GERİ

Amerika -2-

Selma, pamuk ve ırkçılık



Amerika’nın Alabama eyaletinde minik bir kasabanın adı Selma. Tanıdık görünmesi yüzünden adının anlamını merak ettim. Amerikan iç savaşındaki kahramanlığından kaynaklanırmış bu kasabanın adı. Hikâyenin sadece bu kadarı bir kadın kahramanı çağrıştırınca, Ortadoğu kökenli bir kadınla Amerikan iç savaşının ne ilgisi olduğunu düşünmeye başladım ki yanılmışım. Söz konusu olan ne bir kadın ne de Ortadoğu imiş. Üstelik oldukça erkek bir hikâyeyle karşı karşıyaymışım.

Selma adı İrlanda kökenliymiş. Yüksekçe bir sandalye, daha doğrusu taht demekmiş. Şehrin Selma diye adlandırılmasının nedeni “Ossianic” dilindeki bir kahramanlık şiiriymiş. Selma kasabası kahramanmış. Selmalılar, Amerikan iç savaşı sırasında yakınında konumlandıkları nehrin doğal engel oluşundan çok yararlanmışlar. Doğanın engellemediği yerlere de kalın ve yüksek duvarlar inşa ederek şehri kaleye dönüştürmüşler. Çevrede bol bulunan demir ve çelik madenleri de işlerini kolaylaştırmış. Böylece hem cengaverleri hem de silahlarını üretmişler. Böylece Selma, Amerikan iç savaşına damgasını vurmuş. Ancak, Amerikan iç savaşına güney cephesinden bakınca durum bu.

Amerikan iç savaşı ilginç. Ben bu savaşın pamukla ilgisini hiç bilmiyordum, New Orleans’ın da. Güney eyaletleri kuzeyle birleşerek tek vatan/tek bayrak olmayı reddettiklerinde, sene 1861 imiş. Aslında 1860’da Lincoln başkan seçilir seçilmez isyan bayrağını çekmişler. 34 ilin birleşimi olan Amerikan birliğini reddedip, seçilen yeni başkanı tanımamışlar. 7 güney eyaleti olarak birleşmiş, kuzeyden ayrıldıklarını ilan edip kendi başkanlarını atamışlar. Lincoln göreve başlar başlamaz güneyli isyanı bastırmak için asker toplamaya başlamış. Topladığı askerlerin komutanını ki kendisinin yakın arkadaşı imiş, ortada daha savaş bile yokken, güneyli isyancılar öldürüvermiş. Böylece dört yıl sürecek olan meşhur iç savaş fiilen başlamış.

Amerikan iç savaşında her iki taraftan 750 bin asker ölmüş. Bu kadar çok kan dökülmesinin, kuzey güney diye bölünmenin asıl nedeni güneyde hâlâ var olan kölelik düzeni imiş. O tarihte Kuzey eyaletlerinin tümünde kölelik yasal olarak kalkmış, orta ve güney bölgelerde ise devam etmekteymiş. Güneyde yaşayan beyazlar, yani mal mülk sahipleri, kölelik düzeni kalkarsa ekonomik açıdan yıkıma uğrayacaklarını düşünmüşler. Kölelik sürsün diye güney birliğini kurarak kuzeyle savaşmaya başlamışlar. Selma’nın kahramanlığı işte bu iç savaştan kalma.

Güneyin bozulur dediği ekonomisinin temeli de pamuk tarımıymış. Pamuk tarımı demek o dönemde elbette zenci kölelerin boğaz tokluğuna işçiliği demek. Zenci kölelerinden vaz geçemeyenler, yetiştirilen pamuğu Missisippi nehri aracılığı ile New Orleans limanına indiren beyazlarmış. New Orleans, o zamanlar güneyin en büyük limanıymış. Bu limandan pamuk yükünü alan gemilerin varış yeriyse İngiltere imiş. Kumaşın anavatanı olan İngiltere. Kumaş deyip pamuğu anmamak ne ise, İngiliz deyip savaş örgütleme sanatını anmamak da öyle. Amerikan iç savaşının, güneyli ayaklanması diye anılan savaşın, İngiliz kökenini öğrenmek benim için ilginç oldu. İngiliz, ticaret ve siyaset saç ayağının, beyaz, zenci ve pamuk saç ayağı ile birebir örtüşmesi bana ilginç geldi.

