GERİ

Ben Oyun Oynamam

Ben hiç oyun oynamam. Çocuklukta oynanan oyunları kastederek konuşmuyorum. O dönem öylesine gerilerde kaldı ki ne söylesem yalan olur.

Kağıt falan gibi oyunları da kast etmiyorum. Gerçi onları da oynamam. Kız kardeşim tavlaya bayılır. Arkadaşlar bir araya gelince okey tak tak'larına başlanır. Bazıları haftanın bir günü mutlaka bilardoya gitmelidir. Cuma akşamı dışarı çıkmalarında bowlinge takılınır. Bunları küçümseyenler briç partilerinde saatler tüketir. Daha da akıllılar satranç oynarlar.  Mahalle kahvesinin müdavimlerini, kocalardan gizli uzun ev partilerini falan konu dışı bırakıyorum. Ben kendimden söz ediyorum; Ben hiçbir şey oynayamam. Ben hiçbir şey oynamam, çiftetelliden gayri.

Ama kast ettiğim oyunlar bunlar değildi. Hani eğlencelik şeyler vardır ya, biri diğerine, bak sana bir şey soracağım bakalım bilebilecek misin, diye başlar ya. Şaşırtmacalı sorular, bulmacalar, bilmeceler sorulur ya. İlk kez duyan bilemez. Aslında kendisi de bilememiş olan şimdi arkadaşının bilememesinden haz duyar ya, işte onun gibi şeyleri kast ediyorum. Ben bunlardan hiç hoşlanmam. O yüzden de oynamam.

Kızıveririm ısrar eden olursa. Kızmamın, sinirlenmemin nedeni başarısızlığımdır. Bir türlü bilemem ben böyle şeylerin cevabını, üretemem çözüm yollarını. Bunu başkaları görecek, anlayacak, diye de baştan reddederim bu tür oyunları oynamayı.

Düşünsenize, yeterince zeki olmadığım ortaya çıkarsa ne olacak?

Oynamam vallahi.

Bana sakın bulmaca, bilmece falan sormayın, fena olurum ha.

Derken, dün bir ilaç firması bir armağan oyun bıraktı masama, olağan ilaç hatırlatma ziyaretleri sırasında. Dün gece Janbek'le buluşma gecemizdi, oyunu da beraberimde götürdüm. Tahta bir kutunun içinden değişik uzunluklarda renkli tahta çubuklar çıktı. Oyunun tek bir kuralı vardı. Çubukları tekrar kutuya yerleştirecektiniz.

Ne kolay değil mi?Ama sığmıyordu çubuklar kutunun içine. Az önce kendi boşalttığımız kutuya geri girmiyorlardı. Nasıl düzenlenirse düzenlensin en sonunda bir parça artıyordu. Bu oyun giderek birden kabusa dönüştü Janbek için, halledemeyince.

Kutu kapağının içindeki notu fark etmiş, fırladı yanıma geldi, bu Komtan oyununun çözümü internette varmış. Çabuk bilgisayarı aç, bakalım, diye diretmeye başladı.

Çok şaşırdım.

Oyun kutusunun üzerinde kocaman "Comtan" yazılıydı. Bu reklamı yapılan ilacın adıydı. Neden bunu k harfi ile okuyordu ki Janbek.

Sordum. İngilizce'de C ler K okunur, dedi. Bu yanıt ile yetinemedim. Ama burada yazanın İngilizce bir sözcük olduğunu nereden bildin ki, diye sorunca, ufff yahu, suratı ile cevap verdi; Türkçe'de Comtan diye bir kelime var mı teyze!

Ne denir ki şimdi?

Oysa Janbek'e giderken bindiğim taksinin şoförü, ambulansa yol vermeyen araç sürücülerine küfredip, aslında indirip bir güzel pataklanmaları gerektiği konusunda bana ajitasyon çekerken, ben de onun testesteron düzeyinin acaba ne kadar yüksek olduğunu, günde kaç kere kavga ettiğini, kaç kere şiddet yüzünden başının belaya girmiş olabileceğini, falan düşünürken, laf arasında ambulans şirketinin adını da anmıştı. "Med-line" adını "line" diye duyunca önce şaşırmış, sonrada çok doğal, adam İngilizce bilmediğine göre "layn"  demesini beklemem ne kadar abes, diye kendi kendimi kınamıştım. Gecekondu mahallesindeki hastanelere Hospital, sağlık yayını yapan TV şirketlerine Medical Chanel, ambulansına Med Line diyenleri bir kez daha içimden mahkum etmiştim.

