GERİ

        Malakan Sımışkaları

10 gün kadar önce Kars'taydım. Kars’a ilk kez gitmiştim. Kenti tanımak için hepi topu üç günüm vardı. Yol arkadaşlarım kuruyemişçide fazla oyalanmışlardı. Benim cevizli sucuk diye bildiğim, onların köme ya da orcik diye andıkları, ortası cevizli, yarı seffaf rulo şeklindeki pekmez benzeri kuru tatlıdan almak için seçim yapmaları uzadıkça uzamıştı. Benimse aslında tadına bayıldığım halde, pekmezden mi yoksa früktoz şurubundan mı yapıldığından emin olamadığım bu çerezi almaya hiç niyetim yoktu.

Zaten sürekli zaman hesabı yapan beynimi, durduğu yerde uzun zaman kalmayı beceremeyen bedenim de sıkıştırdıkça sıkıştırıyordu. Dükkâna girip çıkıyordum. Her girdiğimde bir konuşmaya tanık oluyordum. Arkadaşlarımın her biri her seferinde bir başka kuruyemişi sorguluyor oluyorlardı. Çok soruyorlardı. Her şeyi soruyor ama az alıyorlardı. Esnafı bunalttıklarını düşünüyordum. Onlar adına esnaftan özür dilemek, her sorduklarını satın almak istiyordum. Yanlış düşündüğümü fark ediyor, yapmıyordum. Sıkılıyor, dışarı çıkıyordum. Turalayıp duruyordum. Kararlıydım, kuruyemiş alışverişi yapmayacaktım.

Dükkân önünde beklemem sırasında bu ay çekirdeği kavurma aleti ilgimi çekti. Ben ilgilenince kavuran hanım tatmam için uzattı. Tadı gerçekten güzeldi. Yeni kavrulduğu için oldukça lezizdi. Dayanamadım, epeyce bir miktar satın aldım. Alırken, bunlar nereden geliyor, diye de sordum. Yerli, yanıtını kayda almadım. Sordum, öğrendim, ama inanmadım. Kars gibi soğuk bir yerde ay çekirdeği mi yetişirmiş, diye düşündüm. İçeride arkadaşlarımın soruları ile öğrendiğim gibi, hurma türleri ve başka bazı kuruyemişler gibi, ay çekirdeği de İran’dan falan geliyordur, diye düşündüm. Yerli, cevabına inanmadığım için, bu yanıtı da unuttum. Bugün anımsayana kadar.

Unuttuğumu hatırlatansa bugün okuduğum kitap. Anımsamalıydım ama dün akşam aklımın kösesinden bile geçmedi.

Dün akşam, arkadaşım Hatice’ye Kars’tan aldığım bu ay çekirdeğinden ikram ettim. Tadına bayıldı. Bu kadar beğeneceğini bilseydim sana da alırdım, dedim. Gerçi kendime epey çok aldım ama ben de tadına bayıldım, sana veremem hepsi benim, diye yarı şaka açıklama da yaptım. Kars'a gidip kilolarca ay çekirdeği getiren de bir tek ben varımdır herhalde, diye sürdürdüm. Kendisi gibi benim de ay çekirdeğine bayıldığımı biliyordu. İyi yapmışın, ne de olsa oraya özgü bir şey, dedi.

Yok canım, niye oraya özgü olsun, her yerde var, diye iddia ettim. Hatice bu söylediğime çok şaşırdı. Ben bu şekilde bir ay çekirdeği daha önce hiç görmedim, dedi. Melike’ye sen gördün mü diye sordu. O da görmediğini söyledi. İkiye bir kalmıştım. İddia etmeyi sürdürdüm. Bunun şekli farklı ama her yerde bulunur. Kars'a özgü değil, diye devam ettim. O da bana, kendisinin ay çekirdeğini iyi bildiğini, bu şeklini ise hiç bilmediğini yineledi.

Hatice ile iddialaşmam devam etti. Sen Trakyalısın ya orada sadece tek tip ay çekirdeği yetiştiriliyordur o yüzden bilmiyorsundur, dedim. Yoo, ben her çeşidini bilirim, dedi. Kadıköy çarşıya çıkalım, sana aynısını bulup göstereceğim, dedim. İddia ettim de ettim. Oysa Hatice Babaeski’ de çiftlikte yetişmiş bir kızdı. Ay çekirdeği, ailesinin yetiştirdiği en temel ürünlerden biriydi. Bitkinin her halini, ekiminden yağının çıkarılmasına kadar işlemlerinin her aşamasını iyi biliyordu. Onun bu işi iyi bildiğini ben de biliyordum.