Alabama, güneyli olmakla övünen bir eyalet. Sanırım güney eyaletleri içinde de en koyu milliyetçi olanı. Övünme dediğim de öyle böyle değil. Biz Florida kasırgasından kaçarken, Alabama’nın dağlarını taşlarını dolaştık. Selma gibi pek çok kasaba, şehir, hatta köy gördük. Nereye gittiysek, hemen her evin kapsında bayrak asılı olduğunu gördük. Amerikalıların bayrağa ilgileri popolarına don yapmaktan ibarettir sanıyordum. Meğerse o Florida yanılsamasıymış. Alabama’da bayrak kutsal. Alabama da birçok evin kapısında “tek bayrak, tek vatan” diye sloganlar yazılı. Geçmişteki bölücülüklerini gizlemeye mi çalışıyorlar nedir, bu slogancılıklarının nedeni hiç anlayamadım.

Kapısında bayrak olan olmayan neredeyse bütün evlerde Alabama’yı simgeleyen uçları kıvrık bir A harfi içeren flamalar var. Üstelik biz oralardayken Amerikan futbol şampiyonasında Alabama oynuyordu ki bu nedenle de herkesin tişörtünde mutlaka o kıvrık A harfi bulunuyordu. Gerçi o maçı alamayınca coşkuları söndü ama A harfinin hegemonyası hiç bitmedi. O kıvrık A harfinin bütün dokulara nasıl nüfuz ettiğini her gün her yerde gördük. Alabama beyazlarının kendilerini herkesten ayrı kategoriye koyan bakış açılarını her adımda hissettik.

Daha önce başka ülkelerde de gözlemlemiştim. Selma gibi kaybedenlerin savaşta yaptıklarının unutulmamasını istemeleri hiç işe yaramıyor. Bizim gibi turistlere kale duvarlarını, toplarını tüfeklerini göstererek kendilerini kahraman olarak anlatmaları yetmiyor. Tarihi galipler yazıyor. Amerikan tarihi de yazılmış, belleklere kazınmış çoktan. Bugün Lincoln herkes tarafından biliniyor da Güney birliğinin başkanını kim biliyor. Selma’nın kahramanlığını kim biliyor. Ölenlerin niye öldüğünü kim biliyor?

Bilmek deyince, yeni öğrendim. ABD’de kişi başı yıllık gelir ortalaması 54 bin dolar. Alabama eyaletinde ise 44 bin dolarmış. (Florida dâhil bütün güney eyaletlerinde üç aşağı beş yukarı durum aynı) Üstelik Alabama eyaletinin en fakiri de Selma. Yaklaşık 20 bin kişinin yaşadığı bu kasabada, yılık gelir ortalama 22 bin dolar. Bu hesapla kendi eyaletlerindekinin yarısı, ülkenin ise nerdeyse üçte biri kadar kazanabiliyorlar. ABD koşullarında, Selma’da yaşayan yüz kişiden kırkı yoksulluk sınırlarının altında yaşıyormuş. İç savaş kahramanı Selma’nın şimdilerde durumu bu.

Selma’nın savaşçılığı, kahramanlığı falan şimdilerde hikâye olmuş. Irkçılıkları ve bayrakları ile kala kalmışlar. İç savaş, güneyli ayaklanması, pamuk savaşları, İngiliz oyunları, zenci hakları da meğerse hepsi tek bir hikâyeymiş. Tarih galiplerce yazılmış.

Tarih bir yana, güney eyaletlerinde benim üç beş günde gördüğüme göre, zencilerin çoğu gene amele, gene en ağır ve pis işler onlardan soruluyor. Gene beyazların lüks beyaz evlerinin uzağındaki döküntü evlerde yaşıyorlar. Ama artık özgürler. Hayatın her alanında, ülkenin her dokusunda artık zenciler de var. Şansları yaver giderse okuyabiliyor, kariyer ve para sahibi de olabiliyorlar. Kanla kazandıkları özgürlüklerini yitirmemek için de hala mücadele ediyorlar. Irkçılığı, ayrımcılığı gördüklerinde hemen bayrak açıyorlar.

