GERİ

        Burnuma çok ama çok pis kokular geldi.

Bir kadın düşünün ki yaşı olabildiğince olsun. Derisi bumburuşuk sarkık, sırtı kambur, bacakları bedenini artık taşıyamaz olsun. Aklı da fikri de kendinde olmadığından, temizliği yani kokusu da o biçim olsun. Hani öyle bir kadın düşünün ki çöküşün simgesi olsun.
Veee, bu kadın pür makyaj olsun. Hatta boya küpüne düşmüş gibi sürmüş sürüştürmüş olsun.
İşte o kadının ta kendisi olmuş Moskova.

Geçmişin bütün güçlü aktörleri bugün turisti malzeme
Geçmişin bütün güçlü aktörleri bugün turisti malzeme
Kızan kızsın, bu bayram tatilindeki birkaç günlük hızlı gözlemimde bana tam da öyle geldi. Kremlin sarayının görkemli sur ve kuleleri, her köşede mantar gibi bitivermiş kiliselerin olağanüstü renkli ve süslü kubbeleri, kızıl meydanı sahiden kızıl yapan tuğla yapıların şatafatlı geçmişi günümüze taşıması falan bu yargımı bir nebze etkileyemedi. Ulus bilmez sermayenin güçlü markalarının saray kalıntıları üzerinde tüm heybetleriyle taptaze gövermesi etkileyemedi bu izlenimimi. Dünyanın bütün büyük şehirleri daha uyurken taa o zamandan uyanıp, üstelik kristal avizeli altan varaklı tablolarla süsleyerek kurulan metro sisteminin hala tıkır tıkır (aslında şakır şukur ama olsun) işlemesi bile fikrimi değiştiremedi. Moskova, aklı ve bedeni can çekişen süslü bir kokana bana göre, üstüne üstlük tam bir kokarca.

Kızıl meydan dün olduğundan farklı amaçlı ama gene bir dekor
Kızıl meydan dün olduğundan farklı amaçlı ama gene bir dekor
Eskimek yani yaşlanmak doğanın kanunu. Bunu çok iyi biliyorum çünkü her gün evet her gün, aklımın ve bedenimin bir bölümünü yitiriyorum. Madem bu kadar içselleştirdiğim bir süreçtir eskimek, öyleyse niye, benzetme kapsamında bile olsa, bu sürecin doğal sonucunu küçümsenecek bir şeye indirgiyorum? Canlı her şey gibi, ülkeler de, şehirler de yaşlanırlar elbet. Yaşlanmanın doğal sonuçlarını taşırlar elbet. Eskidikçe de çürürler elbet. Çürüyen şey, çürük çürük kokar elbet. Çürüyenler çürük izlerini örtmeye çalışır, boyanır süslenirler elbet. Beni bu kadar olumsuz etkileyen şey eskinin süslü olması mı, çürüğün kokuşmaya başlamış olması mı? Tepkim, yeniyi sadece yeniyi sevme marazımın ayaklanması mı?

Dini simgeler hep parıltılı ama çocuğu avutan yok
Dini simgeler hep parıltılı ama çocuğu avutan yok
Belki öyledir, belki de değil.

Moskova kokusunun daha önce duyduğum hiçbir kokuya benzememesinden, yoğunluğu ve yaygınlığının şiddeti yüzünden deliye döndüğümdendir belki. Belki de Moskof’un (herhalde bugünkü demeliyim) beyaz ten ırkçılığının pasif agresif dışa vurumunun her köşe başında karşıma çıkmasındandır. Tarih ve coğrafya gereği, beyaz ten ırkçılığının zencilere kadar uzanamayıp Kafkas halklarına yönelmesi, (o Kafkas halklarının -geçmişe inat- şimdilerde Moskova işgalcilarine dönüşmüş olması yüzünden herhalde ) ve benim de Kafkas kökenli ve de üstelik kara kafalı olarak Moskova’da dolaştıkça bunu iliklerime kadar hissetmem nedeniyledir belki de.

İhtişamlı kulelerin ve duvarların koruduğu  Kremlin Sarayı
İhtişamlı kulelerin ve duvarların koruduğu Kremlin Sarayı
Özetle demem o ki; eğer Moskova’ya gitmeyi düşünüyorsanız iki şeyden birine sahip olmalısınız; ya süt gibi bir tene ya da renkten bağımsız olan okkalı bir cüzdana. Ancak o zaman rahat edersiniz. İkisine birden sahipseniz, zaten bütün dünya sizin.

Dünyada paranın tek egemen kılınmak istendiğini bilmesine bilirim. Irkçılığı da bilirim. Bilmediğimi ise bu güne kadar dünyanın neresine gittiysem; Pasifik adalarından Avustralya’ya, Amerika’dan Kuzey Avrupa’ya, dünyanın dört bucağında, yeniden ve yeniden öğrendim: Irkçılık hortlamış. Irkçılık, belki de hiç ölmemiş sadece gizlileşmiş. Bugünkü ırkçılığın eskisinden farkı, o zamanlar aktif agresyon (saldırı) atakları şeklindeyken şimdilerde pasif agresyon demlerine geçmiş olması. Pasif agresyonun daha tehlikeli olduğunu psikiatristler iyi bilirler, bilmiyorsanız bence sorun öğrenin, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Görkemli Moskova metro istasyonlarından birinin tavanı
Görkemli Moskova metro istasyonlarından birinin tavanı
Bu söylediklerimle Rusya turizmini ya da iş ilişkileri baltaladığım sonucunu da çıkarmayın lütfen çünkü demin de dedim ya ırkçılık sorunu küremizin her bir yerinde var, yani sandığımızdan çok daha yaygın: Bizim bulunduğumuz enlemde bu sorun bir boylam sorunu yani doğu-batı sorunu iken diğer boylamlarda bir enlem sorunu yani kuzey güney sorunu şeklinde görünüyor, tek fark bu kadar.

Yoksa yanılıyor muyum?

Sorun, beyaz ten sorunu değil de yeşil mangır sorunu mu?

Eee, mademki öyledir dediniz, o zaman bu sorunun cevabını da bilen sizsiniz: Para eden hemen her şey pis kokulu kara tenlilerce üretilirken ve para denilen şey mis kokulu ak tenlilerce yönelirken, neden Moskof pisten bile beter pimpis kokmaktadır?

26 Ağustos 2012

GERİ