GERİ

mustang

Rahvan kelimesi bana rehaveti çağrıştırdığı için yavaş at yürüyüşünün adı olduğunu sanırdım. Ailemin at severliği, anamın, kardeşlerimin ve hatta kızımın at biniciliği bile öğretememişti ki sonunda merak saldım; at yürüyüşlerini öğrendim.

Normal hızda yürüyüşe “Adeta” denirmiş ki saatte 6-7 kilometre kadarmış. Ehh, insan evladı da tempo tutturursa bir saatte bu kadar yürüyebiliyor. Atın tempolu yürüyüşüne de Tırıs (Trot) denirmiş, onun hızı saatte 13 kilometre kadarmış. Biz bu hıza ancak koşarsak erişebiliyoruz. Benim karıştırdığım Rahvan ise yavaştan bir koşu haliymiş. Ortalama saatte 20 kilometreye ulaşabilen bu yürüyüşte atlar üçayak gider gibiymiş ki aslen atların değil develerin yürüyüş biçimi böyleymiş. O nedenle her at rahvan gidemezmiş. Dörtnal (Gallop) ise atların arka ayaklarıyla sıçramaları ve ön ayaklarının üstüne düşmeleri ile oluşan aslında tehlikeden kaçmak için kullandıkları koşma türüymüş ki bu da saatte 40-50 kilometre hız demekmiş. Gerçi at yarışlarında 89 kilometre ile rekor kırılmış ama atlar normalde bu şekilde en fazla 3-4 kilometre koşarmış.

At yarışları mı dedim. Dedim çünkü bugün bir Amerikalı ile tartıştık. En uzun bıyık yarışması, dizlerine kadar çamurda futbol oynamak gibi ülke çapında yaptıkları saçma salak yarışmaları konuşurken, sizin ülkenizin böyle yarışmaları yok mu, diye sordu. Düşündüm bulamadım. Biz böyle saçmalamayacak kadar ciddi bir toplumuz diyecekken fikir değiştirip biz kendimiz böyle yarışmıyorsak da bizim de hayvanları kapıştırmak şeklinde bir zırvalığımız var, dedim. Horoz ve köpek kapıştırarak oynanan yasa dışı kumardan söz ettim. Gözleri belerip ilkelliğimize iknâ olduğunu görünce de pişman olup savunuya geçtim. Boğaları azdırıp kapıştırmaktan geçtim, atları yarıştırmak çok mu doğru bir şey, dedim. Kimin daha ilkel olduğu ana fikrinden ilerleyen tartışma batağa saplandı elbette…

At ve at koşusu deyince de aklıma Mustang geldi. Bir dostum kendisine 65 yaş armağanı olarak bir Mustang almayı önüne hedef diye koyduğunu söylediğinde, çok şaşırdığımı anımsadım. Araba tutkusu ömrüm boyunca anlayamadığım bir şeydir ama erkekler böyledir diyerek anlamaya bile çalışmamıştım. Miami yaşlılarla kaynıyor. Miami lüks arabalarla kaynıyor. Miami’de ultra lüks arabalarının direksiyonunda çoğunlukla çok yaşlı adamlar oturuyor. Ehh, ne yapalım paraya ancak o yaşta erişiliyor, para da en çok arabaya harcanıyor ve yaşlanınca en çok da Miami’ye yerleşiliyor, öyleyse bu durum da normal diye düşünmekteydim. Ancak ihtiyarlayabilme armağanı olarak kendine bir Mustang alma tasarısı olan dostum bir Türk ve bir kadın…

