GERİ

Ayıp (ya da göstermek istemediklerimiz)

Babam ameliyattan çıkmış deliryuma girmişti. Kendinde değildi, hayaller görüyor, elleri ile anlamadığım hareketler yapıyor, dudaklarında anlaşılmaz hareketler oluşuyordu. Bilinci bulutlanmıştı. Muhtemelen nerede olduğunu anlayamıyordu. Öfkeli ve üzgündü. Saatlerce böyle devam etti. Yatağa bağlamıştık. Israrla yataktan kalkmak istiyordu. Başında bir tek ben olduğum için, kalkarsa tutamayacağımı düşünerek, çözmüyordum. Sonunda dayanamadım, çözdüm. Kalkmasına yardım ettim. Tuvalete yöneldi. Beraberce tuvalete girdik. Klozetin karşısındayken, beni ittirmeye başladı. Tuvaletten çıkmamı istiyordu, çünkü utanıyordu. O sırada, bedensel ve beyinsel açıdan bana muhtaç durumda olması ve hatta benim doktor olmam, durumu değiştirmiyordu. Bilinci bozbulanıkken bile, tuvaletini yaparken yalnız olmak istiyordu çünkü utanıyordu.

Ne çok evlat bu durumu yaşamıştır. Muhtaç duruma gelen ne çok ebeveyn, bu durumda utanmıştır. Ayıp diye bir şey var…

Babam isteğinde haksız mıydı?

Facebook ve benzerlerinde tepe noktaya ulaşan bir şey var; göstermek istediğimiz yüzümüzü gösteriyoruz. Aslında fotoğraf çektirmekten söz etmek istiyorum. Bir kamera karsısında, elimizin hemen düzeltmek için saçımıza gitmesinden, anında yüzümüze iliştiriverdiğimiz gülümseyişten ve ötesinden söz ediyorum. Olduğumuz gibi görünmeye razı değiliz. Güzel görünmek, kayda en iyi halimizle geçmek istiyoruz. Şişmanken, üzgünken, uykudayken, bakımsızken, habersizken, fotoğrafımız çekilsin istemiyoruz. En şık restorandayken, düğündeyken, eğlencedeyken, gezideyken, keyifliyken çekiyor, çektiriyor, anında paylaşıyoruz. Bütün bu onayladığımız fotoğraflar bütünleştirildiğinde öyle bir durum çıkıyor ki ortaya, biz harikayız ve keyfimiz kekaaaaa!

Haksız mıyız?

Bakmayın siz onun şimdiki bakımsız ve düşkün hallerine, ömrü boyunca bakımlı olabildiği zamanlar çok sınırlıydıysa da annem güzel kadındır. Güzel olanların, yaşlılığı da güzel oluyor. Öyle hoş görünüyordu ki bir gün, iznini almadan fotoğrafladım. İki gün sonra düştü ve yüzü gözü dağıldı. Gene fotoğrafladım. Elbette sorsaydım ilkine belki onayı olurdu ama ikincisini kesinlikle onaylamazdı. Sormadım. Anne benim, kime ne?

Haklı mıyım?

Anneme hastaneye gidelim yüz kemiklerinin filmini çektirelim, kırık olabilir dedim. Reddetti. Bu halde insan içine çıkamazmış. Kimse onu öyle görsün istemiyormuş. Sonra ne oldu biliyor musunuz. 4-5 gün sonra babam öldü. Annemin o suratını yüzlerce hatta belki binlerce kişi gördü.

Fotoğraf, olağan halimizi göstermesin istiyoruz. Oysa biz, olağan halimizle sürekli olarak görülüyoruz, bundan haberimiz yok mu? Beğenmediğimiz fotoğraflar face’de paylaşılınca öfkeleniyoruz da yaşamımızın zaten onlarca tanığı yok mu?

Haklı mıyız?

