GERİ

Gerçek Masallar-II

Tütün bitkisi, kenevir kadar değilse de çok eskiden beri bilinir. Ancak ABD’nin keşfinin (yani işgalinin) sonrasında insanoğluna musallat olduğuna inanılır. (Ateşli silahlarla soykırıma uğratılan Amerikan yerlilerinin öç almak için beyaz adama verdikleri lanet hediyesi olduğuna ait hikâyeyi duymuşsunuzdur. İnsanın tütün meftunluğu ne zaman, nerede ve nasıl başlamış olursa olsun, tütün ticaretinin (ve de reklamın) devreye girmesi rotayı belirlemiştir. Bu uzun ve çoook karlı yolculuğunun önemsediğim bir ayrıntısını paylaşalım isterim.

Avrupa’da Simon Tissot Dupon adında biri 1872’de bir taşıma şirketi kuruyor. Aynı yıl bu parlak zekâlı işadamı, patronlara deri evrak çantası yapıp satmaya başlıyor. Kapitalizmin palazlanmaya başladığı, alışverişin kâğıda döküldüğü, dolayısıyla bu kâğıtları taşımak için çanta gerektiği dönemde evrak çantası yapıp satmak, üstelik bunları şık ve de pahalı yapmak, o günkü trendlere çok uygun olmalı ki bu akıllı adamın kurduğu şirket hızla büyüyor. 1884’de özel kişilere özel ürünler sağlayan devasa bir firma oluyor. 1919’da çocukları Lucien ve Andre işi devralıyor. 1924’de Paris’ten Savoy’a taşınıyorlar. 1929’da Lucien Tissot Dupont, Louis Cartier tarafından New York’a davet ediliyor. Bu noktadan itibaren yolu bizim konumuzla çakışıyor. Çünkü erkek aksesuar modasının bu Avrupalı devi, yani evlat Tissot, ABD mantığını ve Wall Street’i öğreniyor. Yepyeni bir alana adım atıyor:
“Philip Morris İnternational” şirketini kuruyor.

1930’lar: ABD’de pamuk kenevir savaşları ve mariuhana yasağı dönemi. Philip Morris şirketi kurulmadan önce de ABD ve bütün dünyada tütün de içiliyor, mariuhana da. Ancak bu şirketin kurulması hedeflendiğinde ticaretin rotası farklı doğrultuda belirleniyor ve parlamentodan mariuhana yasası (yasağı) geçiyor. Piyasa rakipsiz olarak tütüne kalıyor.

Bu ticari planlar/başarılar elbette tek kişiye/tek şirkete indirgenmemeli. Örneğin James Buchanan Duke tütün satma yarışını sigara endüstrisi savaşına dönüştüren bir kişi. Kendisi 1879’da henüz çok da gelişkin olmayan tütün piyasasının hâkimi olan “Bull Durham” markasına savaş açıyor. Sigara sektörü kimin eline geçecek kapışması sürerken, 2 yıl sonra (1881) de bir başka James (Bonsack), sigara sarma makinasını keşfediyor. Becerikli bir kişinin 1 saatte sardığını, bu makine 1 dakikada sarıyor. Bu makinanın keşfi tütün pazarı savaşının yönünü de belirliyor. Duke, 1884’de “Bonsack Machine Company”i satın alıyor. Bu sayede sattığı sigaranın fiyatını yarı yarıya azaltıyor. Ucuzlayınca sigarasının satışları patlıyor. Bu ABD’li akıllı adam, yani Duke, 1889’da reklama 800.000 $ harcıyor. Aynı tarihte net karı 400.000 $’dan daha az. Ticaretin reklam demek olduğunu iyi bilen bu adam 1890’da “American Tobacco Company” konsorsiyumunun asıl üyesi oluyor. Tütün pazarının asıl kurucularından olarak andığımız Avrupalı Dupont, Cartier defilesi için ABD çıkartması yaptığında ABD tütün pazarı olgunlaşmış, meyvelerim toplansın diye hazır bekliyor. Fırsatları görebilenler, güncel jargonla söyleyelim, vizyon sahipleri durumu kavrıyorlar. İnsanoğlunun zevk hammaddesi olan esrar ve tütünün ticaretini bir güzel yönetiyorlar...