Mustang’i tasarlayan dizaynır, 2. Dünya savaşında çok başarıyla savaşan bir uçağın adından esinlenmiş. Mustang’i 1965 de o zamanki arabalarının en görkemlisi olarak üreten Henry Ford’a bu adı öneren kişi o uçağın adının nereden geldiğini bilir miymiş bilmem. (Bir savaş uçağının kaç kişinin canına mal olduğunu bilmediğim gibi.) Ford, sadece araba modelleri geliştiren bir girişimci değil. Araba lastiği dediğimiz kauçuk tekeri demir kasnaklı tahta atalarının yerine geçirerek dünyayı gerçekten ulaşılabilir kılan bir mucit. Aslında kendisi mucit değil, parlak zekalı bir mühendis ve girişimci. Hâlâ tahta tekerlek üstünde dönen at arabalarıyla Florida’nın batısındaki cangıla gelip, arkadaşı Edison’a da burada tam istediğin gibi büyük bir arazi var hemen buraya gel, diye ikna eden gözü açık bir maceraperest. Birçok girişimde birbirinin akıl hocası olan bu ikili bugün Fort Myers denilen yere yan yana birer ev kondurup etrafı incelemiş ve neler yapılabilir diye kafa patlatmışlar... Edison’un binlerce keşfe patent aldığı yer burası. Özellikle bitkiler üzerinde araştırma yapsınlar diye pek çok kimyageri çağırıp çalışmalar yaptırdığı meşhur laboratuvar da burada kurulmuş. O zamanlar kauçuğun bir devasa ağacın özsuyu olduğu Amerikan yerlilerince biliniyormuş ama diğer tropik bitkilerde de kauçuk arayan, bulduklarını farklı kimyasal işlemlerle dayanıklı hale getiren ve böylece otomobil lastiği için bolca kauçuk üreten de bu iki kafadarın bakir topraklarına araştırmacı gençleri toplayan girişimciliği. Gerçekten de sadece Amerika’nın değil, dünyanın en zeki insanlarını bir araya getirip çalıştırmışlar. Bu sayede inanılmaz keşiflere imza atmış, inanılmaz paralar kazanmışlar. (Büyük dehâ Tesla dâhil olmak üzere asıl kâşifleri nasıl sömürdükleri ise konu dışı elbette. Amerika da aslolan başarı ve para çünkü.)

Ford’un devasa imparatorluğu kurulduktan çok sonra kendi memleketi olan Michigan’da ürettiği Mustang, spor bir araba; doğal olarak gücü ve hızıyla ünlü. Diğer ünü de logosunun dörtnala kalkmış bir at şeklinde oluşu. Arabaların gücünün beygir kuvveti olarak derecelendirilmelerinin üstünden hayli zaman geçmiş ama değişen bir şey yok. Bu logo ve ismin seçimi bence çok yaratıcı.

Ford ve Edison’un Florida bataklıklarında başlayan ve otomobil dünyasına kattıkları müthiş keşiflerini bir yana bırakıp Kaliforniya’nın sırtını dayadığı Sierra Nevada dağlarına uzanmak istiyorum. Bu dağlarda geçmişte de bugün de başıboş atlar dolaşırmış. Bu atlar vahşi atlar değil, öncesinde insan eliyle eğitilmiş olan (evcil!) ama sonradan doğaya salınan atlarmış. Demek istediğim, bizim yılkı atı dediklerimize Amerikan yerlileri Mustang dermiş. Niye öyle derlermiş bilmiyorum ama Mustang arabaların adının ve logosunun asıl nereden geldiğini böylece öğrenmiş oldum.

Atlara gelince, onların düşmanlarından kaçmak için geliştirdikleri dörtnal (gallap) koşusu ne yazık ki insan elinde oyuncak olmalarının da nedeni olmuş. Bütün dünyada yasal olarak oynanan en büyük kumar sektörünün yani “At Yarışları”nın varoluş gerekçesi de atların bu Gallop koşusu…

Atların yürüme ve koşma şekilleri, köpeklerin ve diğer pek çok hayvanınki gibi. Yürüyüşleri hakkında bilgi edindiğim internet sitesindeki (Bilgeyik) at videolarını yukarı doğru kaydırıp atları sadece ayaklarının durumuna bakarak izledim. Gözlerimi dört ayak yerine atların sadece iki ayaklarına yoğunlaştırınca bizim yürüme ve koşmalarımızdan bir fark göremedim. Kullandığımız teknik aynı olmakla birlikte atlar bizden çok daha hızlılar elbette. Gene de elimizden kurtulamamışlar ama…

Bugün bende bir istek uyandı; bir Mustang görmek istiyorum. Arabanın önüne çakılı dörtnal at plakasını değil elbette, insan elinden kurtulmanın hazzıyla Sierra Nevada dağlarında keyfince dolaşan Mustangleri görmek istiyorum. Eğer görebilirsem, söz veriyorum sizin için de fotoğrafını çekeceğim. Bütün canlıların dört duvar hücrelere tıkılmak yerine özgürce dolaşabildiği günlerin umuduyla bakalım Mustanglere diye…

15 Mayıs 2021

Yazının facebook bağlantısı.

GERİ