GERİ

Hayatımızda çiçekler olmasa olur muydu?

Yazdıklarımdan bazılarını siteme koyuyorum ama ses seda gelmezse niye yayınlıyor olduğumu düşünmeden edemiyorum.
İnsan sesi yankılansın istiyor. Olumlu ya da olumsuz, bir tepki almak varoluşun kanıtı. İnsana iyi geliyor.

Çiçeksiz bir hayat hatadır adlı yazım tepkiler aldı:

"Sokakta tanımadığın kadınları durdurup çiçek vermek şu sırada modaymış ve 'serbest-özgür cinselliğe çağrıda bulunmak' anlamına geliyormuş, bir adı da var bu işin ama şimdi anımsamıyorum, bulursam yazarım."

Bu modayı bilmiyordum. Çiçek ve cinsellik pek ala da yan yana yakışır ama benim bu yazımla yan yana gelmesini hiç istemezdim.

Yazıyı okuduysanız bileceksiniz, anneler gününde kızımın yolladığı çiçekler ve dostlarım söz konusuydu. Yukarıdaki yorumu anımsatan da sokakta bana sunulan çiçekti ve anneler günü için diyerek verilmişti.

Sanki çiçekler haksızlığa uğramış, aşağılanmış gibi hissettim. Kendim ya da konuya bulaşan diğer insanlardan söz ettiğim ya da cinselliği aşağıladığım sanılmasın.

Anneler günü için diyen biri hakkında “Oidipus kompleksine kadar uzanmayacaksanız, zaten cinsellik yorumu yapamayacaksınız demektir. (Oralara kadar dalıyorsanız da zaten benim gözümde Freud dedem kadar rahmetlisiniz)

Çiçeğin aşağılanması deyince de bir film anımsadım. Bir kiralık katilin hayatı anlatılıyordu. Attığını vuranve tetikçilikten başka bir şey bilmeyen, yaşamında bunun dışında bir boyut olmayan bir kişilik gösteriliyordu bu filmde. Ailesi, arkadaşı, dostu yanı sevgisi olmayan bir adam. Kaygısı endişesi, korkusu olmayan yani geçmişi ve geleceği olmayan bir adam. Tanımlanan kişiyi vurmak için en yakın otele gidip yerleşen, işini bitirdikten sonra yeni emir doğrultusunda başka bir otele taşınan, okuma yazma bile bilmeyen bir adam. Silahları dışında hiçbir şeyi, hiçbir eşyası yani bavulu bile olmayan bir adam.

Ama çiçeği vardı. Elinde bir saksı çiçekle yolculuk ediyor, bir gece kalacağı otelin odasına girer girmez önce camı açıp önüne saksıdaki çiçeğini yerleştiriyordu. Sabah uyanır uyanmaz silahını temizlemeden önce çiçeğinin yapraklarını temizliyordu. Nereye gidiyor olursa olsun saksısı kucağındaydı. Yönetmen ne demek istemişti bilmem. Bu çiçek beni vurdu. “Katilin çiçeği” çiçeğe hakaret değil miydi?

Film akarken adam değişti. Yaşamına bir kız çocuğu girdi. Kızın sorunları ile birlikte adam dönüştü. Önceleri direndiyse de sonra kızı sevdi. Tipik Amerikan vurdu kırdısı sonunda öldüğünde, kız onun çiçeğini saksıdan çıkarıp bir araziye ekti. Köklenebilsin diye.

Vazodaki çiçek, ölü çiçektir diye yorumlandı benim yazımın yankısında. Saksıdaki çiçek, köklerinden koparılmıştır diye yorumladı yönetmen bu filmde.

Kök salmak hep olumlu çağrışımlar yapar insanda. Kök salmak kalıcılığı çağrıştırdığından bu olumlama. Kalıcılık tamam da nereye kadar acaba? Cinsellik (üreme )olmasa, kalmak ne zamana kadar?

Anneler kutsal ya, neden acaba? Bizi besledi büyüttü falan filanın ardında aslolan hayatın devamını sağladığı gerçeği değil mi? Kutsal anne ile cinsellik kavramının yan yana yakışmayışının nedeni ne ola ki?

“Kök”ler” kalıcı/kalıcılık için de, geçici “çiçek”ler ne peki?
Bitkinin üreme organı, soy devamının aracı/aracısı, gerçek kalıcılığın aslı değiller mi?
Kadın (anne/sevgili) ve çiçek (toprakta/vazoda) sevgisinin hatta tapınmasının ardı arkasını değerlendirmeyi size devrediyor, 10 sene kadar önce karaladıklarım eşliğinde huzurunuzdan çekiliyorum:

 

BAHAR
Bahardı
Bir kızın adı
İmzası çiçekti
Bahar
Çiçek çiçekti
Gülünce
Gözlerinde nilüferlerin ışıltısı

Bahar
çiçek çizerdi her yere
Bahar gidince
aklıma düştü

Özledim Baharı
Çiçeklerini
Sevgi dolu yüreğini
Bahar çiçekleri gibi
Solmaya başladığını
Gördüm de
İçime düştü derdi

Neden
Ömürsüz olur çiçekler
Ne isterler de
Bulup verememeyiz bir türlü
Etrafımızda ışıldarlarken
Birden
Büküp boyunlarını
Çeker giderler bahar çiçekleri
Çiçekleriyle Bahar,
çekip gider.

18 Mayıs 2001   


24 Mayıs 2013

GERİ