GERİ

Delray Beach, Pineapple ve Staycation

İngilizce de “stay” olduğun yerde kalmak gibi bir anlama sahipken “vacation” gezmeye gitmek demek. Laf türetmeye bayılan Amerikalılar bu iki ters lafı birbirine ulayıp “staycation” diye bir şey üretmişler. Bu laf gündelik iş güç yüzünden yapamadığını izin zamanında yapmak demek ama PTT; pijama-terlik-televizyon üçlemesi anlamına gelmiyor. Tatilini olduğun yerde yapmak anlamına geliyor.

Staycation, civarı gezmek, müze sergi gezmek gibi şeyler olabileceği gibi, arka bahçede kamp kurmak ya da kendi şehrindeki bir otelde konaklayıp kendinle baş başa kalmak gibi sıra dışı şeyler de olabiliyor. Tek kuralı var: Her zaman yaşadığın çevrede, her zaman yapmadıklarını yapmak.

Bu kavram yeniyse de benim gibiler için sadece adı yeni. Ben kendimi bildim bileli yaşadığım günü tatil gününe, yaşadığım yeri gezi yerine çevirmeyi bilenlerdenim. Böyle söyleyince boş gezenin boş kalfasıymışım gibi anlaşılıyor ama değilim. En aktif çalışma döneminde, yoğun bir kongre gününün gecesinde otel odasında dinlenmek ya da barında takılmak yerine, gittiğim o yeni çevreyi hallaç pamuğu gibi atmak da adetimdi, yoğun bakım doktorluğu gibi en ağır işi yaparken bile, iş çıkışı tükenikliği halimle kendi mahallemde ve şehrimde sanki turistmişim gibi kendimi gezdirmek de adetimdi, bütün hafta uykusuzluktan perperişanken hafta sonunda evde azıcık uyumak yerine sabahın köründe yola düzülüp civar dağlara gün boyu süren yürüyüşlere gitmek de adetimdi. Şimdilerde emekliyim ama gene çok çalışıyorum ve de gene çok geziyorum. Bir başka yere gidemediğimde ise olduğum yerde çok geziyorum.

Gezme virusuna sahip olmakla hep övünmüşümdür. Ayrıca Amerikalılardan neyim eksik, ben de yeni bir kelime türettim. Staycation yapanlara “staycationer” adını taktım. Hatta “dependent” bağımlı demek ya, bunu ayda yılda bir değil de benim gibi devamlı yapanlara da “staycatiodent” deyiverdim. Ben yaptım oldu, olmadıysa artık Amerikalılar ayıklasın pirincin taşını. Ohhh canıma değsin, ben tam bir steykeyşınır ve steykeyşıdınım. Şimdilerde her Cuma günü de benim müze günüm.

Yaşadığım Pompano Beach şehrine 20 dakika mesafedeki Delray Beach, Cornell sanat müzesi ile bu haftanın hedef noktasıyken gündemime “Pineapple” giriverdi. Bulunduğum şehrin simgesi, adıyla aynı olan “Pompano” bir okyanus balığının adıyken, komşu Delray şehrinin simgesinin “Pineapple” olduğunu sokaklarında gezerken şaşırarak öğrendim. Oysa ikisi de plaj şehri. Komşununki niye bir balık değil de meyve adı acep?

Bizim Ananas dediğimiz meyve çoğunlukla “Pineapple” diye biliniyor. Bu meyvenin ana vatanı Güney Amerika. Kristof Kolomb ilk kez gördüğü meyveyi “Hintlilerin pinyası” diye anmışsa da onun verdiği isimden çok, görüntüsünü kozalağa benzeten Avrupalıların yakıştırması olan “Pine apple” adı yaygınlaşmış. Çam ağacına pine dendiği için “kozalak elması” gibi yakıştırma bir isim bu. Aslında Amazon yerlileri olan Tupi’ler “harika meyve” anlamında “nanas” derlermiş. Böylece Fransızların kullandığı A-nanas lafının bölge yerlilerinden geldiği anlaşılıyor. Bizim ananas adını Fransızlardan alıp dilimize yerleştirmemiz, aslına uygunluğu yüzünden çok isabetli olmuşsa da Avrupalı ve Amerikalılar kendi uydurdukları ismi, yerlilerin verdiği isim yerine kullanarak yaygınlaştırmış.

Delray Beach gezimizde duvar resimlerinden trafik geçitlerine, mağaza isimlerinden kapı numaralarına kadar her yerde ananas resmi, her tarafta ananas heykel ve biblosu görünce arkadaşım Leyla çapkınca gülerek buraların pek davetkâr olduğunu söyledi. Eskinin harp ve kıtlık günlerinde, balkon masasına ya da cam kenarına ananas koymak, kadının sevgilisine kocam evde değil, gelebilirsin demesiymiş. Leyla bunu anlatınca, canım bazı kadınlar böyle işaretleşmeyi seçti diye şimdi bu şehir bütünüyle “gel bana, gel bana” diyor olamaz ya dedim. Olabilir diye ısrar etti. Güney eyaletlerinde pineapple misafirperverliğin simgesidir, dedi. 45 yıldır Amerika’da yaşayan Leyla’yla dünkü günden beri Amerika’da yaşayan ben, Amerikan gelenekleri hakkında iddialaştım.

