GERİ

        Ağaçlara Kıymayın Efendiler

Çok şanslıyım, bahçesi olan bir evde yaşıyorum. Evimin arkasındaki bahçem küçük ama sokağımız boyunca sıralı evlerin hepsinin arka bahçeleri olduğundan, dahası arka sokağımızdaki evlerin bahçeleri de bizim tarafa doğru olduğundan, aralarında duvarlardan bölmeler olsa da, koskocaman bir yeşilliğin içindeyim. Şehrin içinde köy sefası sürüyorum. Şansımın kıymetini biliyorum. Ağacın çiçeğin, otun çalının, hatta börtü böceğin kıymetini biliyorum. Parkeleri sıvamaca kaplayan polenlerden, çiçeklerimi habire ham yapan salyangozlardan yakınmamayı bile öğrendim. Şehrin içinde doğayla iç içe olmanın kıymetini iyi biliyorum.

Geçen yıl bütün sokağımı esir alan ıhlamur kokusu ile sarhoştum. Bu sene ise komşu bahçemizdeki asırlık ıhlamuru budadılar. Budamak dedikleri de nerdeyse gövdesinden itibaren bütün dallarını kesmek. Birkaç güdük bırakarak bence katliam yapan belediye elemanları, “bir şey olmaz abla, o yeniden coşar” diyerek çekip gittilerdi bahar aylarında. Görmediler elbette bu yazın durumunu. Zavallım, birkaç cılız sürgün dışında çırılçıplak ve çaresiz şimdi. Bu yıl, ıhlamur kokusu sarmadı sokağımızı dahası o görkemli ıhlamurun gölgesi dört bir yanındaki bahçeleri şemsiye gibi örterken, benim 100-150 metre kare kadar olan bahçemin bütününü ve hatta evimin içini ısı değişimlerinden de koruyormuş. Geçen yaz herkes “nemden sıcaktan uyuyamıyoruz” derken ben bu doğal klimamla hiçbir şeyin farkında değildim. Bu yılın sıcakları benim evimin de içine doluşunca daha çok fark ettim ıhlamurumuzun kıymetini.

“Permakültür” üstüne okudukça da artıyor farkındalığım ve köpürüyor yetkili cahilliğe olan kızgınlığım.

Bugün daha da çok kızgınım. Nedenini size mutlaka anlatmalıyım. Yine şans eseri olmalı ki, ben bahçesi olan bir işyerinde çalışıyorum. Bahçe demek haksızlık olur bizimkine. Binlerce dönümdür zira. Merkezi, bin bir ağaçtan oluşan bir korudur. Adeta bir arbatoryum. Çeyrek asırdan fazla zamandır çalıştığım hastane, kimisi bu merkez koruluğun çevresine kümelenmiş kimisi uzağına yerleşmiş birçok binadan oluşur. Bu koca arazinin içindeki çoğunluğu tek katlı binaların her birinin bağımsız ön ve arka bahçeleri de vardır.

Hastanenin çevre düzenleme ekibi vardır. Onlar bu kadar büyük bir arazinin bakımıyla başa çıkamadıklarından, işin içine biraz da devlet işi kavramı karıştığından, hastane bahçesinin her yanı aynı mamurlukta değildir. Bana kalırsa zaten olmasın, çünkü en çok el değmemiş köşeleri güzeldir. Göz önüne dikilen ömürsüz ithal çiçekler yerine, bazılarınızın hayatınızda görmemiş olduğunuzu sandığım dirençli ve enfes çiçekler açar bakımsız köşelerimizde.
Bu koca kampüse serpilmiştir resmi binaların bazılarının becerikli sakinleri çiçek resmigeçidi yaparlar kendi bahçelerinde. Gözden ırak olanlarındaki personelin domates/biber çapaladığını görmek de mümkündür. Kimileri ise hiç görmez, fark bile etmez toprağı, çayır çimen keyfince boy salar, onların bahçelerinde. Bizim yeni taşındığımız eski binanın ön bahçesi de böyledir, bakımsız zevksiz. Ancak arka bahçemiz bambaşka. Ekmiş dikmiş çok iyi bakmış bizden evvelkiler. Kuş kondurmak anlamına biz de bir kameriye yaptırıverdik kurulduk içine. Şu kavurucu sıcaklarda çalışanlarımıza bir nefes alma olanağı sağlıyor bu arka bahçe ki değmeyin keyfimize.

Değiverdiler bugün. Sabah işe geldim bir de baktım ki yapay çardağımızın doğal örtüsü olan kocaman akasya ağacı budanmakta. Aynı akıbete uğramış bizim ıhlamurla. Güdük kalmış zavallı. Şingıl mı nedir petrol ürünü kaplamalarla örtülü tavanı üzerinde, o yapraklardan şemsiyesi olmayınca, tahtadan yapılma çardağımızın ısısı hemen yükseliverdi budama sonrasında.

Niye budadılar bu ağacı yazın sarı sıcağında? Çünkü çürümüş bir ağaç devrilmiş hastane kantininde geçen gün. Böylece korkmuş, ağaçların bakımını başlatmış yetkililerimiz. Bizim ağaç da bakımsızmış. Budansın diye aslında biz istekte bulunmuşuz, geçen kış. O zaman sesimizi duyan olmamış, bahar geçmiş yaz ortalanmış, şimdi buduyorlarmış. Devlet işi, memur işi dedikleri bu olmalı. Nasıl canlanacak, kendine gelecek bu mevsimde bu ağaç şimdi?
Nedir bu yetkili bilgisizliğin nedeni?
Hazır konu buyken, doğal bitki örtülerinin bize, yani makro ve mikro iklimimize etkisi ile teknolojik ürünlerinkini kıyaslamaya kalkayım mı sizce?
Örneğin, siz bunaltıcı şu günlerde hangisini tercih ederdiniz? Klima önünde serinlemek mi yoksa üzüm çardağı altına yayılmak mı? Çardağa uzanıp, salkımından ağzınıza attığınız kalın kabuklu kara üzümün layihasını bilir misiniz?
Size, perma kültürü öğrenirseniz, şu talihsiz yani bahçesiz binanızın bile şansı olabilir desem, ne dersiniz? Örneğin güneş alan taraftaki balkonda bir bidona ekeceğiniz sarmaşığı duvara sardırırsanız içerdeki nem ve ısı azalır desem. Yoksa siz sokakta köklenip duvarlarınıza tırmanan mor salkımları kertenkele tırmanır diye, boru çiçeklerini arı çeker diye yolduranlardan mısınız?
Sizin balkonunuz da yok, sokağınızda da bir avuç toprak yok diyelim, camın önünde askıya astığınız saksılarda yetiştirecekleriniz bile evdeki hayatınızı etkiler desem...
“Permakültüre giriş” kitabını okudukça, daha neler neler öğreniyorum desem…
Sizin bildiğiniz klima önünde hapşırmak ve elektrik faturaları yükseldikçe yutkunmaksa, ben ne desem yalan.
Siz zaten bunları bilip uyguluyorsanız da benim ukalalığıma sataşma istemem.
Ağaçların budanması ile bu “perma kültürün” ne alakası var derseniz, keyif benim değil mi, cevap bile vermem.

21 Temmuz 2011

GERİ