Onların ticareti, neyi nasıl yönettikleri bizi ilgilendirmez. “Zengininin malı züğürdün çenesini yorarmış” diye düşüneniniz varsa çok yanılıyor. Çünkü ticaretin ayrılmazı dediğimiz reklam sayesinde yönettikleri bizzat bizim beynimiz. O gün bu gündür, beynimizin içini kendi istedikleri verilerle dolduruyorlar, neyden nasıl haz/keyif alacağımızı bizzat belirliyorlar. Bunu açıkça ve de gizli reklamlarla yapıyorlar. Başlangıçtaki güçlü ama “yalnız” kovboy figürünün zamanla Formula yarışlarının güçlü ama “ekip” ruhuna dönüşmesini falan da kast ediyorum ama asıl ve daha önemlisi, gizli reklamları anımsatmaya çalışıyorum. Ücra dağ köylerinde doğan bir bebeğin bile sigara tüttürerek erkek olacağını sanmasını, büyüdüğünü kanıtlamak için okul tuvaletlerinin iğrenç ortamında tütüne dadanan yeni yetmeleri, sokakta tütmeyi erkeklerle eşit haklar eldesi sanan kadınları, falan filan anlatmaya çalışıyorum. Her bir bireyin tek tek ve her bir beynin “evrensel” ölçekte kandırılmasından söz ediyorum. Ben o kandırılmışlardan biri değilim diyorsanız, bu konuda biraz daha düşünün isterim:

Dünyanın erişkin nüfusunun neredeyse yarısı tütün bağımlısı.
Aynı mekanizmalarla ve aynı biçimde bağımlılık yaratan “esrar” yasadışı iken “tütün” nedense yasal. Evet, en az esrar kadar zararlı olan, aslında ondan daha çok zararlı olan tütün yüzyıllardır yasal. Bakmayın siz şimdiki yasaklamalara. “Kanser tedavi maliyeti” ile “tütün kazancı” çatışmasının zengin ülke versiyonu olan bu göstermelik yasaklamalara. Giderek daha da etkinleşen reklamlarla yoksul insan yavrularının tütüne başlama yaşını çoktan daha da aşağılara çekerek toplam içici sayısını hala tam hedefinden vuruyorlar)
Dünyada 2 milyardan çok insan tütün kullanıyor.
Boş verin zararını, her gün evet her gün, milyarlarca insan bu “akıllı” tacirlere para gönderiyor, zevkle. İtiraz etmeden, güle oynaya, koşa koşa gidip günlük ödemelerini yapıyorlar. “Milyarlarca insan” ve “her gün” laflarına özel vurgu isterim. Tütün ticaretinin kazancını varın siz hesaplayın.
Üstelik tütün bağımlısı olanlar gene güncel jargonla söyleyeyim “yüzde elli”, dünyanın yoksul kesimi. Bu insanlar her gün, olmayan paralarının en büyük kısmını gönüllü olarak bu adamlara postalıyor. Orta sınıf da zenginler de işin dışında değiller elbette.

Bu nasıl bir masaldır, bu nasıl bir masal anlatımıdır ki bu kadar büyük bir başarıya ulaşıyor. Yoksul/zengin, cahil/profesör, salak/deha, kadın/erkek her bir türden insan bu adamların değirmenine su taşıyor: Reklam (beyin yıkama) küçümsenecek konulardan biri değildir.

Reklam=ticaret=para (=iktidar=yasa) görüldüğü üzere, işte bu kadar güçlüdür. Zevk/keyif dediğimiz “beyin etkinliği” nasıl oluşuyor, nasıl değişiyor, tarihe öylesine bir göz atınca bile böylesine net olarak görülebiliyor. Olmazdıysa günümüze şöylece bir kuşbakışı bakalım: Bahçenizde/saksınızda kenevir yetiştirip kendi kendinizleyken sarar içerseniz, kendi keyfim sana ne diyemez, hemen hapsi boylarsınız ama bir ilkokulun bahçesinde bütün o bakmalara kıyamadığınız yavruların gözü önünde, bütün ebeveynler bir arada sigara içerseniz, bırakın suçlanmayı, ayıplanmazsınız...

Zevk/keyif dediğimiz beyin etkinliği nasıl yönlendiriliyor, nasıl yönetiliyor iyi anlarsak, ipleri nasıl ele geçirebiliriz, kendi beynimizi kendimiz nasıl yönetebiliriz, diye de sorabiliriz.

Sorarsak, cevabını bulabiliriz.

Zevk/keyif deyip savunduğumuzun, tümüyle bir ticari oyun (para) olduğunu anladığımız an, ipleri ele geçirdiğimiz andır.

Beynimizin şerefine....

6 Mayıs 2014

GERİ