GERİ

Kim bu Çerkesler?

New Jersey’de yemyeşil bir parkın ortasında sanki heykelmiş gibi yerleştirilmiş eski bir tank. Üzerine oturmuş iki yeni yetmenin biri gitar çalıyor diğeri de şarkı söylüyor. Biz de bir banka oturmuş savaşın simgesi tank ile aşkın simgesi gitarı bir araya getiren bu iki delikanlıyı izlerken bir yandan da sohbet ediyoruz. Karşımızdaki bankta oturan yaşlıca bir bey konuşmalarımızı duyunca Türk müsünüz, diye soruyor. “Yok Japonuz ama Türkçe muhabbeti seviyoruz” diyecek halimiz yok ya “memleket nere hemşerim?”e geçişimiz ânında…

60 senedir Amerika’da yaşamakta olan Eskişehirli bir Çerkes’miş. Şu işe bakın lütfen: New York ziyareti için Newark havalanında inince bari şu yolumun üstündeki New Jersey’i de göreyim diye bir süreligine uğramış, sokaklarında dolanmış, bir parkta yorgunluk atıp kaçmaya niyetlenmişim. NJ’de geçirdiğim sınırlı saatler içinde sadece tek bir kişiyle tanışıyorum, o da Türkiye’li Çerkes çıkıyor.

Eskişehir nere, bura nere ba’bında sohbeti koyultuyoruz. Keyifle serüvenini anlatıyor. Liseyi bitirmiş, o zamanlar Eskişehir’de iş güç hak getire, ortalıkta dolanmaktaymış. Ablası kendisi kadar da okula gitmemiş ama ondan daha akıllıymış. Bir gün duymuş ki Amerika Çerkes göçmenlere kolaylık sağlıyor, hem kendisi hem de kardeşi için başvuruda bulunmuş. Hangimize çıkarsa o gitsin diye düşünmüş. Oysa ikisine de kabul gelmiş. Hiç düşünmeden göçmüşler Amerika’ya, o gün bugündür de buradalarmış. Burada meslek sahibi olmuş, burada aile kurmuş, burada çoluk çocuğa karışmışlar. Torunları bile varmış. 2 sokak ilerde de evleri varmış.

Buyur etti hiç tereddüt etmeden bizi evine. Hiç vaktimiz yok, geçiyorduk uğradık, dedik, üzüldü. Başka sefere evinde ziyaret etmeye söz verdik. O sırada yanımıza spor giysileriyle genç bir hanım yanaştı. Parkın ortasındaki gölün etrafında koşuyormuş. Karşıdan bizi görünce babası kiminle konuşuyor diye merak edip gelmiş. Anlaşılan meraktan çok babasını korumaya çalışıyordu çünkü bizim kendimizi tanıtmamız onda pek bir etki yaratmadı ve babasına eve dönme vakti geldiğini hatırlattı. Kızının Türkçe bilmeyişinden istifadeyle babası bizden özür diledi. “Burada doğdu büyüdü, örf adet nedir bilmiyor, kusuruna bakmayın” derken azıcık da hüzünlü görünüyordu. Zaten biz de kalkıyoruz deyip ayrıldık. Günün geri kalanında arkadaşımla sohbetimiz, babasını yabancı(!) tehlikesinden korumaya çalışan Amerikalı kızın örfünün aslında bizimkinin devamı olduğundan, sahiden Amerikanlaşmış olsa babasına böyle kanat germeyeceğinden girdi, göçün yarattığı kültürel erozyondan çıktı…

Bu tanışmanın üzerinden 5 sene geçti. Bir daha oralara gitmek kısmet olmadı. Ama bir gün mutlaka gideceğim ve vaât ettiği kahveyi, söylediği gibi eşinin maharetli ellerinden içeceğim. Nasıl bulacaksın demeyin, gösterdiği evinin yerini bir güzel belledim.

