GERİ

Ayakkabı Deyip Geçme

Ömrüm boyunca ayakkabılarla başım dertte oldu. Ben ortalamadan küçük üretilmişim, o nedenle ayakkabı numaram da 35,5. Gençliğimde kadın ayakkabıları 36 numaradan başlar, 38’de biterdi. 35 ve 39 numara çok nadir bulunurdu, başka numara da yoktu. Erkek ayakkabıları da 40 ile başlar 42 de biterdi. Nadiren 39 ve 43 numara olurdu. Yani kadın olsun erkek olsun, o üç numaradan birine ayaklarınızı sığdırmak zorundaydınız. Olmazsa, Beyoğlu’nun kadim ayakkabıcılarına ısmarlama yaptıracaktınız ki o da epeyce tuzluya patlardı. 36 numara ayakkabı bana bol gelirdi. Çok nadiren 35 numara bulabilirdim, o da dar gelirdi. Beğendiğim bir ayakkabının ayağıma uyan numarasını bulmak mucizeydi. Ayağıma göre ayakkabı bulmam onlarca yıl eziyet çektikten sonradır. Yaş aldıkça ayağım deforme olup büyüdü, 36.5 oldu, ayrıca zamanla ülkeye ithal mallar doldu, sonunda numara bulma sorunum kayboldu. Sadece benim değil pek çok kişinin numara sorunu çözüldü. 39 numara ayakkabı bulamadığı için çocuk modelleriyle yetinen erkekler, 40 numara bulamadığı için erkek modellerini giymek zorunda kalan kadınlar, sanırım ithalat başlayınca rahata erdiler. Ben gene eremedim.

Benim ayak topuğumun yüksekliği az. O nedenle uygun numara da olsa, arkası yüksekte kalan ayakkabı vuruyor. Tam aşil tendonumun üzerinden derimi sıkıştırıp yaralıyor. Hemencecik sıyırıp kanatan bu ayakkabı vurmasından da az çekmedim ben. Gün boyu iki ayağım birden kanaya sızlaya gezmek kolay iş değil, acısı içime işledi vallahi. Neyse zamanla o sorun da çözüldü. Ayakkabı aksesuarları da ithal edilmeye başlandı. Topuğumun altına silikon koyarak tabanı yükselttiğimde, ayakkabılar artık arkadan vurmaz oldu. Ayakkabılarımın içindeki silikon tabanlıkları görenler, boyumu uzatmaya çalıştığımı sandılar ama olsun. Ben ayakkabının içinden topuğumu azıcık yükseltip rahata erdim ya... Boyumun kısalığı yüzünden, her zaman zaten topuklu ayakkabı giymekteydim ki o ayrı konu.

Gençliğimde ayakkabıyla başı belada olan bir tek benim sanıyordum. Rahatı benden daha fazla kaçmış olanların varlığını çok sonra öğrendim. Örneğin, bir arkadaşımın ayağının üstünü davul gibi şişmiş halde görüp, doktor refleksiyle ciddi bir sağlık sorunu var sanarak sorgulayınca, bu garip şişmenin ayakkabı yüzünden olduğunu öğrendim. Sevgili arkadaşım, benim hiç topuğum yok ki diye gösterdi. Gerçekten de ayağının geriye doğru küçücük bile olsa bir çıkıntısı yoktu. Bacağı yere dümdüz iniyordu. O nedenle, ayak numarasından daha küçük ayakkabı alıyordu ki yürürken ayağından fırlamasın. Numara küçük olunca, bu kez de ayakları yandan sığmıyordu. Yan yana oturduğumuz toplantıda gördüğüm gibi, uzun süre hareketsiz de kalınca, yanlarından mengeneye sıkıştırılmış gibi olan ayakları ayakkabıdan yukarı doğru balonlaşıyordu. Özel ayakkabı yaptırsana dedim, kendi akıl edemezmiş gibi. Kaç kere, kaç farklı kişiye yaptırdım, bir bilsen, dedi. Sustum mecburen. O arkadaşımın tersine, topuğu geriye doğru kocaman bir çıkıntı yaptığı için, ayak numarasından çok daha büyük ayakkabılar giydiğini gördüğüm bir başka arkadaşım karşısında sustuğum gibi. Onların topuk biçimlerini görünce, ayak biçimlerinin ne kadar can yakıcı bir sorun olabildiğini anlasam da çözümsüzlükten sustum.

