GERİ

Sacramento-Ayvalık

Okulda öğrendiklerimize tarih dersek, tarihin kendisine hakaret etmiş oluruz ya, ben de ne ülkemin ne de dünyanın tarihini okulda öğrendim. Coğrafyayı da öyle. Ne zaman ki gezip dolaşmaya başladım, görüp duyduklarıma okuduklarımı da ekledim, o zaman tutkunu oldum tarihin de coğrafyanın da.

Birkaç kez Amerika’ya da gitmiştim ama o seferler çok ayak üstü olduğu için bu kıtaya göçmeden önce Amerikan tarihi hakkında tüm bildiğim “Kristof Kolomb keşfetti” kilişesinin çok da ötesine geçmezdi. Şimdi koca kıtayı parça parça geziyor, görüyor, okuyor, öğreniyorum. Daha önce adını bile duymadığım Sacramento’yu da öyle keşfettim.


Sacramento İspanyolca bir kelime. Ayin gibi bir anlamı var. Kaliforniya eyaletinde bir nehrin adıyken 1850’de o bölgede kurulan şehrin de adı olmuş. Şimdi de Amerika’nın en zengin ve en akıllı eyaleti olan California’nın baş şehri. Ben bu şehre bayılacağım önyargısı ile gidip gördüğüm için, sahiden de bayıldım.

Merkezde yarım milyon, çevresiyle birlikte iki buçuk milyon kişinin yaşadığı bu şehir politika üretiminin ana merkezi. “Think thanks” denilen, fikir babalarının beyin çarpıştırdıkları bir merkez. İki büyük nehrin ortasındaki düzlükte yerleştiği için sel feleketlerinin beşiği olan bu coğrafya İspanyol işgalinden once Nisenan ve Maidu halklarının yaşam alanıymış. Bu Kızılderililerin (!) zamanla işgalcilere karışmamış olanları şimdilerde dağların yamaçlarındaki sınırlı bölgelere çekilmiş vaziyetteler.

Sacromento asıl altına hücüm dönemininin kenti. Sierra Nevada dağlarında keşfedilen altın ve gümüş madenlerinin varettiği bir şehir. Bugünlerde ise eğitimli Afganların yeni yurdu. Amerika’nın göçmen almaya en yatkın bölgesi olduğunun kanıtı ise nüfus dağılımı. Gerçek yerlilerinin oranı yüzde 2 bile değilse de yüzde 15 siyah, yüzde 20 de sarı ırk yaşıyor Sacramento’da. Zenciler gibi Çin ve Japon kökenliler de beyazlardan epeyce çekmişler ama şimdilerde çok rahatlar. Nüfusun yüzde kırkbeşini oluşturan beyaz ırka ise Latinler dahil değil.

Kaşif Kolomb’a rağmen Sacramento’da Latin kökenlilerin oranı yüzde 30’u bile bulmuyor. Anlaşılan ilk işgalciler olan İspanyol ve Portekizliler, elde ettikleri toprakları ellerinde tutma konusunda yeterince becerikli olamamışlar. İlk ayak bastıkları Orta Amerika ile Güney Amerika hala onların dilinin ve kültürünün bir parçası ama Amerika Birleşik Devletlerinin bütünü içinde hükümleri pek yok. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluştukları Florida’da de bile kendi aralarında uluorta İspanyolca ve Portekizce konuşmalarına bozulan Beyaz(!) Amerikalılar “Latin bunlar” deyip küçümseyerek surat buruşturmayı sürdürüyor. Yasalardan korkmasalar “vatandaş İngilizce konuş” diye haykıracaklar. (Kuzey Amerika’nın İngilizleşme tarihi ise bambaşka bir konu)

Ancak günümüzde Sacramento’daki ırk yelpazesi Amerika’nın diğer kentlerine kıyasla çok daha adil. Bu şehirde hemen herkese yer var. Irklar birbirine asla saygısızlık etmiyor çünkü nufusun bütünü eğitimli. Halkın yüzde 10’u ise LGBT’den oluşuyor. Bu bence çok önemli bir gösterge. Bir şehrin özgürlükçü yanının en iyi göstergesi ötelenenlerin sığınağı olabilmesi çünkü. Afganları oraya yerleştirmeleri de aynı nedenle olmalı. İnsan Sacramento'da sahiden de ötelenmiş hissetmiyor. Üstelik yıkıcı özelikleri de olan coğrafi konumunu avantaja çevirmiş bu şehir. “Çiftlikten çatala” sloganını şehre mal ederek, organik tarıma tepe yaptırmışlar. Ayrıca şehrin bütün sokaklarını dünyanın dört bir yanından taşıdıkları ağaçlarla donatarak ABD’nin en yeşil kenti olmuşlar. Hatta bütün dünyanın üçüncü en yeşil şehriymiş. “Ağaçların şehri” sloganını bağrında gururla taşıyan bu şehir yaşamak için ideal. Müzeleri, sanat etkinlikleri, her yaş için eğitim olanakları değme büyük şehre taş çıkartacak kapasitede. Yerli kabilelerin etkinliklerini ve de “Kaliforniya’nın Kadın Öncüleri” adı verilen bir sergiyi de gezince, bende zaten hoşafın yağı kesildi. Amerika’nın bütün şehirlerini görmedim, sonrasında fikrim değişebilir ama şimdiki aklımla seçme şansım olsa yaşamak için Sacramento’yu seçerim. Çünkü temiz, sakin, sağduyulu insanların bulunduğu bir şehir. Üstelik de her yeri çiçekli.

Sacromento’da dolanırken aklımda hep Ayvalık vardı. Kültürel altyapı sağlamlığı ve yiyeceklerinin doğallığı iki ana etken oldu sanırım çağrışımda. Armağan Çağlayan’ın Youtube’daki harika söyleşilerini izlerken sıkça adı geçtiği için de fikrim iyice perçinlendi: Ölçekler çok farklı olsa da bence Ayvalık Türkiye’nin Sacramento’sudur.

Sacraomento, asla bir Los Angeles ya da San Francisco değil. Ayvalık da asla bir İzmir ya da Antalya değil. Bambaşka bir alt ve üst yapısı var benzer iki şehrin. Ayvalık’ın hem kendine özgü bambaşka bir kimliği var, hem de şimdilerde Istanbul kaçkını gerçek entellektüellerin barınağına dönüşmüş durumda. Ayvalıklı eski tanıdıklarım var. Şimdilerde göçen dostlarım da var. Her iki gruptan da anladığım şu ki Türkiye’nin boğucu iklimine ragmen rahat nefes alınabiliyor Ayvalık’da. Tıpkı Amerika’nın boğucu iklimine rağmen Sacramento’da yaşayanların tıknefes olmayışları gibi.

Amerika’nın beyin takımı Sacramento’da düşünce üretiyor. Bunca beyin bilerek isteyerek Ayvalık’a göç ettiğine göre Türkiye’nin dönüşüm projeleri de oradan çıkacak gibime geliyor. Ayvalık hem fiziksel anlamda hem de başka kapasiteler anlamında gitgide büyüyor. Umarım bu büyüme zannettiğim gibi ülke hayrına güzellikler doğurur.

Ayvalık’a yolu düşenlerden de bir ricam olacak; rakınızdan bir yudumu mezenizden bir çatalı da benim için alın ağzınıza. Bir de bir dostla sohbet tokuşturdunuz mu, oooh misss …


1 Ekim 2021

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