GERİ

        Bunu da Ben Keşfettim

Gezmeyi çok severim ya. Bunu da dağ bayır gezerken keşfettim;

"Dağlar suyunu hep bir yüzüne akıtıyor."

Önceleri tek tük rastlantısaldı gözlemlerim, sonra genelleştirdim. İster Karadeniz ister Toros, ister Kaz dağları ister Erciyes, ister alpinik ister tepecik, ister sıradağ isterse yapa yalnız dursun, fark etmiyor dağların kuralı. Sularını hep bir yüzüne akıtıyor. Bir yüzü pınar pınar, yeşil yeşil, diğer yüzü kuru çorak. Denize bakan yüzse de gülen bazen, hep öyle değil ancak. Deniz tek neden değil. Hatta hiç neden değil.

Nedenini bilmezdim ama öyle bellemiştim gezip gördükçe. Sulak sulak kıyılarda gidiverirken, yol dağın ardına dönecekse doldururdum mutlaka mataramı. Ortalık kıtlık kıransa, umudum hep dağın öte yüzünde olurdu bu nedenle.

Derdim ki ; Her dağın bir yüzü var, ağlasa da gülse de, şırıl şırıl. Her dağın bir de ensesi var, ne gözyaşı ne burun ne ağız. Kupkuru yapa yalnız.

Durum böyleydi de, niye öyleydi keşfedememiştim.

Meğerse millet keşfedeli asırlar olmuş.

Efendim işin aslı şöyleymiş;

Dünyada rüzgarların temel esinti yönü bölgelere göre belirliymiş. Dağların, rüzgarın geldiği yöne bakan yamaçları genellikle daha yağışlı olur, rüzgarın gittiği yöndeki yamaçlarına "yağmur gölgesi" denilir, daha kuraklık olurmuş. Rüzgarın altında çöken hava ısınır, fön etkisi yapar, çöl etkisi yaratırmış.

Rüzgar çoğu zaman denizden gelir ya benim gözlediğim deniz etkisinin bir nedeni buymuş. İstisnalarının çokluğunun nedeni de buymuş.

Anladım ki artık, dağları iki yüzlü yapan rüzgarmış.
Rüzgarı yapan neymiş?
Size söylemeyeceğim.
Her şeyi ben mi keşfedeceğim canım kardeşim.
Sizi bu keşif zevkinden mahrum etmeyeyim.

19 Kasım 2002

GERİ