Ayak şekil bozukluğunun en sık görüleni bildiğiniz gibi başparmaktadır. Tıp diliyle “hallux valgus” denilen bu durum, baş parmağın ilk boğumundaki kemiğin yandan dışarı doğru pırtlamasıdır ki genellikle kadınlarda, özellikle de şehirli kadınlarda görüldüğü için, suç topuklu ayakkabıya atılır. Oysa suçlu, ayakkabının topuk yüksekliği değil parmak bölümünün darlığıdır. Ben 17-57 yaş aralığında, yani tam kırk sene, her gün, yüksek ökçelerle gezmiş bir kadın olarak, iddia ediyorum ki “bunyon/banyan” da denilen bu sorunun nedeni yüksek ökçeler değil yanlış ayakkabı kalıplarıdır. Topukludan dolayı olsa, en çok bende olurdu.

Hallux valgus, yaşlandıkça pek çok kişide oluşuyor ama bazen çok vahim oluyor. Başparmak kökü iyice dışarı çıkınca parmağın kendisi içe dönüyor. Zamanla artan bu dönüş ile bazen başparmak diğer parmakların üzerinde enlemesine uzanıyor. Bu duruma gelmiş ayağı gel de ayakkabıya sığdır. Ayakkabı, bir kaç numara büyük alınacak, orasına burasına tamponlar yapıp ayaktan fırlamaması sağlanacak, hatta ayakkabı giymemek için evden çıkmamaya çalışılacak. Bu “valgus” derdi de az dert değildir yani.

Konu ayak olunca, evde oturmamayı marifet sayıp, günde en az 6-7 kilometreyi yürümeyi de adet edince, rahat benim neyime. Dedim ya ömrüm boyunca her gün her ayakkabı ile başım derde girdi. Ömrüm ayakkabı aramakla ve ayakkabı satın almakla, deyim yerindeyse ayakkabı turşusu kurmakla geçti. Hiçbir ayakkabıda rahat etmedim. Yıllar önce bir gün, halk sağlığı uzmanı olan bir abimle sohbet ediyorduk. Çünkü bizim ülkenin bir ayak kalıbı araştırması yok, dedi. Bizim insanlarımızın ayak kalıpları hiç incelenmediği için, bizim ayakkabıcılar İtalyan kalıplarıyla ayakkabı yaparlar, artık kimin ayağına uyarsa, diye ekledi. Çok şaşırdım. Demek ki ömrüm boyunca ayakkabı derdi çekmemin nedeni, benim ayağım değilmiş, ülke politikasızlığıymış…

Zaman değişti. Ülkemize bütün dünyanın ayakkabı markaları doluştu. Ben hala her markayı, her modeli deniyordum ki en rahat ettiğim ayakkabıların İtalyan ayakkabıları olduğunu keşfettim. İtalyan stilistlerine zaten meftunum. Düşmanlar bakacak olsa da J ayakkabı dediğin de şık olmalı ama değil mi? Meğerse benim ayağım İtalyan normlarına uygunmuş, diyerek, ünlü İtalyan markaların ucuzluğunu kovalar oldum. Ancak kafam da karışmadı değil. Hani bizim ayakkabıcılar zaten İtalyan kalıbıyla çalışıyordu. Ya bu bilgi yanlıştı ya da işin içinde başka bir iş vardı.

İşin içinde başka bir iş olduğunu, o pahalı markaların satıcıları da anlatmadı nedense. Asıl bilgiye erişmek için Amerika’da yaşamam gerekiyormuş. Öğrendiklerimi anlatma huyum yüzünden bu uzunca girizgahı yaptım. Önce niye 36 gibi bir numara sistemimiz var diye başlayayım.

Vazgeçtim, anlatmayacağım, merak ettinizse otuzlu kırklı numaraların hikmetini siz kendiniz öğrenin. Amerikalılar her konuda farklı bir ölçü sistemi kullanıyorlar. Ayakkabılarda da numaralama şöyle. Bebek numarası O ile başlıyor. 1, 2, 3, 4, diye gidip 13 de çocuk numaraları bitiyor. Sonra yeniden 1 ile başlıyor ki bu 1 numara 13’ün sonrası olduğu için 14 gibi düşünülebilir. 1 ile başlayan yeni numara kabaca 5’e kadar hala çocukluk ve yeni yetmelik dönemine ait numaralara denk geliyor. Bu numaralama 5 den sonra, 6, 7, 8 … genellikle 14 e kadar (bazı firmalarda 18’e kadar) erkek numaraları olarak sürüyor. Yani 1-5 arası hala çocuk numarası ve kız erkek farkı yok. 5-18 arası ise erkek numarası.

