GERİ

        Öğüt Verme Ne Olur

Öğrendim ki öğüt işe yaramıyor, deneyim paylaşılmıyor.

Ben yaşadıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi, bildiklerimi birilerine, bulduğum herkese anlatırım. Duyduğum her soruna bulaşır, mutlaka ortaya bir çözüm önerisi atarım.

Sonuçsa tam bir başarısızlık. Önerdiklerim işe yaramadığından değil başarısızlığım. Hiç deneyen olmadığından işe yarayıp yaramayacağını bilemiyorum.

Kimse söylediklerime kulak asmıyor.

Kimse anlattıklarıma değer vermiyor.

Kimse deneyimlerimden yararlanmıyor.

Ama diye başlayan cümlelerle, ben diye başlayan cümlelerle, direnç duvarları yükseltiyorlar sözlerimin karşısında.

Ben, doğruyu örneklediğim kanısıyla öyküler anlatıyorum, onlar benim öyküm başka diyorlar.

Bu tam da aynı durum diyorum, yoo, yanılıyorsun bu durum farklı, diye direniyorlar.

Ama ben yaşadım daha önce aynısını, bu yol yanlış, başını duvara çarpacaksın diyorum, bırak ben de çarpayım, diyorlar.

Öğüt dinlemiyor, öğüt verilsin istemiyorlar.

Öğrendim yıllarca çabaladıktan sonra, ne kadar yararlı olursa olsun öğüt, işe yaramıyor. Ne kadar doğruya temas etse de başkasının öyküsü, sizin durumunuzu kurtarmıyor.

Kurtarır kurtarmasına da, benim uyguladığım şekliyle bir işe yaramıyor.

Size birisi bir sorununu anlattığında ne yaparsınız?

Dağarcığınızda ne varsa onu ortaya döküp, bir çözüm önermeye kalkarsınız değil mi?

Herkes öyle yapar.

Ben de öyle yaparım.

Hep görür üzülürüm ki, hiçbir işe yaramaz bu.

Öneriler yanlış olduğundan değil.

Yöntem yanlış.

Mış.

Yapılması gereken şey öneride bulunmak değil, dinlemek, sadece dinlemek.

Miş.

Öyle mi hissettin?

Neden öyle hissettin?

Öyle mi yaptın?

Neden öyle yaptın?

Demek tam olarak öyle oldu?

Falan diyerek, kişinin kendisinin konuyu bir kez daha düşünmesine yardım etmekmiş.

Kendi çözümünü kendisinin bulması için destek vermekmiş.

En iyi çözüm önerilen bile olsa, insan sadece kendi çözümünü uygularmış.

Çözüm önermek, hele gizlice, ustaca yönlendirmek, yönlendirmeye çalışmak, hataymış.

Şırınga ile aktarmak, serum takmaya kalkmak, hele hele burundan hortumla zorla sokmak, hiç işe yaramazmış.

Haydan gelen huya hesabı, doğru dürüst kullanılmadan kanalizasyonu boylarmış.

Akıl, kendine gerekeni kendisi üretmeliymiş.

Yettiğince, becerebildiğince.


Deneyimler ne olacakmış peki?

Benim yaşayarak aldığım bunca ders, benden başkasının işine yaramayacak mı?


Yarar elbet.

Anlatmalı, söylemeli, yazmalı, aktarmalı her şeyi.

Alıcısı var her verilenin. İşe de yarar elbette.

Ama malı pazara sürüp, beklemeyi bilmeliymişiz.

Alıcının, alıcı olması beklenmeliymiş.

Zorla yutturulana hap deniyor, baklava börek bile olsa yenmiyormuş.

Reklamcılarla sıkı fıkı olmanın zamanı gelmiş.

Yaaa...

Benim gibi siz de beğenmediniz di mi?

3 Kasım 2002

GERİ