeslikte saygı en temel özelliktir.)

Ailenizin Türkiye’deki öyküsü nasıl sürmüş?
-Çerkeslerin Ubıh boyundan olan dedem Kepekli köyünde doğmuş, büyümüş ama babası vefat edince bir süre işleri devam ettirdikten sonra köydeki mal varlığını satmış ve oradan ayrılmış. Kendisi o yıllarda polis koleji mezunu olan ender kişilerden biriymiş. Uzun yıllar birçok farklı şehirde görev yapmış. Sarışın, masmavi gözlü, beyaz tenli, zayıf ve uzun boylu, giyimine ve giydiklerin temizliğine çok önem veren biriymiş. Modern kafalı ve iyi eğitimliymiş. Türkçe ve Çerkez dilinin yanında Fransızca ve Arapçayı da ana dili gibi konuşur, iyi derecede İngilizce de bilirmiş. Modern görüşlü ve disiplinliymiş. Matematikte oldukça başarılıymış. Dinine bağlı, sürekli hatim indiren ve öğrenmek isteyene de öğreten, milliyetçi, sevilen ve saygı duyulan bir kişiymiş. Kendi kültürüyle tamamen farklı bir kültürü olan anneannem (Muazzez) ile evlenmiş. Ferit, Fazilet (annem) Ferizat ve Fikret isminde dört çocukları olmuş. Anneannemin kökeni Orta Asya Türklerine dayanıyor, kendisi her yönüyle harika bir insandı. Anneannemin vefatında çok üzülmüştüm. Dedemi de tanımayı çok isterdim ama annem bana 5 aylık hamileyken vefat etmiş.

Çerkes kültürünün en sevdiğiniz, hiç kaybolmasın istediğiniz özellikleri nelerdir?
-Çerkes kültürünün karakteristik özelliklerini zaten otomatik olarak taşıdığımızı düşünüyorum. Bunların en önemlisi saygıdır. Büyüklere ve küçüklere olan saygı. Enteresandır, anne tarafımdan büyüklerim bize saygı gösterilmeli gibi bir söylem içinde olmadılar ama insan karşısındakinin hâli ve tavrı yüzünden o saygıyı zaten gösteriyor. Mesela aile büyüklerimizden Nazlı halamız ve Kore gazisi Subay (sağlıkçı) olan kardeşi, Burhan dayımız vardı. (Dedemin ablasının çocukları) Burhan dayımız Rahmetli oldu, şeker gibi bir insandı. Ben bir kere onların karşısında bacak, bacak üstüne atmamışımdır. Onlar böyle bir şey mi söyledi ya da annem mi beni uyardı? Hayır, bu içten gelen bir şey. Kendileri de her zaman çok saygılıydı. Dedem de Nazlı halam da, Burhan dayım da kendi çocuklarını da aynı şekilde yetiştirdi. Bu içten gelen davranışı Çerkes kanı taşıyanlar muhakkak anlamıştır. Fuat dedem 6 yaşındaki torunu kapıdan içeri girse ayağa kalkar, damadına da aynı şekilde davranırmış. Annemin bir küçüğü olan dayım hâlâ öyledir. Dediğim gibi karşısındaki insana büyük küçük demeden saygı göstermek bizim kanımızda var.
Çerkeslerde akraba, kardeştir. Komşu da kardeştir. Akraba evlilikleri yoktur. Çerkesler her konuda modern insanlardır. Örneğin Çerkes topluluklarının yaşadığı yerlerde kız erkek demeden gençler akşamları bir araya gelir eğlenir, sohbet ederlermiş. Ancak asla kimse kimseyi rahatsız edecek bir harekette bulunmaz, kızlar evlerinin kapısına kadar güvenli bir şekilde teslim edilirmiş.
Çerkesler çok misafirperverdir. Bir Çerkes'in evinden kimse güzelce ağırlanmadan dönmez. Eskiden, hiç tanımadığı bir insan bile kapılarını çalsa, evlerinde özenle ağırlar, yatıya misafir eder, sabah kahvaltısına kadar ellerinden geldiğince hizmet edip uğurlarlarmış. Tabii şimdiki dönemde hiç tanımadığın birine böyle şeyler yapmak pek mümkün değil. Gene de annemin misafirperverliği bize her zaman çok iyi bir örnektir. Ben saygılı olmayı, komşu ve akrabaları kardeşten saymayı, kızlara sunulan hakları, kadına verilen değeri ve öncülük hakkını ve misafirperverliğimizi her zaman koruyacağımızı düşünüyor ve hep böyle kalmasını gönülden diliyorum.

Çerkes kültürünün benimseyemediğiniz, keşke olmasa dediğiniz özellikleri nelerdir?
-Biz artık farklı bir dönemde yaşıyoruz. Dedem hiçbir zaman zor olan gelenekleri uygulamamış. Zamanla bu kültürümüz biz farkında olmadan revizyona uğradı zaten. O nedenlerle kültürümüzün benimseyemediğim şu tarafları var demem mümkün değil. Bence her şey tam da olması gerektiği gibi.