Zaman geçti, kafam bambaşka işlerle meşguldü ama bir gün aklıma düştü Amerika’da ne kadar Çerkes var diye merak ettim. Wikipedia’nın söylediğine göre 300 bin kişi varmış. ABD nüfusu 300 milyon olduğuna göre demek her bin kişiden biri Çerkesmiş. En çok New Jersey, Upstate New York ve California’da yaşarlarmış. Amerikan Çerkezlerinin hepsi Osmanlıdan göçmüş. Ancak kimi Türkiyeli, kimi Ürdünlü kimi de Suriyeliymiş. En ünlü Türkiyeli Çerkes, Amerikalı kalp cerrahı ve televizyon shovmeni Mehmet Öz’müş. Daphne Öz’ de ünlü bir şefmiş, aynı zamanda New York Times’ın best seller beslenme yazarı ve Emmy ödülü kazanmış bir televizyon yıldızıymış. Wikipedia’da liste uzun ama benim bildiğim en ünlü Amerikalı Çerkes Kirk Douglas, dolayısıyla oğlu Michael Douglos da Çerkes (Abhaz) ki onların göçmenlik hikâyeleri de tam filmlik ama şimdi anlatmayacağım.

1817-1864 Rus- Kafkas Savaşı ile Çerkeslerin büyük kısmı yurtlarından sürülmüş kalanlar da soykırıma uğramış. Rusların kendi devlet kayıtlarına göre bu sırada Kafkasya halklarının %95-97’sinin hakkından gelinmiş(!). Sürülenlerin çoğu vaât edilen Osmanlı topraklarına ulaşmak için Karadeniz’i gemilerle geçmiş. Bu sürgün, Rus, Osmanlı ve İngilizlerin Kafkasya için aralarında yaptıkları anlaşmalar yüzünden olmuş ama tarihçi olmadığımdan bu acıklı başlığı da geçiyorum.

Ancak savaş sonrasındaki bu ölüm kalım göçü sırasında yolcuları bir de bulaşıcı hastalıklar kırmış geçirmiş. Gemilerden sağ inebilenler de Karadeniz kıyılarında açıkta ve/veya sığındıkları mağaralarda Osmanlı tarafından bir yerlere yerleştirilmeyi bekledikleri aylar boyunca açlık ve salgın hastalıklardan yeniden kıyıma uğramışlar. Sonuçta savaşta ölenlerin üstüne yüzbinlerce insan da yeni yerleşim yerlerine ulaşamadan ölmüş. Böylece toplam kayıp iki milyonu aşmış…

Osmanlı, gönüllü olarak aldığı bu büyük göçmen kitlesini kendi stratejisi gereği kritik bulduğu yerlere dağıtarak yerleştirmiş. Bu yerleştirmeler için ya Arap yarımadası ve Balkanlar gibi sınır bölgeleri seçilmiş, ya Kayseri Mardin gibi etnisiteye baglı çatışmaların oldugu yerlerin yakınları. En çok da Payitaht İstanbul’un çevresinde koruyucu bir kalkan oluşturacak şeklinde Düzce, Adapazarı, Eskişehir, Bursa gibi bir çembere iskân edilmişler. Nedeni de mâlum. Gelenler çok iyi savaşçı. Kendi düşmanlarına karşı göçmen savaşçıları kullanmak da çok iyi akıl. Demek ki sırtlarından bıçaklanmayacaklarına güvenleri varmış.

Osmanlı topraklarına yerleştirilen Çerkeslerin büyük kısmı yerleşik hayata hemen geçebilmek için ellerinden geleni yapmış. Gösterilen yerlerde köyler kurmuş, evlerini yapmış, çiftçilik ve hayvancılığa başlamışlar. Ancak Osmanlı’dan Amerika Birleşik Devletlerine biri 1820 diğeri 1920 tarihli iki büyük dalga halinde göç eden 300.000 kişinin epeycesi de Çerkesmiş. Çerkeslerin Amerika’ya göçlerinin ikinci halkasında çok ilginç bir ayrıntı da var. Ayrımcılığa uğrayıp kabul edilmeyeceklerinden korkan bazı Müslüman Çerkeslerin, ABD sınırında Hıristiyan olduklarını beyan ettiklerini, hatta bazılarının Ermeni olduklarını söylediklerini belirtiyor Wikipedia.

Osmanlı yok olup yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, Osmanlı sınırları dışında kalan topraklardaki Çerkesler de başka devletlerin hükümranlığında yaşamak zorunda kalmış. Günümüzde Israil’de, Suriye’de, Ürdün’de, Mısır’da, Kıbrıs’ın hem kuzey hem de güney bölümünde pek çok Çerkes yaşıyor. Balkanlarda artık yoklar çünkü onlar görülen lüzum üzerine(!) Osmanlının geç döneminde yeniden iskâna tabi tutulup İzmir- Salihli yöresine getirilmişler.

