GERİ

        Olimpiyat oyunları sürerken

Olimpiyat oyunları başladı ya, izlerken ben de yaşam denilen yarışmayı kavramaya çalışır oldum. Anlatayım isterim nasıl sorguladığımı:

Örneğin kimisi en yükseğe zıplamaya uğraşıyor. Oysa ne kadar yükseğe zıplasa da, hemencecik döneceği seviye aynı. Öyleyse niye yukarı, daha yukarı çıkmak istiyor? Ayak bağlarından kurtulmaya mı çalışıyor? Tekrar aşağı inince hissettikleri nedeniyle mi yeniden sıçramayı deniyor? Acaba bu biteviye tekrar ne zaman bitiyor?

Örneğin kimisi en uzağa sıçramaya çalışıyor. Gerinip gerinip, uçarak, taa-aaaa-lara konuyor. Sonra? Sonrası zınk. Birkaç küçük adım eklense de bu atlayış zınk diye duruyor. Madem sonu böylesi bir atalet, öyleyse en uzağa sıçramak için niye bu gayret? Acaba kaçmak mı istiyor, öyleyse durmak zorunda kalınca ne hissediyor? Ne kadar yinelerse yinelesin, ulaştığı en uzak yine de çok yakın değil mi?

Örneğin kimisi en hızlı yüzmek istiyor. Hızı artsın diye en gelişkin mayoyu giymiş, hatta cildi kayganlaşsın diye tüylerini bile kökten yolmuş. Geçilince ağlıyor, en öne geçince doyuma ulaşıyor. Oysa aslen, git gel iki karış suda kulaç sallıyor. Aynı havuzun içinde dönenip duruyor, eriştiği hız onu başka bir diyara ulaştırmıyor.

Biliyorum; hiçbirşeyden anlamadığımı düşünüyorsunuz.. Haklısınız anlayamıyorum.
O, ötekinden daha hızlı sıçrıyor ama kangurudan ne haber?
O, ötekinden daha hızlı koşuyor ama çitayı boşversen bile kediye ne dersin?
O, ötekinden hızla yüzüyor diye de örnek verip lafı uzatmayayım ama kaygan yunusun ya da tırtıklı hipokampusun her daim sırtını okşayan suların, bir gıdımı genzine kaçsa öte tarafı boylarsın.

Hayvanların doğal yeteneklerine niye öykünür insan, bir türlü bilemiyorum.

Ey insan, tekerleği buldun, zaten geçtin koşanı kaçanı. Kuşun kanadından ilham aldın, çoktan havalandırdın uçağı. Vinçlerin kaldırırken bütün yükü, omurgana bindirdiğin o demir yığını neyin nesü? En yüksek, en hızlı, en ağır, en çok derken “en”lerle bitmediyse işin, ben bilemedim neden. Yoksa aslen, aslını geçemediğin hayvanlara mıdır öykünmen?

Bildiğimiz ve inkar etmekte direndiğimiz odur ki: O hayvanlar, insandan çok daha hızlı, yüksek ve derindir. Bir türlü erişemedikleri, belli ki hiç hedeflemedikleriyse, insanın hırsıdır. Bütün bunların sonucu mudur, nedeniyle mi bilmem, ben yarışlara hiç akıl erdiremem.

Gene de, eğer yaşam bir yarış, biz de yarışmacıysak, havayı suyu pek bilmem işim yerledir yani benim yerim koşu parkurudur. Ama ben yarım yüzyıllık ömrümde, başkalarının koştuğu hiçbir yarışa katılmadım. Ben hep kendi açtığım kulvarda koştum. Siz isterseniz başkarına yenilmekten korktuğun içindir deyin, isterseniz aslını belleyip burnu büyüklüğüme verin: Yaşam yarışında ben sadece kendi dünümün, az öncemin, yani kendi geçmişimin rakibiyim. Bu nedenle ben, yenilgi nedir hiç bilmedim.

Böyle derdim demesine ama, bedenim (ve hatta aklım) fena halde ihanet ediyor artık bana. Meğerse sadece olimpiyatlar değil, yaşamın kendisi de bir oyunmuş. İki devrelik bu oyunun birinci devresinde gösterilen bütün çaba yengileri hedeflerken, ikinci devreye geçildiğinde çabalamaların amacı da dönüşürmüş. Artık yengi unutulur, yenilgilerin kabulü için uğraşıya girişilirmiş. Çünkü hem beden hem de beyin yenilenmeyi bitirir, çürümeyi sürdürürmüş. Bu ikinci yarıda da çeşitlemeler yok değilmiş elbette. Kimileri düpedüz hakemin düdüğünü beklerken, kimileri düdük müdük boşverir, koşuşturmayı sürdürürmüş.

Öğrendim, devre arasının çoktan bittiğini fark ettiğimde.

Önemli olan zıplamak mı sıçramak mı, tutmak mı fırlatmak mı, koşmak mı engel atlamak mı, yüzmek mi uçmak mıymış, bence hala belli değil. Ne de olsa olimpiyat oyunları daha bitmedi. Sanmıyorum ama belki bitince bilinir. Yine de bana öyle geliyor ki; hangi oyunda yarışmacı olduğun değil önemli olan. Kimleri geçtiğin, kimlerce geçildiğin, yani kaçıncı olarak bitirdiğin de değil. Oyunun içinde kalmayı becerebiliyor musun, oyunundayken de başkasını ezmemeyi, kendini de eğlendirmeyi becerebiliyor musun, sen ona bak.

Oynamak yerine seyirci kalmayı seçenlere ve de somurtuklara inat.

Ömür boyu kendi ölümünün yasını tutanlara, inat kez inat.

8 Ağustos 2008

GERİ