GERİ

Papatya gibi

Kendi adını yazmam uygun olmayacağından, Papatya koydum adını, baş ağrısı öyküsünü anlatacağım genç kızın, çiçek gibi iç açıcı görünümü yüzünden.

Eskiden de ara sıra başı ağrırmış ama son aylarda yoğunlaşmış. Giderek daha çok ağrır olmuş.

Artık hemen her gün ağrıyormuş. Dayanılmaz ağrılar yüzünden hayatı çekilmez hale gelmiş.

Sordum, baş ağrısının nedeni hakkında bir fikri yoktu. Bana başvurmasının nedeni de buydu. Nedeninin anlaşılması ve yok edilmesini istiyordu.

Zaten insan niye doktora gider ki? Niye kendisine soruyordum ki?

Enseden başlayan, kafanın içinde sanki bir ağırlık varmış gibi olan, baskı yapan, şiddetinden çok varlığı bezdirici olan bu ağrının, tıptaki adının "Gerilim Tipi Baş Ağrısı" olduğunu söyledim.

Nedeninin ise ancak kendisi tarafından bilinebileceğini, bu nedenle tedavisinin de kendisi tarafından yapılabileceğini söyledim.

Şaşırdı. Anlattım;

İnsanlar, sorunlarının çözümünde bocaladığında, enselerindekiler başta olmak üzere baş ve boyun ve yüzlerindeki minik kaslar kasılır. Bu kasların kasılmasından kaynaklanan ağrılar baş ağrısı olarak algılanır. Başı ağrıyanların çoğunlukla beyinlerinin ağrıdığını sanmalarının nedeni, bu kasların duyusal algısını beyne ileten sinirin anatomik yapısı, yani yerleşim yeridir.

Aslında beyin ağrıyamaz çünkü beynin içinde ağrı algılayıcıları bulunmaz. Bu nedenle baş ağrılarının tamamına yakının nedenini kafatası kemiğinin dışında bulunan kaslar, sinirler, ya da yüz kemiklerinin içinde bulunan hava boşluklarının iltihaplanması (sinüzit) gibi durumlar oluşturur.

Migren ise beyindeki damarların ağrımasıdır. Zannedildiği kadar sık olmayan ayrı bir durumdur. Migren ve benzeri damarsal ağrılar ayrı bir konudur.

Gerçekten kafatasının bizzat içinde oluşan bir bozukluk yüzünden de baş ağrıyabilir.

Beyni çevreleyen zarlarda ağrı hissi vardır. Bu zarlar iltihaplanırsa (Menenjit), zarların arasına kan girerse (Subdural ya da Subaraknoid denilen türde beyin kanaması) ya da beynin sıvıyla dolu boşluklarındaki sıvının miktarında anormal bir artış olursa v.b ağrı oluşabilir.

Çok büyüyüp kafanın içinde şişme yapan tümörler, kafaya gelen ciddi darbeler sonrasında oluşan beyin şişmelerinde falan da (kafa içersindeki basıncın çok artığı durumlarda) baş ağrısı oluşur. Beyin yine ağrıyı algılayamaz ama oralarda bulunan damarlar, oralarda bulunmaması gereken bu anormal yapılar yüzünden ittirip çekiştirildiklerinden, ağrırlar.

Bu tür ağır beyin hasarı yaratan durumlar, ender durumlardır.

Ayrıca bu ender durumlar sadece baş ağrısına neden olmaz, başka bazı belirgin belirtiler de yaratırlar ki, pek öyle kolayca gözden kaçmazlar.

Oysa başı ağrıyan herkesin içinde bir korku vardır; Beyninin içinde bir ur (tümör)geliştiği korkusu. Bu urun yarattığı baş ağrısını doktorunun gözden kaçırdığı korkusu.

Bu korku yersiz ve gereksizdir.

Eskiden ticaret erbabı olarak çalışan bazı hekimler, her başı ağrıyana bir kafa röntgeni, bir de EEG yaptırırlardı. Teknoloji gelişti. Şimdi bir BT ya da MR yaptırılıyor. Zaten doktor istemese kişilerin kendisi zorluyor. Öğrendiler bir kere. Beyinlerin içine bir bakılsın da rahat etsinler, diye.

Bütün bunları ben size gevezelik olsun diye anlattım.

Dönelim yine yazının başına. Ben Papatya adını yakıştırdığım cici kızı muayene ettikten sonra ona beyniyle ilgili bir sorunu olmadığını söyledim.

Dönüp kendisine dikkatlice bakmasını, yani başı ağrıdığı tarihten beri kendisini yoran sorunun ne olduğunu kendisinin bulmasını, söyledim.

