GERİ

        Çanakkale geçilir; önyargılar geçilmez

Meteoroloji, felaket habercisi gibiydi; uzamış yaz, bu hafta sonu hızla kışa dönüşecek, yağmur, fırtına eşliğinde soğuklar başlayacak denmişti. Oysa biz Çanakkale Üniversitesinin ev sahibi olduğu bir toplantıya katılmak üzere yollarda olacaktık. Daha bir hafta önce denize girme hayalleri kurup valize mayo koymuştum, bot/kaban yola koyuldum.

Hava soğuduysa da çok hızlı kötüleşmedi. Arkadaşım Melek endişelenip, fırtına boğaz geçişine engel olur mu acaba dediyse de Çanakkale boğazını keyifle geçtik. Melek’i asıl endişelendiren konuyu es geçmek asla mümkün olmadığından, sizinle de paylaşmak istedim ama önce gittiğimiz toplantıdan biraz söz edeyim.

Konu: Psiko-sosyal yönleriyle Epilepsi. İlk günün ana oturumunun teması ise “Stigmatizasyon”. Bu türden terimlerin yabancısı olanlara tercümesi şöyle: Epilepsi: Sara hastalığı. Stigma: Kişi ya da toplum tarafından etiketlenme, damgalanma, ötelenme, dışlanma ve hatta aktif ya da pasif olarak yoksanma. (Bu tercümenin kusuru bana aittir, toplantının konuşmacılarına değil)

Konu saralılara sınırlı idi ama o kapsamda kalamadı, ötekileştirmenin birçok başka alanına sıçradı ya da sıçratıldı. “Sıçratıldı” yorumunun gerekçesini örnekleyeyim. Bir oturumun sonunda söz alan bir meslektaşım şunları söyledi:

“Ben aslında dinimizin önderine “1. Mustafa” diyorum. Çünkü kadınları bulundukları o düşük toplumsal düzenden çıkarıp, iki kadının tanıklığını bir erkeğe denk düzeye kadar yükselten odur...

Bir de şimdiki Arap etkisindekilerin yaptıklarına bakın”

Öncelikle size sormalıyım:

Madem sınırlar bu biçimde çizildi, kadın olma hakkıyla, ben de aynı çerçevede ek bir soru sorayım: Atatürk’ü artık Mustafa’ya indirgemiş olan süreç ile kadınları böylesi yükselten süreç paralel midir?

Şimdi de size asıl sorularımı yönelteyim:

Bu mihval üzere bir konuşma, bilimsel bir toplantıda neden yapılmıştır?

Bu oturumu yönetenler ve izleyenler “Saralılardaki Stigmatizasyon” konusuna yapılan bu “katkıyı” sizce nasıl değerlendirmiştir?

Benim size (o hekime değil) yanıtım ise apacık bellidir; yanıtınız bizzat sizsiniz.

Geleceğiniz, bu konudaki yanıtınızdan ve yorumunuzdan oluşuyor, başka bir şeyden değil.

Bense yanıtımı hemen orada verdim. Böylece geleceğimden sorumlu oldum, biliyorum.

Arkadaşım Melek bu oturumu izlemedi. Onun bu toplantının çok öncesinde, sabahleyin otobüsteyken doğrudan bana yönlendirdiği soru, bambaşka bir konuyla ilgiliydi. Uzun süren yolculukta bir türlü yanıtlayamamıştım. Aynı gün öğleden sonra, toplantıyı izlerken aklımın bir köşesinde dönenip duruyordu.

Melek’in oğlu Gencay (ki erken ölen babası kankam olduğundan, benim de oğlum sayılır) bu hafta grip yüzünden okula ve kursa gidemedi. Okul neyse ne de, kurs daha önemli sayılıyor, malum. Malum, çünkü; bir kursun eşiğini paranız ile döşemezseniz, bu memlekette okutacağınız evladınız, iyi bir okulun, hatta iyi olmasına gerek yok, herhangi bir okulun, parke taşlarını arşınlayamaz. Kim demiş “eğitim şart” diye, “kurs şart” efendim, kurs şart. Bizim Gencay’da seneye üniversiteye giriş için, giriş sınavına gireceği için, kursa gitmek zorunda. Grip olup da kursu kaçırmamak zorundaydı ama kaçırdı.

Bu hafta kursa gitmeyince, matematik öğretmeni sınıfta onu göremeyince, merak edip sormuş, hasta olduğunu öğrenmiş. Tahtaya geçip, yazmış:

-“Gay-Cay” hasta.

Elbette yeni yetmeler gülerek yanıtlamış bu espriyi ki o da keyifle devam etmiş:

-Acaba hastalığı ne? Acaba AİDS mi kapmış?

Sınıftakiler gülmüş ama bir arkadaşı durumu Gencay’a anlatmış. Gencay annesi Melek’e, Melek de kursun müdürüne anlatmış.

-Şaka yapmışlar, bu kadar büyütmeyin, diye yanıtlanmış.

Melek ne yapacağını bilemeyip bana sorunca, uzun uzun düşündüğüm halde yanıtlayamadım demiştim ya, oturumun konusu “Stigimatizasyon” olunca çıpa tam da konunun göbeğine saplandı, uğraş didin çıkaramadım.

Bu konuda yardımınızı diliyorum. Zira Melek’in bulamadığı çözümü ben de bulamıyorum. O eşi ölmüş olduğu için kendini yalnız hissediyor. Bu tip sorunlar karşısında çok çaresiz hissediyor. Ben yalnız değilsin, diyorum ama tek başıma, kendi aklımla da bir çözüm üretemiyorum. Bu nedenle de hep birlikte düşünelim istiyorum:

Stigma nedir?

Sözü edilen öğretmen davranışının belirleyenleri için ne yapılabilir?
Sözü edilen öğretmeni içeren eğitim sistemi için neler yapılabilir?
Sözü edilen hekim davranışı ve onu göğerten sağlık sistemi için yapılabilecekler farklı mıdır?

Sayın belirleyenler, size, hepinize soruyorum

Bildiğiniz üzere siz, yanıtlarınızsınız.

Ben ve siz yani biz, ürettiklerimiz ve üretmediklerimizle, geleceği belirleyenleriz.

Unutmadan ekleyeyim: öngörüler doğrulandı, sahiden de (nedense hiç beklemediğimiz) kış artık geldi; üşütüyor. İnsan baharı hayal etmeden duramıyor.

17.10.2011 Çanakkale-İstanbul / git-gel hattı.

GERİ