GERİ

Kırmızının tonlarında

Televizyonda bir kadın programına uzman sıfatı ile çağrılmıştım. Az bilinen bir beyin hastalığı konusunda sözüm ona uzmandım. Programda gerçekten uzman bir konuk vardı. Renk konusunda uzmanmış. Bu uzmanlığı nereden edindiğini sordum. Kimya fakültesinden mezunmuş ama “renklerin enerjileri” konusunda kendi kendini yetiştirerek uzmanlaşmış. Adınızın harflerini değerlendirerek kişiliğinizin renginizi biliyor ve de bu sayede de geçmişinizi ve geleceğinizi yorumluyordu. Benim tanımıyor olmam garipti çünkü kendisi çok meşhurdu. Program süresince soruların neredeyse tümü ona soruldu çünkü herkes kendi renginin yani kişiliğinin ne olduğunu bilmiyor, kendisinin nasıl biri olduğunu merak ediyordu. Bu uzman adını söyleyenlerin falını, pardon rengini biliyordu, bense kenarda süs bitkisi gibi kalakalmıştım. Herhalde o günkü kıskançlığımdan olsa gerek “insanların renkleri” konusuna takıldım veee bu konuda kendimi yetiştirdim. Onun başarısını yakalayamam elbette ama ben de bu konuda artık bir uzman sayılırım:

Kadınlığın aşamalarının kırmızının tonları ile ifade edilebileğini düşünüyorum.

Yolun başlangıcı toz pembe yani soluk pembe. Kız bebeklerin seçilmiş renginin hiç de rastlantısal olmadığı kanısındayım, çünkü henüz cinsiyetleri de soluk. Çocukluk döneminde kızların rengi biraz belirginleşerek şeker pembesine dönüşüyor. Yaş alıp, genç kızlığa dönüştükçe, pembeler de kızıllaşmaya başlıyor, tıpkı cinsiyet hormonları gibi belirginleşiyor. Siklamen bir genç kız rengi, yerleşmeye çalışan dişiliğin rengi. Sonrasında, ister narçiçeği ister narın tam rengi, ister olgun domates, ister bayrak rengi olsun, kadının tonları hep kırmızı. Kadınlaşmak, kırmızılaşmak anlamına geliyor.

Zaman geçiyor, kırmızı giderek koyulaşıyor ve ilerleme, şarap kıvamına bordoya doğru dönüyor. Sonra kiremit rengi falan derken, araya mavi sızmaya başlıyor, renk vişne çürüğü rengi oluyor. (mavinin erkek rengi oluşuna, yaşlanan dişinin giderek erkekleşmeye başlayışına dikkat isterim)

İşte böylece kadınlık gelişimi belli belirsiz o uçuk pembeden, maviyle katmerlenmiş koyu vişne çürüğüne kadar ilerleyen bir yelpazeyi oluşturuyor. Bu zamanda akış, en sonunda kahverengiyle noktalanıyor. Bu akışı kadınlık hormonun oluşumu, gelişimi ve tükenişi biçimlendiriyor. (Menopozla birlikte kadınlık hormonu azaldıkça görece artan erkeklik hormonu yüzünden değişen kadın davranışlarının renklere yansımasına da dikkat isterim)

İtirazlarınızda haklısınız. Elbette bu gidiş, kişisel farklılıklarla devam ediyor. Bazı dişiler, kırmızının bazı tonlarında takılıp kalıyor. 40 yaşında ama hala toz pembeye bayılanlar, 70 yaşında iken kan kırmızısına batıp çıkanlar olabiliyor. Pembeyle bordo arasında hep kararsız kalarak, çocuk mu yaşlı mı olacağına karar veremeyip arafta kalanlar olabiliyor. Ömür boyu hep aynı ton kırmızıda kalan, kırmızı(yaşam) serüvenini bir yolculuk değil, hep aynı koltukta oturmaktır sananlar da mevcut.

Dişi cinsiyetin bir de kırmızı dışı olanları var. Hemen hiçbir kırmızı tonunu beğenmeyen, hatta kırmızıdan nefret edenler var. Hatta yaşamının bütününü gri tonunda sürdürenler var. Bu rengin tercihindekilerin takılardan, her türlü süsten uzak durdukları, kadın cinsinin tapındığı topuklularla da alakalarının olmadığı görülüyor. Erkek formunda giyinmeyi rahat ve spor olmak olarak adlandıran böylelerinin belirleyici yaşam biçimleri de kadınlığa ırak erkekliğe yakın oluyor.

Sonuç olarak, Carmen nam Çingen kızının kıpkırmızılığı, ayağı çıplakken bile topuklu seyirtmesi ile aşka (aslen sekse) doymayan kimliği, birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturuyor. Anlayacağınız, ateşli bir yatak isteyen erkek, kadınını kırmızı severlerden seçmeli, kırmızıdan uzak olanlardan uzak seyretmeli.

Kadının seçimine yol gösterecek olan erkek renklerine gelince: Yaşam yolculukları uçuk maviden başlayıp siyah kadar koyu lacivertle sona eren erkeklerin renk yelpazesi de kanımca şöyle: Soluk mavide ömür boyu takılı kalan çook-roman-tik- eskizaman- devletbüyüğü-şairimiz gibi romantiklerden, astığıastık-kestiğikestik- ağırabi “laci”lerinin şiddetine kadar uzanır bu hormonal yelpaze . Elbette bütün istisnalarıyla da, arada “mor” seçimlileriyle de, kadınların kırmızılarından hiç de farklı değil erkeklerin mavileri de. Erkeklerin renklerini uzun uzadıya deşmenin yararı da yok aslında. Kadınların çoğunluğunun seçiminde rengin(yatağın) bir ölçü olmadığı belli ne de olsa.

Bebeklerine hep toz pembe ya da uçuk mavi seçen de, kızhasanları ve erkekfatmaları doğuran da aynı analar nasıl olsa.

Gene de selam olsun, gökkuşağına

25 Eylül 2012

GERİ