GERİ

        Paragözün teki miyim, uyanığın hedefi miyim?

Tıp öğrencisi ve nöroloji kliniği müdavimi olduğum dönemde, İst Üniversitesi tiyatrosunda çalıştığımı da bilen anlı şanlı bir profesör, yüzüme tüm nezaketini sunarken, arkamdan “gidip oyuncu falan olsa ya bu, buralarda ne dolanıyor ki” deyivermişti. Çok kırılmıştım. Hem oyunculuk sanatı ve de benim kişiliğim konusundaki olumsuz yargısı hem de arkamdan konuşan iki yüzlüğü yüzünden. Zaman geçti. Hekim oldum. Hepsi kendine özgü birçok hekim arkadaşım oldu. Hepsi hem zeki hem de çalışkandı. İnanmayanlar kaç sınavdan geçerek hekim olunduğunu araştırırsa anlar. Biz hekimler zeki ve de yetenekliyiz. Övündüğümüzü sanan sansın. Ne yapalım doğuştan şans bize vurmuş. Bu zenginlik sayesinde yan gelip yatabilirdik de. Zekiyiz diye okumak/dirsek çürütmek yerine, aptal olarak doğmuşları dolandırarak geçinmek de vardı. (Bknz: Etrafımızı kuşatanlar) Biz şansın verdiği akıl gücünü çalışkanlığa havale ederek ve on yıllarca didinerek hekim olduk.

Olduk da ne oldu, hala didiniyoruz. Yılmıyoruz. Ama birileri işi gücü bırakmış bizimle didişiyor. Adımızı paragöze çıkarıyor. Paragöz olsaydık kestirme yollar önümüzde açıktı, ne işimiz vardı tıp eğitimiyle. 17 yıl temel eğitim, üstüne 2 yıl zorunlu hizmet, git gel derken etti 20 yıl, kat üstüne 4-5 yıl daha uzmanlık, toplam çeyrek asır eğitimle uğraşıp sonrasında ortalama 700 bilemedin 1000 dolar aylıkla çalış. Bu para ev kiranı bile ödemeyince akşam iş çıkışı ikinci iş olarak da muayenehanede çalış. Bayramlarda/tatillerde, gündüzlerde/nöbetlerde çalış. Bedenen çalış, aklınla çalış. Ekran karşısında mayışmışlara inat, sen kitap okumaya, yeni bilgilere ulaşmaya, öğrendiklerini başkalarına anlatmaya, konuşmalarını yazılarını yetişmeye çalış. Bir yandan hasta bak, bir yandan da durmadan oku-yaz, bir de öyle çalış. Ömür boyu durma çalış. Eşine, kendine, en çok da çocuğunun gelişmesine ayıracağın minicik zamanda, bir de konu komşunun seninle ilgisi bile olmayan sağlık sorunlarını çözmeye çalış. Bu mudur uyanık tarzı, yoksa salak mıdır dersiniz, bu doktor takımı?

Hekimlerin uyanıkları yok mudur? Var elbette, olmaz mı? Bir yandan hastanın şikayetini dinlerken, öte yandan cüzdanının ağırlığını ölçerek, malı götürenler yok mu? Öğrencisinin/asistanının sırtından etiket edinenler, localarda/tarikatlarda palazlananlar, ona buna yaltaklanıp el etek öperek koltuk kapanlar, parayı pardon deveyi hamuduyla götürenler yok mudur, vardır. Üç kuruşluk bilgisini duvarlarda çerçeveleterek, halkını da bilmem ne uzmanı olduğuna inandırarak, darphane çalıştıranlar yok mudur, vardır. Var da kaç hekim bu tiynettedir? Anlatıla anlatıla bitirilemeyen örneklerin hepsi toplam kaç kişidir bilen var mı? Gerçek, hekimlerin çoğunun günlük yaşam gereklerini ucu ucuna karşılayacak kadar para kazanabildikleridir. Bunu en iyi ailesinde ya da arkadaş çevresinde bir hekim olanlar bilir. Bir avuç soytarı bir yana, on binlerce hekim var öte yanda. Tacir değil, sadece hekim olanlar kat be kat çoğunlukta.

Yukarıda çok yanlış söyledim aslında; Ben çok hekim tanırım ki hiçbiri sadece hekim değildir. Hepsi olağanüstü insanlardır. Zeki, çalışkan, dürüst, vericidirler. Sadece hekim falan değillerdir. Bazıları fotoğrafçıdır, bazıları ressam. Bazıları flüt çalar, bazıları keman. Bazılarının adı ozana çıkar, bazıları yazar. Çünkü hepsi yeteneklidir. Doğuştan yetenekli oldukları gerçeğini ile yaratmaya çabalar dururlar. Şanslı olduklarını bilirler. O yüzden öğretmendirler veee hep öğrenci kalırlar, ömür boyu.

Şimdi asıl soruyu soruyorum. Onları kim kıskanır, dersiniz?

Virtüözler mi, sanatçılar mı, üretenler mi yaratanlar mı, yoksa tek hedefleri para olan bir takım uyanıklar mı?

Unutulmasın ki her meslekten uyanıklar çıkar. Ama uyanık olanlar, hekimlik kadar zor bir işle uğraşmayacak kadar akıllı olurlar, doktor olmak yerine başka şey olurlar. Bu uyanık salaklardır ki hekimlere en çok saldıranlar onlardır. Akıllarını hekime takmış olanlar, hekim olamamışlığın kıskançlığında boğulanlardır. En acısı da nedir biliyor musunuz? Bunların bazıları tıp fakültesini bitirmiş olabiliyor. Hatta üniversite hocası etiketini kapmış olanları bile çıkıyor. Zaten hikaye de oradan çıkıyor.

İşte böyleyken böyle: İnsanın kurdu insandır denmiştir. Hekimliğin kuyusunu hekim etiketine bürünmüş birinin kazıyor olması ne hazin.

Ey sağduyulu halkım, sen iyi bilirsin, ben kimim, o kim?

08 Nisan 2011

GERİ