GERİ

        Hayvan severlik nerede biter,
     işkencecilik nerede başlar?

Karemel sarısı minicik bir köpeciği kim sevmez bilmem ama hiç kimse benim kızım gibi sevemez, sanırım. Hamağa uzanmış kucağında debelenen miniği, okşayışları ile sakinleştirmeye çalışıyor. En sonunda en uygun pozisyonu bulan bıdık şey, kızımın göbeği üzerinde uyuyakalınca, onu uyandırmamak için hamakta sabahlamaya karar veriyor.

Kızım için kesinlikle tersini düşünüyor olsam da, ev hayvanı düşkünlerinin, insan ilişkilerinin vericiliğinden kaçınma gayretkeşi olduklarını, bu nedenle dostluklarını bedelsiz sunan hayvanlara yöneldiklerini düşünen biriyim. İnsanın, insan tenine dokunma gereksinimini, hayvan tüylerini okşamaya dönüştürerek yatıştırmaya çalıştırdıklarını sandığımdan, hemcinslerimin bu tutkusunu küçümserim. Anladığınız üzere ben köpek falan sevmem.

Ev köpeği kavramını da kurgusal bir hata kabul ediyorum.

Bu minik sevimli şeyin benim evimde olması ise köpek delisi kızımın değil yeğenimin marifeti. Bana ve annesine yaptığı baskı sonuçsuz kalınca dayısını kandırmış ve bu köpeği aldırmış. Annesi eve sokmam deyince ortada kalan zavallı, döne dolaşa, alınalı daha 24 saat bile dolmadan benim gibi birinin evine kadar düşmüş durumda.

Ben, evin içinde köpek istemem, o ise bahçede kalamayacak kadar savunmasız, kızım, bahçede onunla uyuyacak kadar çaresiz ve çok mutlu. Elinden gelse ağzının içine sokacak, öylece koyun koyuna uyumaktalar.

Kızımın üzeri kepek kepek bir şeylerle dopdolu. Bu döküntülerin ne olduğu sonradan anlaşıldı. Ertesi günü, ne yapsak da bu şirineden kurtulsak derken, kendini bir o yana bir bu yana devirip yerinden kalkamayacak kadar halsizleşince, götürüldüğü veteriner tanıyı koydu. Adı gençlik hastalığı imiş(!) Ergen köpeklerle uzun süre yan yana kalan bebek köpeklerde görülen bir virus hastalığı imiş. Tedavi edilmezse öldürür, tedavi edilebilirse belki kurtulurmuş. Tedavi denilen de, kliniğe yatırılmasını, serumla beslenmesini ve çok pahalı olan bazı iğnelerin yapılmasını gerektirirmiş. Veteriner, masrafa ve uğraşmaya değmeyeceği için, köpeğin alındığı yere iade edilmesini önermiş. Durumdan haberdar edilen satıcının aracısı, hemen geri alıp yenisini göndereyim, demiş.

Anlayacağınız karar; infaz. Bizim bir gecelik konuğumuz ölüme mahkum.

Aldı mı ailecek bizi bir dert. Evde bir köpekle beraber yaşamaktan hiç mi hiç hoşlanmamak başka bir şey, ölüme göndermek başka bir şey. Ben sevgimi bir ev hayvanı yerine bir sokak çocuğuna yöneltmeyi yeğlerim demek başka bir şey, adı para olan bir şeyle (benim bütçemi çok sarsacak miktarda da olsa) kurtulabilecek bir canlıyı göz göre göre ölüme teslim etmek başka bir şey.

Bencileyin köpeksevmezgillerden bile olsanız, kabul etmelisiniz ki bu minicik şeyin aniden yaşamımıza getirdiği dert çok büyük.

Bu derdin aslında nereden kaynaklandığı bazılarınca malumdur da benim için yeni bir sorun tanımı oluşturdu. Sorunun adı; ev hayvanı kaçakçılığı.

Şimdi, bizi kategorize ediyorsun diyenlere kulağım kapalı, ev hayvanı sevengillere soruyorum: Siz ya da çocuğunuzun onların herhangi birinden çok hoşlanıyor olması, onları evinize-koynunuza sokmak istemesi, ben hiç bilmiyor olsam da çok güzel bir duygu olabilir. Ancak bu duygunun karşılığının, hayvan işkencesi olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?

Bu hayvanların hangi ülkelerden yola çıkarıldığını, ne kadar uzun sürelerle, ne kadar kötü koşullarda yolculuk ettiklerini, yola çıkanların ne kadarının yollarda öldüğünü, ne kadarının bizim ki gibi onulmaz dertlere tutulduğunu, ne kadar acı çektiklerini biliyor musunuz?

Pet shop’larda kendinizi ya da bebenizi sevindirmek için bulunan o sevimli yaratıkların, o tıkışık dükkanlarda ne kadar süreyle ve nasıl barındırıldıklarını hiç düşündünüz mü?

Evinizin içinde uyum içinde olabilmeleri için özel eğitim aldırılanlarının, o “özel” denilen eğitimlerinin nasıl bir şey olduğunu biliyor ya da varsayabiliyor musunuz?

Bilmiyor ve ilgilenmiyor ve de bu olan bitenle hiçbir ilişkiniz olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Bu bir pazar, öyle değil mi? Alıcısı siz olmasanız, ne hayvan pazarı olur, ne hayvan kaçakçılığı ve de ev hayvanı denilen evrim sapkını yaratıklar, öyle değil mi?

Doğal olan olsaydı, şu kızımın kucaklaştığı şey, kendi anasının yanında kalıp onu emebilseydi, bu sayede doğal yoldan bu tür hastalıklara karşı bağışık olabilse ve yok yere bu ölümcül hastalığı kapmasaydı…

Bu minik köpek yavrusunun dramı, malum genç kız (bazen de oğlan)ların ya da malum göçmenlerin, ülke değiştirmek için kaçak seyahat ederken, bin bir eza ve cefaya uğrayan hemcinslerimizinkiler ile aynı değilse, nedir?

Ama onlar hayvan, biz insanız, diyorsanız, taşınma ve barınma koşullarından niye ben sorumlu olayım ki, diye kıvırtıyorsanız, Pet shoplardan en sevimlisinden bir hayvan seçip, bunu kurtardım diye kılıfına uyduruyorsanız, özetle; bu işin perde arkası beni hiç ilgilendirmez, diye düşünüyorsanız, ben de köpeksevmezgillerden, sizi sevmezgillere terfi etmeye adayım demektir. Üstelik de bilcümle işkencecilerin seviciliklerine ilişkin serbest çağrışımlar eşliğinde…

Eyyyyy, ev hayvanı sevenler, yanlış anlaşılsın istemem, son cümlenin hedefi elbette siz değilsiniz. Onlar kendilerini iyi bilirler.

15 Ağustos 2008

GERİ