Selma sadece bir simge. Alabama’nın güneyindeki bütün köylerde görüntü aynı. Siyahlar sefil yaşamlar sürerken, beyazlar beyaz boyalı güzel evlerde, bakımlı çiftliklerde yaşıyorlar. Büyük ve küçük baş hayvancılık, at yetiştiriciliği yapıyor, uçsuz bucaksız tarlalarda gene pamuk yetiştiriyorlar. Şeftali ve fıstık başta olmak üzere meyve üretip satıyorlar. Ürettiklerini de neredeyse her yerde bulunan nehirlerdeki gemiler ve de tren yolları aracılığıyla gene Meksika körfezindeki limanlara indirip satıyorlar. O limanlar ki çift yönlü çalışıyor. Meksika, Kolombiya gibi ülkelerden kalkan uyuşturucular, aynı yollarla bu köylere ulaşıyor. İn kılıklı binalarda saçları raspalı zenciler, amelelikle kazandıklarını uyuşturucuya yatırıp, keyifli kahkahalar atıyorlar. Madalyonun bu yüzü can acıtanı. Zencilerin büyük çoğunluğun cahil oluşu çok acı. Pis ve pasaklı yaşamlar içinde olmalarına rağmen, çok yaygın olarak kullanılan uyuşturucuların etkisi ile gevşemiş ve aldırmaz vaziyetleri, böyle yoz yaşamlar sürdürmekten rahatsız olmuyor görünmeleri endişe verici.

İşte böyle. Biz, ne beyaz ne siyah olan biz, Alabama’daki köy yollarında dolanırken, karşıdan bakıp gördüğümüz yaşamları bir çırpıda yargılıyoruz. Bembeyaz evlerin ön balkonlarının ayrılmaz parçası olan sallanan koltukların ve salıncakların ahalisine gülümseyerek el sallıyoruz. İzbe benzincilerin pis tuvaletlerini marihuana kokusuna boğan, uluorta tüküren hatta dahasını da yapan, rengarenk giyinmiş kirli siyahlara, gözlerimizi kısarak tepeden bakıyoruz…

Ben, doğanın dayatması ile zorunlu yolculuk yaparken, her gördüğümü kendi ülkemle kıyaslamadan da duramıyorum. Alabama ve Georgia da gördüğüm pek çok pamuk tarlası ile Çukurova’da gördüğüm pamuk tarlalarını da kıyaslıyorum. Bire bir aynı oluşlarına şaşırıyorum. Fark sadece tarlalardaki tarım araçları. Doğudan güneydoğuya mevsimlik taşınan Kürt işçileri ile Afrika’dan Amerika’ya kökten taşınan zenciler de bence aynı. Yaşar Kemal’in deyişi ile sarı sıcak altında pamuğu pamuk yapan eller aynı her coğrafyada aynı.

Pamuğu paraya dönüştüren eller de aynı.
Siyah da aynı, beyaz da aynı.
Zenci düşmanlığı da Kürt düşmanlığı da aynı.
Ayrımcılık falan yok, baksana başkan bile olabiliyorlar, diyenler de aynı.
Sahte sırıtmaların, demokrat rolü yapmaların ardına saklansa da, ırkçılığın özü aynı.
Çünkü siyah beyaz düzeni düzenler aynı.
Geçmiş aynı, bugün de aynı.

İnsanlık bitmeden, ırkçılık kangrenimiz iyileşir mi acaba, ne dersiniz?

3 Ekim 2017

Not : Bana kalırsa, ABD iç savaşında ölen 750 bin askerin yapamadığını, Harper Lee’nin “Bülbülü Öldürmek” romanı yapmış; ırkçılığın ne demek olduğunu dosta düşmana anlatmaya devam ediyor. Okumadınızsa şiddetle öneririm.

Editörün notu 1: Selma kasabasının adının da başına eklendiği, 2014, İngiliz-Amerikan ortak yapımı, Paul Webb'in senaryosundan, Ava DuVernay'ın yönettiği "Selma-Özgürlük Yürüyüşü" adlı filmde ünlü Amerikalı lider Martin Luther King'in öncülüğünde, 1965 yılında gerçekleştirilen ve tarihe geçen üç protesto yürüyüşü anlatılır. Bu yürüyüşler sonucu dönemin A.B.D. Başkanı Johnson siyahlara "Oy Hakkı Kanunu"nu çıkarmıştır. Film 2015'te Oscar'a aday gösterilmiş, ancak sadece "Glory" adlı şarkıyla en iyi müzik ödülünü alabilmiştir.
2: 2013 yılında çekilen ve ünlü Amerikalı aktör Steve Mc Quinn'in yönettiği "12 Yıllık Esaret" adlı filmde kuzeyle güney arasındaki kölelik düzeninin farklılığı anlatılmaktadır. Kuzeyli özgür bir siyah olan Solomon Northup’ın 1853 yılında yazdığı ve kendi hikayesini anlattığı romanından uyarlanan filmde Northup, tanınmış bir keman virtüözüyken kaçırılarak köle yapılması ve geçirdiği kölelik yılları anlatılmaktadır. Film, 2014 yılında En İyi Film dalında Oscar Ödülü kazanırken, Lupita Nyong'o da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarı'nı kazanmıştır.

GERİ