1800’lerin ortalarından beri bağımsız bir anavatanları olmayan Çerkeslerin günümüzde sayısı 5 milyondan fazla. Dünyanın 50’den fazla ülkesine saçılmış olarak yaşıyorlar ki yarıya yakını Türkiye topraklarında. 800 bin kadarı da eski vatanlarının belirli bölgelerinde yarı otonom devletçiklerde varlıklarını sürdürüyor.

Çerkesler, yüzyıllar boyunca ülkelerini işgal etmeye çalışan komşularıyla savaşmak zorunda kaldıkları için güçlü birer savaşçıya dönüşmüşler. Güzellikleri ve narinlikleri ile tanınan kadınlarının bile silahlı olmaları olağan. Bu savaşçı halkın erkekleri göç ettikleri ülkeler uğruna da savaşmaya devam etmişler.

Çerkes savaşçı deyince ilk akla gelen, haksız yere hain etiketi takılmış olan Ethem. Kurtuluş savaşı sırasında Marmara ve Ege yöresindeki yerel direnişleri örgütleyen ve önemli mevzileri kurtarmış çetelerin çoğunluğu Çerkes. Şeyh Said isyanı çıkınca doğuda Kürtlerin üzerine sürülen milislerin çoğu da Çerkes. Günümüz Türkiye’sinde de gizli servis, asker ve polis teşkilatlarının önemli mevkilerinde Çerkesler var.

Ürdün’ün başşehri Amman, Çerkesler tarafından kurulmuş, ilk başkanı da Çerkes. Ürdün Başbakanı Said El Müfti de, Mısır başbakanları Riyaz Paşa ile Mahmut Sami el-Barudi de Çerkes. Ürdün, Suriye, Libya ve Mısır askeriyesinde hala önemli mevkilerde pek çok Çerkes var.

Beşiktaş’ın efsane başkanı diye anılan Süleyman Seba’da MİT mensubu bir Çerkez, spor spikeri deyince akla ilk gelen isim olan Şansal Büyüka da Çerkes. Önder Sav’da Çerkes, Tan Sağtürk’de. Ecevit’in oğlum sandığı Hüsamettin Özkan da. Mehmet Aslantuğ da, Vatan Şaşmaz da, Ediz Hun da Halit Kıvanç da. Liste çok uzun da hepsini sıralamak elbette çok gereksiz.

Çerkes kadınlarına gelince. Sabır ve becerileri kadar güzellikleri de dillere destan olduğu için Osmanlı hareminde de bey konaklarında da baş tacı olmuşlar. Bazıları padişah anası da olmuş. Türkiye’nin ilk kadın ressamı Mihri Müşrik hanım da, ilk Türkiye Güzellik Kraliçesi Keriman Halis de Çerkes. Selda Alkor da Nevra Serezli de Çerkes. Günümüz güzellerinden Bergüzar Korel de, Burcu Esmersoy da, Nefise Karatay da, Deniz Akkaya da, Hadise de, Gupse Özay da Gülse Birsel de. Kıbrıs’ın ünlü devlet başkanı Rauf Denktaş’ın eşi Aydın Denktaş da.

Ünlü Çerkesler listesi upuzun da Çerkes ne demek derseniz derlediğim bilgi şu. İngilizce “Circassians” kelimesi Rusça olan “Cherkess” kelimesi Latinleştirilerek oluşturulmuş. Ancak Çerkes lafının kaynağı hakkında söylentiler muhtelif. Moğolca, yoldan geçişi engelleyen anlamına gelen “Jerkes” ten türemiştir diyenden tutun da Persçe 4 kavmi kastederek “Çhaar-kas” lafından gelmedir diyene kadar. Ayrıca, Çerkes denince sadece Kabartey ve Adige kavimlerini anlayıp Abaza ve Ubıh başta olmak üzere diğer kavimleri bu kavrama sokmayanlar olduğu gibi, bütün Kuzey ve Batı Kafkas halklarını aynı isim altında değerlendirenler de var. Özetle bu isim meselesi epeyce çetrefil ve çatışmalı.

Şimdi durduk yere bu Çerkes muhabbeti de nereden çıktı derseniz işte onu söylemem. Kişisel ilgimden kaynaklı okura bir sürpriz hazırlığındayım çünkü.

Konunun sonunu pek güzel getiremedim ama bir Çerkes dileğiyle bağlayayım:

“Güzel günlerde görüşelim”


20 Ağustos 2023

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