Çerkes kültürünün hangi öge ya da öğelerinin sizin kişiliğinizi belirlediğini düşünüyorsunuz?
-Saygı, anlayış, görgü, empati, sabır ve güç. Bunlar annemden bana geçen özellikler olmalı.

Çerkes mutfağını sever misiniz ve yapıyor musunuz?
-Klasik olacak ama Çerkes tavuğunun ötesine geçemedim ben. Aslında yemek konusunu fırsatını bulduğumda biraz araştırmak isterim. Ancak kefir daha Türkiye’de bu kadar tanınmadan önce benim çevremdeki insanlar tarafından mayalandırılıp her gün kullanılıyordu. Kefir çok sağlıklı, çok koruyucu olduğu söylenen bir Çerkes içeceğidir.

Dans sever misiniz? Çerkes danslarıyla aranız nasıldır?
-İlkokulda 5 sene Kafkas ekibinde çok severek oynadım. Ekip başıydım ve birçok gösterimiz olmuştu. Çerkes danslarındaki kadın asaleti, kuğu gibi parmak uçlarında süzülüşü, hâli tavrı çok hoşuma gidiyor. Erkeğinse yerdeki ayak hareketlerinin, yere ayak vuruşunun sağlamlığı, çevikliği müthiştir. Dansın hikâyesi kapsamında cebinden ayna ve tarağını çıkarıp bakarken kendine olan özeni çok hoştur. Çerkes dansları beni her zaman çok etkileyen bir dans türü olmuştur.

Dili biliyor musunuz?
-Maalesef bilmiyorum. Ubıh dilinin artık ölü bir dil olarak kayıtlara geçtiğini ve son bilen kişiler tarafından kayıt altına aldırıldığını okumuştum. Dedem de ne yazık ki çocuklarına öğretmemiş. Türkiye’ye gelen Çerkesler burada farklı bir dil konuşmanın ayıp olacağını düşünmüşler ve zamanla unutulmuş dil.

Bir sonraki kuşağa Çerkesliğin nesi aktarılmalı diye düşünüyorsunuz?
-Düşünce biçimi, davranış tarzı, saygı kültürü ve cesareti ve kadına verdiği değer geleceğe aktarılmalı. Dil de keşke kaybedilmeden, en azından aile içerisinde kendilerine özgü konuşmalarla öğretilerek devam edebilseymiş. Elbette bulunduğun ülkenin dilini bilmelisin ve kullanmalısın, üstelik de vatandaşıysan bu şart. Ancak ne güzel olurmuş annesiyle ya da babasıyla çocuğunun kendi aralarında özel bir dilin olması. Türkiye’ye göç edenlerin fazla ince düşünerek ana dillerinde konuşmayı ayıptan saymaları bir dili tümüyle yok etmiş. Oysa bu çok doğru bir yaklaşım değil bana göre. Mesela Türkçe kaybolacak bir dil de değil ama ben yine de her yerde çocuklarımla Türkçe konuşmaktan asla çekinmem. Çocuklarıma da özellikle belirtiyorum, benimle Türkçe konuşacaksınız diye. Ayrıca düzgün ve kelime haznenizi geliştirerek konuşacaksınız ve sonra da siz çocuklarınıza öğreteceksiniz, diye tembihliyorum. Çocuklarım da bundan mutlu. "Anne ne güzel, biz Türkçe konuşurken keşke bizim de başka bir dilimiz daha olsa” diyen arkadaşlar oluyor diyorlar. Başkalarının yanındayken konuştuğunuzun anlaşılmaması bazen eğlenceli de olabiliyor. Ayrıca, o güzel melodileriyle Çerkes müzikleri ve dansları da devam etmeli elbette.

Seçme şansınız olsaydı yaşlılığınızı nerede/hangi ülkede yaşamak isterdiniz?
-Bütün ailem, dostlarım Türkiye'de ve bir insanın kökleri neredeyse canlılığı, yaşamı da oradadır, diye düşünüyorum. Dilerim yaşlılığımda çok iyi şartlarda olsun ülkem. Dönüşümlü olarak iki ülkede de yaşayabilirim. Eğitim, iş falan derken belki benim çocuklarım da kendi doğdukları ülkeyi tercih edeceklerdir. Tercihlerimiz ne olursa olsun zaman ve şartlar yani gelecekteki durumlar bize neyin nasıl olacağını gösterecek.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
-Çerkes kültürünün dile gelmesine az da olsa bir katkım olduysa çok sevinirim. Buna olanak hazırladığınız için size de çok teşekkür ederim.

18 Nisan 2021

Yazının Medya Günlüğü sitesindeki bağlantısı.

GERİ