Bizde kullanılan sistemi bu numaralara uyarlamaya çalışmak zor. Örneğin 37 numara bir kadın ayakkabısı 6,75 gibi bir şey ediyor; 7 desen büyük 6,5 desen küçük olur. Zaten numaralar büyüdükçe oran da değişiyor. O nedenle eğer ürün Amerikan kökenli ise uluslararası etiketlerdeki Avrupa numaraları da pek doğru çıkmayabiliyor. Numara büyüdükçe dedim de 18 numara bir erkek ayakkabısının eğer olsaydı bizdeki karşılığı sanırım 55-56 numara falan olurdu. Varın büyüklüğünü tahayyül edin.

Kadın numaraları da öncesi çocuk numarası olduğu için 5 den başlıyor ama erkek numarası ile farklı. Örneğin erkekteki 5 numara kadında 7 numaraya denk gibi yani 2 numara farklı gidiyor. Kadın 5 numarası da bizim 35 gibi falan filan. Kadında son numara genellikle 12 ki bizde olsa 44 numara olurdu. Bazı firmaların 14 numarası (47-48 eder) bile var. Büyük numaralar meselesini buradaki insanların büyüklükleri ile bağlantılı düşünmek gerekir. Unutmadan ekleyeyim her numaranın buçukları da var. Anlayacağınız bizdeki gibi sadece 3-5 numaraya sığma zorunluluğu yok. Bücür de olsanız dev de, ayağınız bıdıcık da devasa da olsa, burada satın alabileceğiniz bir ayakkabı var.

Ancak, ayakkabı konusu daha bitmedi. Bu numaralar ayağın boyuyla ilgiliydi ki bir de eni var. Burada ayakkabı numaralarının da eni var. Onlar harf ile ifade ediliyor. A, B, C, D, E diye gidiyor. A dar, C ortalama, E geniş olanı. Aslında ara harfler çok kullanılmıyor, en sık A ve E harfi var. D azıcık geniş, E geniş, 2E ise iki kat fazla geniş demek oluyor. Giysilerde görmeye alıştığımız XXL ya da 3XL gibi bir numaralandırma bu. Ayakkabı azıcık darsa B, çok darsa A, daha da darsa 2A oluyor. Yani dardan da dar var. Demek ki ayağı sopa gibi daracık olana da yelken gibi geniş olana da ayakkabı var. Bu genişlik numaraları, elbette bütün firmalarda yok. Bazılarında dar N, orta M, geniş W diye sadece üç seçenek var. Ayağın eni için üç ayrı seçenek bile gene de insanı şaşırtmaya yetiyor. Madem var, bizde niye yok dedirtiyor…

Üstelik de, numara sistemi farklıysa da, seçenek bolluğu sadece Amerika’da değil, pek çok ülkede var(mış). Ben ilk keşfim olan İtalyan markalarından sonra, son yıllarda bazı İngiliz markalarıyla da rahat etmiştim. Nedeni buymuş. O markalarda da farklı genişlikte modeller olduğu içinmiş.

Ömür boyu ayakkabılar yüzünden çektiğim eziyet, ülkemin ayakkabı üreticileri yüzündenmiş. Kapitalizmin ağababaları işlerini iyi yapıyorlar anlayacağınız. Ayakkabı konusunda epey bilgi biriktirdim. Örneğin, ayakkabıların genişliği, genellikle yan tarafın içine yazılırmış. Daha önce de görmüştüm o harf ve rakamları ama burada ne yazılı, niye yazılı, diye doğrusu hiç ilgilenmemiştim. Spor ayakkabılarında ise bütün bilgiler çoğunlukla dilin içine kaydedilirmiş…

Spor ayakkabı deyince, son yıllarda rahatlığıyla kasıp kavuran “New Balance” markası var ya, üzerinde kocaman N harfi olduğu için bana özel üretim yaptığını sandığım J o ayakkabılarla hemen herkesin rahat etmesinin sırrı neymiş biliyor musunuz? Standart ürünlerinin bile W yani geniş kalıp oluşu imiş. “Yeni denge” diye isim takmasından belli. Uyanık satıcılık böyle bir şeydir işte. Ben tabanı daha geniş kestim deseniz olmaz, yeni denge deyip malı götüreceksiniz.