Din bilgim zayıftır. O yüzden hepsi mi yoksa bazı mezhepleri mi bilmem ama sizin de bildiğiniz gibi Hristiyanlar ölülerine makyaj yapıyor, süsleyip püsleyip tabuta yerleştirerek, yakınlarının son kez onları güzel görmesini sağlıyorlar. Yaralanmış, yüzü dağılmış bile olsa, çok ustaca tiyatral makyajlarla ölülerine sağlıklı görünüm oluşturuyorlar. Yaşarken yapılanın aynısını yapıyorlar. Olduğu gibi değil de olmasını istedikleri gibi gösteriyorlar. Müslümanlarsa hiçbir şekilde göstermiyor. Günah deyip yüzünü ve bütün bedenini saklıyorlar. Yaşarken de, ölünce de. Olduğu gibi görünmek, hep ayıp, hem de günah.

20’li yaşlarımdaydım. Hamileydim. Annem kadar sevdiğim tek teyzem ölmüştü. Teyzemin cenazesinde çok ama çok mutsuzdum. Yıkanıyor olduğunu öğrenince görmek istedim. Çok bilmiş birileri izin vermedi. Hamile olduğum için, abdestsiz olduğum için ve daha birçok nedenle teyzeciğim son kez görmeme izin çıkmadı. Dinlemedim. Cebren gördüm. Birkaç kadın, teyzemin üzerine su döküyordu. Teyzem dediğime bakmayın beyaz bir çarşafın üstüne su döküyorlardı. Yıkamak dedikleri buymuş. Zaten neden yıkadıklarını anlamamıştım. Teyzem tertemiz bir kadındı. Yediden temizlenmesine gerek yoktu. Ayrıca az sonra toprağın içine atılacaktı. Neyse dinde zaten mantığın yeri yoktu. Kural buydu. Ancak söyler misiniz bana, çarşaf sulamakla, yıkamak aynı şey midir? Yıkayıcı kadınlar soruma öfkeyle yanıt verdiler. Çarşafı açarlarsa, teyzem utanırmış.

Haklı mıydılar?

0tuz yıl kadar sonra, ikinci büyük acıyı tattım. Babam öldü. Birkaç genç insan gönüllü olarak babamı yıkadı. Niye yaptınız bunu, diye yıkayıcılara sordum. Sevapmış. Çarşaf örtüsünü sordum. Yokmuş; babam yıkanırken çıplakmış. Din kuralları zamanla değiş miydi? Ayrıca babam bilincini kaybetmişken, benden utanıyordu ama delikanlılar onu çıplak görmekten niye utanmıyordu.

Sizce babam çıplak yıkanırken utanmış mıydı?

Öyleyse teyzemin utangaçlığına ne demeli?

Yoksa sorun, gene cinsiyet ayrımcılığı mıydı?

Hani din doğmalardan oluşuyordu, yoksa herkes kafasına göre günah/ayıp kuralı mı koyuyordu?

Babamın yüzünü açtım. Fotoğrafladım. Yapma günahtır, dediler. Duraksamadım. Günahsa benim, baba da benim babam size ne, dedim. Gene de engellendim. Gene de cebren yaptım. Kendi bildiğim biçimde, çiçeklerle süsleyerek, ölü babamı fotoğrafladım. Ben çiçekleri severim, babam da severdi. Babam güzel olan her şeyi severdi. Babam dinden anlamazdı. Ayıbı ise iyi bilirdi. Ayıp deselerdi, belki de düşünürdüm…

Babamın yüzündeki ifadeyi gördünüz mü?

Babam güç ama mutlu bir hayat yaşadı, ölümü ise mutsuz.

Ölüm fotoğrafı, mutsuzluğun fotoğrafıdır.

Fotoğraf dediğin anı gösterir. Sadece mutlu anları göstermek, ya da fotoğraf çekilirken mutluymuş gibi yapmak, yaşamın yazılar ve turalardan oluştuğunu inkâr etmek, size doğru mu görünüyor?

Yaşam sahtekârlık sanatı ama ölüler kameraya poz kesemiyor.

19 Nisan 2015

GERİ