Ama çok şükür, oğlumuz İngilizce bilmiyorsa bile İngilizce okuyabiliyordu. Daha Türkçe okumayı yeni sökmüş olduğu halde. Emperyalizmin gücü desem, itiraz edenler çıkacak, ben zaten öyle kelimeleri ağzıma bile almam. Kim diyor bunları bilmem.

Nerden nereye. Gene konuyu dağıttım.

Hani ben Janbek'le oyun oynuyordum. Oyun kutusunun iç kapağında çözüm için internet adresi verilmişti. Cingöz Janbek yazıyı fark etmiş, yazılı olanın bir internet adresi olduğunu anlamış, bana çözüme bakmak için baskı yapmaya başlamış, sonuç alamayınca internet şifresini öğrenmek için babasının cep telefonunu aramış, iş yerinden gereksiz yere rahatsız ettiği için görüşmesi benim tarafımdan zorla kesilmişti.

Şimdi o hiddetle, ben merakla, çözmeye çalışıyorduk oyunu.

Fark ettim ki, bu da bir şaşırtmacaya dayanıyordu bilmeceler bulmacalar gibi. Biz uzun çubukları uygun şekilde uç ucuna getirmeye çalışıyorduk. Kutuya üçer sıradan iki kat halinde 6 sıra çubuk yerleşebiliyordu. Ama şeritlerin toplam uzunluğu, kutunun uzunluğunun altı katından fazlaydı. O nedenle bir çubuk artıyordu. Bu noktada birazcık matematik bilgisi gerekiyordu. 

Çubukların hepsini boylamasına yerleştirmek yerine, bazılarını enlemesine yerleştirince, sığıyordu.

Hangilerini hangi sıraya koyacağın ise azıcık mekansal yerleştirme yeteneği gerektiriyordu. İşin aslı şuydu ki, kutu uzun, dikdörtgen çubuklar da ince uzun olunca, onları boylamasına yerleştirmeye çalışan aklın bu davranışı, olağandı. Oysa yaşam gibi hiçbir şey tek düze değildi, çoğu uzunlamasına yerleşirken bazıları enlemesine yerleşmişlerdi.

Dar açılı düşünmeyince çözüme ulaşılıyordu.

Çözüm bulununca, ne kadar da basitti. Tıpkı yaşam gibi.

Çözümü bulamayınca, ne kadar da zordu. Tıpkı yaşam gibi.

Bilgisizsen ve daha da önemlisi bakış açın darsa, ne kadar zorlaşıyordu her şey. Tıpkı yaşam gibi.

Hani ben oyun oynamam, diyordum.

Neden oynamazmışım; Dar görüşlülüğümden.

Esneme yeteneğimin azlığından. Bakış açımın kıtlığından.

Bunlarla yüzleşmekten korktuğumdan.

Artık cesurum.

Janbek'in oyununu çözdüm diye değil. Janbek'in oyununu çözmek için uğraştım diye cesurum ben. Eskiden olsa denemezdim ki.

Şimdi ne değişti derseniz, siz isterseniz kırk yaşını geçtin, yaşlananlar çocuklaşırmış, deyin, ben tecrübelendim, diyeyim, siz isterseniz, zamanla herkes değişir, deyin, ben boşuna geçen zaman hiçbir şeyi değiştirmez, son yıllarda okuduğum onca kitabın imbiğinden süzülenler genişletti bakış açımı, diyeyim, her ne hal oldu ise, oldu işte.

Ben değiştim.

Ben oyun oynamayı seviyorum artık. Bilmecelere, bulmacalara, kandırmacalara, şaşırtmacalara bayılıyorum. Çözemeyeceğim de salaklığım anlaşılacak diye korkup, geri tepmiyorum.

Ne kadar da salakmışım.

Hadi bana bir oyun bulun, oynayalım.

Hem eğlenelim, hem öğrenelim.

Eğlenelim.

Öğrenelim.

Eğlenelim.

Öğrenelim.

E-bi de başkalarına öğretebilirsek...

Yaşam başka nedir ki.

26.12.03

GERİ