GERİ

        En sonunda bulutlara aşkımı ilan ettim

haklısın oscar wilde
kötü yaşamak kolay
iyi ölmek daha da kolay
sıkıysa iyi yaşa
ve ecinli ecelle
baş etmesini becer

Uçağımız tamı tamına bulutların üzerinde. İstanbul’a dönüş yöneltisinde, sürtünerek süzülüyor o güzelim dantelalı tüllere. O gelin tülleri ki heveslendirerek örtüyor, gizlemeden.

Cama burnumu dayamış, gözlerimi en geniş yelpazesinde açmışım. İçimi coşkuyla dolduruyor bulutların hiç hareketsiz değişken ve uçuşkanlığı. Ne kadar hafifler ve ne kadar narinler. Kim yarışabilir onların naifliğiyle.

Neden şimdiye kadar adıyla anmamışım ki tutkumu. Bugüne imiş kısmet. Şimdi ilan ettim işte: Aşığım bulutlara.

Sonradan tutulmadım, kendimi bildim bileli karasevdalısıyım ben bulutların. Çocuk günlerimde, sırt üstü hayallendiğimde, odamın tavanına bulut resimleri çizerdim imgelemimde. Eğer kocaman bir evim olursa, yani çok param, en ünlü ressama yatak odamın kubbesine bulutlar çizdirdiğimi hayal ederdim. Gözümü her açtığımda önce bulutlara selam verecektim böylece. Olanaklarım yetersiz olursa da ne gam, minik tavanıma kendi kendime de bulut boyayabilirdim elbette.

Bulut hayallarimi asıl büyüten küçük kardeşim, Sevimim oldu benim. Ben, herkes gibi yere bakıp yürürken, ondan öğrendim kafamı bir karış yukarı dikip gezinmeyi. Bulutları benzetip benzetip göz bebeklerimle, her bir renk ama çoğunluğu mavi-beyaz, filmler çekmeyi.

Gezindikçe yeryüzünde yıldan yıla, ulaşılmaz olduğundan mutlaka, azalmadı arttı bu kara sevda. Uçak yolculukları başlayınca yaşantımda, bir gün bir de baktım ki ben yukarıda bulutlar aşağıda. Ne kayiflendim, nasıl dört köşelendim bilseniz, kendimi o pamuk topakların üzerinde bulunca. Çok uçtum, çok değişik yerlere uçtum, bulutlarla arkadaşlığım sırasında. Bulut deyip geçtiğimizin ne çok çeşidi olduğunu bilememişim ki geçmişte. Şimdilerde, her yolculuğumda, bir başka bulutla tanışıyorum desem, abartmış olmam azaltmış olurum. Çünkü her dağın-ovanın-kentin bulutu başka, her günün-saatin-anın bulutu daha başka.

İster ben aşağıda kalayım ister yukarısında, hep uzağında ve dışındayım ya, onun için adı karasevda. İşte bu yolculukta, uçağım tamı tamına değerek geçiyor bulutlara. Üstünden değil, altından değil, içinden bile değil, kıyıcığından geçiyor hem de hiç yolundan sapmadan. İşte bu çok yeni bir deneyim. Ama ne edersem edeyim, ben bu bulutlara değemeyeceğim. Yüzümü yanaştırdığımda burnuma cam çarpıyor zira. Aradaki engellerin kalkacağı falan yok, cama yapışıp canımı daha çok acıtmanın da alemi yok. Bunu iyi bellemeliyim. Camın soğukluğunu ne diye çekmekteyim?

Bulutlara asla erişilemeyeceğini düşünmekle ne kadar yanıldığımı anlayıverdim birden bire. Bulutlarla iç içe anlarımı anımsayıverdim. Dağların doruklarındayken kimi zaman, bulutlarla eş, hem-zemin oluverdiğim eşsiz anları belleğimde gerilere itmişim. Bulutların beni çepeçevre sarmaladığı, değdiği her yerde ıslak tomurcuklar yarattığını unutmamışsam, bilmezden mi gelmişim? Bizimle eş düzeye geldiğinde adı değişerek sis oluyorsa da, aslen aslı aynıdır.

Kafamda şimdi her şey öyle berrak ki: Bulutlara erişmek istiyorsan, öncelikle sen yükseleceksin. Beklemekle, aşağı kalmakla, uzaktan bakmakla olmuyor. Ancak ölçüyü iyi belirlemelisin. Gereğinden çok yükselirsen bu kez de o aşağıda kalıyor, vuslat gene ne mümkün. Aynı düzeyde rastlaşınca da iş bitmiyor. Arada tenekeler camlar falan yani yabancı maddeler olmayacak, yani öyle uçakla arabayla falan içinden kayıp geçivermek yok. Tam olarak bulutların içinde yürüyeceksin. Ağır ağır ve ıslandığına aldırmadan.

Karadenizin nice yaylasında yaşadım ben bunu ve bugün kararladım ki; daha pek çok başka yerde ve daha pek çok kere sarmaş dolaş olacağım bulutlarla. Ulaşamadığım zamanlarda da, ister aşağıdan ister yukarıdan, uzaktan yada yakından, izliyor olacağım güzelliklerini.

Çeşit çeşit bol bulutlar dileğim, olsun her isteyenin.

Not: Gezgine not yazmadım bu yazının sonunda niye acaba?

29 Nisan 2007

GERİ