Gene de, deneyim başkadır bilgi başka, diye düşünüyordum. O yörede yetiştirilmiyorsa bilmiyordur, diye düşünerek en iyisi ben mutlak otorite olan google halama sorayım, dedim. Görsellerde tarattım. Aman da ne çok ay çekirdeği çeşidi varmış. Bizimkisi sadece bir tek karede çıktı. O da bir Rus sitesi idi. Alfabeleri nedeniyle okuyamadık. Bu kez daha genel bir tarama yaptık. Türkçe sitelerde gene de doğru dürüst bir bilgiye erişemedik. Yabancı bir tahıl satış sitesinde Hatice’nin gözüne Siniska gibi bir şey ilişti. Tamam işte dedi. Rusça mı Bulgarca mı bilemiycem ama sina kara demek, siniska da siyah sözcüğünden türetilmiş bir kelime olduğuna göre bu kara çekirdeğini tanımlıyor olabilir, dedi. Hatice aslen Bulgaristan göçmenidir. İlkokulu Bulgaristan’da okuduğu için Rusça da biliyor.

Ben bu keşif üzerine, nereden çıktıysa artık, haa satıcı kadın bana Erzurum’dan geldiğini söylemişti galiba, dedim. Erzurum daha mı sıcak? Orası da buz gibi değil mi, dedi oraları hiç gitmemiş olan Hatice. Arası iki adım ama Kars’ta yetişmeyen ne meyveler, sebzeler Iğdır’da yetişiyor. Coğrafya böyle bir şey işte, diye iddialaşmayı sürdürdüm. Sonra konu dağıldı.

Meğerse dağılan kafammış. Bugün Vedat Akçayöz’ün "Annem Sara ve Malakanlar" adlı kitabını okurken anımsadım. Bu ay çekirdeği yani namı diğer Sımışka Kars’a özgüymüş. Rus çarı tarafından savaş karşıtı oldukları için zorla göç ettirilen Malakanlar tarafından Kars'a getirilip ekilip biçilmişler.

Neymiş efendim. Belleğine çok güvenmeyeceksin. O çok güvendiğin aklın dün Erzurum demişti derken, bugün lafı çevirip evet ya, satıcı kadın bana bunlar yerli demişti diye döneklik yapar. Sen de boşuna iddialaştığınla kalırsın.

Boşuna dememişler, âlem unutur, bilgisayar unutmaz.

O yüksek Kars platosunda, onca soğuğa rağmen, pek çok farklı şey yetişebildiğini, böyle dolaylı bir yoldan öğendik. Okuduğum kitap sayesinde sadece sımışkaları öğrenmedim elbette. Kars kaşarından Kars balına, Karsı Kars yapan birçok üründe Malakan’ların parmağı olduğunu öğrendim.

Savaşa ve tembelliğe karşı olan bu Rus köylülerinin, dinleri nedeniyle zulme uğrayan ve bunu seslendirmekten bile çekinerek Kars’tan da göç etmek zorunda kalan bu halkın, Karsın yaşamına silinmez izler bıraktıklarını öğrendim.

Kitabı okuyunca Malakan (Molokan) adı altında anılan farklı hıristiyan tarikatlarının, bu Rusya kökenli sürgün köylülerin, yani vicdani redçilerin atalarının, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelenda gibi dünyanın dört bir yanına dağıldıklarını ve göç ettikleri bu yerlerde Kars’ın köy adlarıyla yeni yerleşimler oluşturduklarını da öğrendim.

Şimdilerde Kars’ta tarımın da, hayvancılığın da, balcılığın da can çekiştiğini çünkü halkının çalışmadan kazanmaya meylettiğini de, üç günlük gezimde, sokaktan öğrendim.

Bu ay çekirdeği çeşidi gerçekten özelmiş, öğrendim. Kars’tan ay çekirdeği alan bir tek ben değilmişim, onu da öğrendim. Karsın en tipik tarım ürününü el yordamıyla keşfetmiş, alıp gelmiş olmaktan da övünç payımı çıkardım.

İddialaşmamayı öğrenemedim.

Eeee, can çıkmayınca huy da çıkmıyor.

3 Mart 2015

GERİ