Dilerse, sorunun ne olduğunu bana söylemeyebilirdi. Genç kızların sorunları çok özel olabilirdi ne de olsa.

Özel değil genelmiş derdi; Üniversite sınavına hazırlanıyormuş. Çok çalışıyormuş, kazanacağını umuyormuş. Ama ya kazanamazsam, diye çok korkuyormuş.

Bu sorun nasıl hallolur, dedim.

Çok çalışarak, dedi.

Orası tamam da, B planın nedir, dedim.

Anlamadı.

Bak: A planın belli; Çok çalışmak ve sınavda başarılı olmak.

Ama olasılık ne kadar yüksek olursa olsun, kazanamama olasılığı da var, öyle değil mi?

Bunu düşünmek bile istemiyorum, dedi.

Bunu düşünmekten kaçtığın için başın ağrıyor zaten, dedim.

Kazanamadığın durumda ne yapacağını şimdiden bilmelisin. Bu hesabı bugünden yapmalısın. O güne ertelememelisin.

Bir A planı yaptığında, başarma olasılığın % 99 bile olsa, ki bu asla gerçekçi bir plan olmaz, kalan % 1 olasılık için, B planı hazır beklemeli.

B planı olmayanlar, boşluğa düşerler. Toparlanana kadar da vakit kaybederler.

Hem B palanı olmayanın A planını başarma olasılığı da azalır. Alternatifsizliğin yarattığı korku ve gerginlik yüzünden.

Eğer bir sorunun varsa adını koyar, sonra da çözüm ararsın.

Çözümü bulunca, gerçekleştirmek için plan yaparsın.

Plan yapınca, başarmak için sabırla çabalarsın.

Bunların hepsini yapınca başarıya ulaşırsın.

Başaramazsan, dertlenmek yerine, ben elimden geleni yaptım, dersin. B planının uygulamaya koyarsın. A planının neden başarısız olduğuna ilişkin saptamalardan çıkardığın dersleri de, daha sonra başka planlar yaparken, istemesen de hatırlarsın.

Bilirim senin yaşında (aslında hiçbir yaşta), öğüt dinlemek istemez insan. Ama sen bilirsin. İstersen, bu öğüdüme kulak ver. Buradan reçetesiz çık git, bir daha da hayatın boyu hiçbir zaman böyle bir baş ağrısı çekme.

İstersen, kadınların önemlice bir oranının yaptığı gibi, ah şu sorunum, vah bu problemim, diye diye sızlanarak geçir yaşamını. Yaşamı kendine de çevrene de zehir et.

Paralı biri olup, psikiyatristlerin ve nörologların geçim kaynağı ol, paran yetmezse resmi kuyruklarda baş ağrısı için icat edilecek en yeni ilacı, kadınlık yaşamın boyunca bekle.

(Erkeklerin çoğu, sorunu sorun etmemeyi doğal olarak bildikleri için, bu nedenle başı ağrıyan erkeğe ender rastlandığı için, kadınlaradır bu göndermem.)

Şimdi sen karar ver, sana reçete yazayım mı, yoksa kendini sil baştan kodlamayı becerebilir misin?

Ben yapabilirim, dedi, gözleri ışıl ışıl. O ışıltı değil miydi zaten beni bu konferansa zorlayan. Yoksa başı bu türden ağrıyan hangi kadına bunları bu türlü anlatıyordum ki?

Cici Papatyam, uzak bir şehirde yaşıyordu. Neredeyse bir yıldır şiddetli baş ağrısı çekiyordu. Birçok doktora gitmiş, birçok ilaç denemişti. En son verilen, çok pahalı depresyon ilacı, midesini bulandırıyordu. Bu büyük dert neyse ortaya çıksın diye, büyük yerdir diye, ailecek İstanbul’a gelmişlerdi. Pahalı incelemeler yapılır sanmışlardı.

Odamdan bir reçete bile alamadan, çıkıp gittiler.

Babası ayrı telefon etti, annesi ayrı, kendisi ayrı. İyileşmiş. O günden sonra Papatya’nın başı hiç ağrımamış.

Beynin gizil gücünü gördünüz mü? İsterse neler yapabilir insanın beyni.

. . . .

Papatya İstanbul’da bir üniversiteyi hedeflemiş. Becerirse gelir gelmez ilk iş beni ziyaret edecek. Becermezse kendi şehrinde yapabileceği bir işin planını yapmış, şimdiden. Söz verdim, o zaman da ben onu ziyarete gideceğim.

Size de bu dostluğu kıskanın diye, olup biteni haber verdim. ( Kasıt; A)

Övünmek benim de hakkım. Benim de olabilir elbet, bir "B" kastım.

2004

GERİ