Madem markalara da bulaştım, devam edeyim. “Tempur” yatakta yatmışlığınız var mı bilmem. Fiyatı yüzünden bizde gündelik yaşama pek ulaşamadıysa da en azından yastığına erişebildiğinizi umarım. Gerçi patent koruması kalktığından beri, başka firmalar da üretebiliyor aynı ürünü. Böylece piyasada ürün yelpazesi genişleyip fiyatları da epeyce düştü ama gene de her eve giremedi. Bence farkı anlamak için hiç değilse bir gece bu yatak ve yastıklarda uyumak şart. Bunların hammaddesi “hafızalı sünger” (memory foam) dedikleri sentetik bir madde. Memory foam muhteşem bir şey. Şimdilerde artık ayakkabıların iç tabanını da bu maddeden yapıyorlar. Malzeme hala pahalı olduğu için kimi firma incecik bir tabaka halinde koysa da, eğer bir ayakkabının tabanında “memory foam” varsa değme keyfine. New Balance markanın pek çok modelinin tabanı da ondan. Ama pek çok başka markada da artık “memory foam” var. Siz de talep edin, her ayakkabı da olsun, o kadar rahat yani.

Florida da herkes şıpıdık terlikle dolaştığından, düşmanlığım bir yana ha bire ayak görüyorum. Burada o kadar çok çirkin ayak var ki anlatamam. Güzel ayak olmadığı gibi güzel ayakkabı da yok. Ayakkabı şık olsa ne olacak, Amerikalının ruhunda şıklık yok. Burada plastik terlikle çorap giyiyorlar. Burada erkekler parmak arası tokyoyla bile çorap giyebiliyor. Burada kadınlar topuklu ayakkabıların içine kısa çorap giyip gezmeye çıkabiliyor. Burada erkekler siyah rugan ayakkabıların içine spor çorap (özellikle beyaz) giyiyor. Burada zevksizlik diz boyu. Arada doğru düzgün giyinmiş birine rastlarsanız bilin ki ya Kanadalı ya da Avrupalı, o kadar yani.

Burada şıklık yok, güzel ayakkabı yok. Ancak “arch support” ayakkabı firmaları var: Ayak kavsi yüksek olana da, düşük olana da ayakkabı yapıyorlar. Böylece taban oyuntunuz çok yüksekse ya da tersine çok düşükse(düztaban) ona göre de ayakkabı alma şansınız var. Burada siz bilmiyorsanız, ayakkabı satıcıları oracıkta ayağınızı ölçüyorlar. Boyunu enini ölçtükleri yetmiyor, gerekliyse arkını da ölçüyorlar. Burada tek işi ayak olan uzmanlar var. Bu podiatristlerin yazdığı reçeteler ellerinde ayakkabıcı da falan markanın filan numarasını arayanlar var.

Amerikalılar şişman hatta çok şişmanlar. Kötü beslenmek ve kötü yaşamaktan o kadar irileşmişler ki bazıları yürüme yetisini bile kaybetmiş. Yürüyebilenlerin bazıları ise yürüyor mu sürükleniyor mu anlamak zor. Zaten arabadan indikleri yok ama birçoğunun parktan binaya erişmeleri bile zor. Bedenlerindeki aşırı yüklenme nedeniyle damar problemleri de çok, diyabet de. O nedenle ayaklarını rahat ettirebilmek önemli. O yüzden ayakkabıda bu kadar çeşit var. O yüzden burada ayak bakımı uzmanlığından başka, diyabet ayakkabısı diye başlı başına bir iş kolu da var.

Demek ki neymiş, benim gibi ayağından çok çekenler, doğru ayakkabılara erişmek için, kapitalizmin çakmasıyla yetinmemeli, bizzat öz vatanına gelmeliymiş. Böylece benim gibiler, kapitalizmin ürettiği insan modellerinin zavallı hallerini gördükçe, kendi beden ve ayak ölçülerine şükretmeyi öğrenirmiş.

Ben bu son üç kış ayında, Florida iklimi sayesinde, bir kez bile ayakkabı giymemişken, hani neredeyse çıplak ayak gezme lüksü içindeyken, gördüğünüz gibi ayakkabı konusunda epey bilgi biriktirmişim. Demek ki ayaklarımın rahata ermesine o kadar sevinmişim.

Hepimizin ayaklarının huzura kavuşması dileğiyle, konuyu burada kesiyorum.

11 Mart 2017

GERİ