“Kozalak aslen çok dini bir simgedir. Kökeni taaa Aristo’ya kadar gider. Beynin derinlerinde bulunan minicik bir salgı bezinin yani Epifizin simgesidir. Aristo epifizin ruhumuzun otağı olduğunu iddia ettiği için, sonradan gelişen birçok dini tarikatın da simgesidir. Amerika’nın Missisippi bölgesini işgal eden Fransızların da en yaygın dini tarikatlarının simgesi olduğundan, kökeni Fransız olan New Orleans şehrinin de simgesidir. Delray Beach, New Orleans’da değilse de binalarının çoğu Fransız usulünde. Bina enince uzanan balkonları ve demir parmaklıklıları var. Demek ki buraya da Fransız kolonileri yerleşmiş ve dini simgelerini de getirmişler” diye anlattım da anlattım.

Ancak bu iddialaşmanın galibi Leyla oldu. Ben yanılmışım. Modern Delray Beach evlerinin Fransız üslübunda inşa edilmiş olmasında ve kültürel olarak Fransız etkisinde oluşlarında falan değil yanılgım. Yanılmışım çünkü ben “pine apple” ile “pine cone” laflarını karıştırmışım. “Pine cone” kozalak demek ve benim anlattığım antik dinsel etkiler çam kozalağı simgesi için geçerli. Ananas için değil. İkisi de kozalak formunda olunca birbirine katıvermişim. Amerikalıların stay ve vacation laflarını karıştırması gibi diyeceğim de o da olmayacak. Şekli benziyor diye Ananas ile çam kozalağı aynı şey mi yahu? Gerçi minicik epifiz bezinin çam kozalağına benzerliği de hikâye, New Orleans şehir simgesinin kozalağa benzerliği de hikâye ama olsun.

Sonuçta Leyla haklıymış. Adına ister çam elması deyin ister harika meyve, oluşumu ve görüntüsü diğer meyvelerden oldukça farklı olduğundan sanatta bolca kullanılmış ve hatta simgeleşmiş bu meyve. Simgelediği şey de gerçekten misafirperverlikmiş. Bir meyvenin bu anlamı yüklenmesi çok şaşırtıcı, hele hele ünleri misafirperverliğin tam tersine olan Güney Amerika eyaletlerinde.

Amerika’da her eyaletin de her şehrin de birer simgesi ve sloganı var. Örneğin burası yani Florida parlak güneşi yüzünden “gün ışığı eyaleti” diye anılıyor, simgesi ise portakal. Florida’ın küçük bir şehri olan Delray Beach’in simgesi ananas, sloganı ise “en eğlenceli küçük şehir”. Bu simge ve sloganlar araba plakalarına bile işleniyor, o kadar yaygın kullanılıyor anlayacağınız.

İnsan ister istemez düşünüyor. Giresun kirazı, Aydın inciri, Siirt fıstığı, Çorum leblebisi diye uzayan liste neden sadece dillerde kalır ki. Neden şehirler senede bir kez festival yapınca kullanıp sonra unutur bunları. Bizde de bu adet yaygınlaşsa, her şehrin bir simgesi olsa ve de bu simge çokça kullanılır tanıtılır olsa, çok güzel olmaz mı? Üstelik “Güzel atlar ülkesi” sloganını kullanan Kapadokya misali, her şehir bir de bir sloganla anılsa, turizm açısından da çok işe yaramaz mı?

Ülkemi tanıyorum elbette; fıstık senin değil asıl benimdir diye Güneydoğu’da, fındık senin değil benim diye Karadeniz’de, kayısı asıl benimdir diye Doğu Anadolu’da, üzüm için Ege’de vb. iller birbirine girer. O yüzden de bu işin pek kolayına oluru yoktur. Oysa zaten öyle tanındıkları için ne kolay olurdu; Trabzon hurma, Bayburt fasulye, Rize çay, Ordu fındık, Boyabat pirinç, Alanya muz, Kars kaşar, Antep baklava, Urfa isot, Avanos çömlek, …. şehri diye tescillense. Ayrıca, her yer kendini en güzel tanımlayacak lafı da bulsa. Kimi en yeşil benim dese, kimi en temiz deniz bende dese, kimi en gürültüsüz şehirim dese, artık kim kendine neyi yakıştırıyorsa onu dese…

İlk ve son göz ağrım İstanbul da zaten var olan “martı” simgesi ile “dünyanın barış başşehri” diye tescil edilse. Bu hemen olsun diye şimdi İstanbullular sosyal medyayı doldurup taşırsa da İstanbul Büyükşehir Meclisi de bu işe öncülük ederek meclis kararı alarak yaygın biçimde kullansa. İstanbul zaten bir şehir değil eyalet gibi olduğundan sonra da moda yayılsa ve sıra ilçelerine gelse. Kadıköy, Bakırköy, Beyoğlu, Beşiktaş… sıraya dizilse. Bir numara başlatınca diğerleri de ardına dizilse. Niye olmasın di mi? Olmaması için bir neden mi var?

Olsun yaaa olsun. Şehir kasaba köy fark etmez, bizde de her yerin bir simgesi bir de sloganı olsun. Adına layık olmak için de özel çabası olsun. Sonra da bu sayede turizm geliri bolarsın. Herkese gezme virüsü bulaşsın. Her yerleşim komşusunu aşabilmek için hem daha iyi turist ağırlasın, hem de kendisi komşusunun turisti olmayı başarsın. Turist olamayanlar da steykeyşınır olsun.

Olsun mu, olsun mu?

Olur, olur değil mi?

Olduralım mı?


19 Mart 2022

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