GERİ

Rüyamda gördüm

Gündelik bir gazetede çıkan köşe yazısı, bir anda gündemin ortasına rüya kavramını yerleştiriverdi. Yazar, oğlunun, rüyasında saçının kesildiğini gördüğünü, annesinin ve okuldaki hocasının da aynı rüyayı görmüş olduğunu öğrendiği için şaşkınlığa düştüğünü yazmıştı. Bilimin bu tür durumları açıklamakta aciz kaldığını söyleyerek, bilim adamlarını bu tür konulara ilgi duymaya ve bunları anlamak için çalışmaya çağırıyordu.

Hemen herkes bu konuda söz söylemeye yeltenince, tanık olduğum sohbetlerde bu yazar gibi düşünenlerin, bilimin bu işle hiç uğraşmadığını sananların, çok olduğu gözlemleyince, benim de söz hakkımın doğduğunu düşündüm.

Gelin şimdi en başından itibaren birlikte düşünelim:

Delikanlı rüyasında saçının kesildiğini gördü. Çevresindeki bazı kişiler de onun saçı ile ilgili rüya gördüler.

Neden?

Eğer bu delikanlı, dış görünümüne aşırı düşkün, tozlu kenar mahalle bıçkını olsaydı, rüyasında saçının kesildiğini mi görürdü, bitlendiğini mi?

Eğer, delikanlı değil de, orta yaşı aşkın bir beyefendi olsaydı, rüyasında saçının kesildiğini mi görürdü, yoksa döküldüğünü, kel kaldığını mı?

Yeterince berraklaştıramadıysam düşüncenizi, başka bir yoldan gidelim. Şimdi yukarıdaki cümlelerde ki "rüyasında gördü" yerine "düşündü" yazalım.

"Saçının kesildiğini düşündü (ler)"

Olmaz mı?

Peki neden?

Rüya ile düşünce aynı şey değil mi?

Rüya gece görülür, düşünce gündüze özgüdür, ondan mı?

Uyurken düşünülemez mi?

Kesin ve net olarak söylenebilir ki rüyalar, kişilerin beyinlerinin ürünleridir. Adına düşünce dense de denmese de rüyalar beyin tarafından üretilir. Dışardan biri ya da ilahi güçler tarafından oluşturulmazlar.

Rüyalar, beynin kapasitesi oranında ve beynin girdileri temelinde üretilirler. Bu nedenle rüyaların konuları kişilerin kendi konularıdır. Rüyalar, insan dışı, dünya dışı, olağan dışı şeyler değildir. Olağan dışı şeyleri hayalinde yaratan, beynin yani insanın ta kendisidir.

Rüyalar olağan ve sıradandırlar ve bazen çok zengin içeriklidir. Evren gibi. Rüyayı olağan dışı bulan akıl, dünyayı ve evreni de anlayamayan akıldır. Kiminin rüyası zengin, kiminin ki kısır olur. Tıpkı kiminin dünyasının zengin, kimininse kısır bir döngüde hapsolmuş olması gibi.

"Rüyaları kişinin kendisidir".

Şöyle desek bile olur;

"Bana rüyalarını anlat, sana kim olduğunu anlatayım."

Rüyaları anlamakta zorlanmamızın nedeni, rüyaya soyut nesne yorumları ekleyen falcılar ve bilinçle bilinç altını tamamen apayrı şeyler gibi birbirinden koparan eski zaman bilimcileridir.

Karmaşık görünen insan davranışının arka yüzüne baktığınızda, bu davranışların temelinin aslında ne kadar basit olduğunu görebileceğiniz gibi, karmaşık sanılan rüyaların arka planı da bir o kadar basittir.

Bir rüyayı anlamak istiyorsanız, dekoru, kostümü, mekanı, aksesuarı, yani filmin kafa karıştıran ayrıntılarını, bir kenara bırakın. Filmin (rüyanın) ana mesajına bakın. Rüyanın (filmin) bütününde ki fikir, beynin size iletisidir.

Beğenseniz de beğenmeseniz de ürettiğiniz budur. Daha önce ayıkken bu konuda hiç düşünmemiş olsanız da.. Beyniniz düşünür ve üretir. Tabi kapasitesi kapsamında. Karmaşık ürettiyse karmaşık, karışık ürettiyse karışıktır.

Kimilerinde basit, kimilerince kapsamlı ve derin.

Üstelik korkusuz, kontrolsüz ve sansürsüz.

Bu nedenle değil mi korkarız rüyalardan.

Sınır tanımamasından.

Sınırlar koyup içine kendimizi zorla soktuğumuzdan.

Ama ne kadar inkar etsek de o rüyayı üreten biziz. O bizim düşüncemiz. Ayıkken itirafı zor olsa da onun çıktığı yer bizim beynimiz.

Beğenmediyseniz bu filmi, yenisini isteyin yönetmeninden. Yeni ham maddeler yüklerseniz, beyninize, istediğinizce, yeni filmler çeker size. Beyin esnektir. Değişir. Rüyalar çeşitlenir. Yeter ki yaşantınız çeşitlensin.

Beyin, yalın bir mekanizma ile çalışmasına rağmen karmaşık duygular ve düşünceler üretir.

Bu üretimin çoğunu ise gece uykuda iken, uykunun özel bir döneminde yapar. Bunu yapabilmek için de beden çalışmasını kısıtlar, hatta bir çok açıdan durdurur;

Uyuruz.

Uyku sırasında yoğun bir şekilde çalışan beyin, rüyaları oluşturur.
Herkes, her gece, hemen hemen eş miktarda rüya görür.
Bir gece içinde, birkaç kere, rüya görülen uyku dönmeleri oluşur.
Rüyaların görüldüğü beyin dönemlerini, uykunun başka evreleri izler.
Bu izleyen evreler yüzünden ertesi gün görülen rüyalar hatırlanmaz.
Rüya evresinin hemen sonrasında diğer uyku dönemlerini uyumadan uyanılırsa ancak rüyalar hatırlanır. Bazılarının "ben hiç rüya görmüyorum", bazılarının da "ben çok sık rüya görürüm", demesi bundandır. Gece boyunca gördükleri rüyaların miktarı çok farklı olduğundan değil, uyanma dönemlerinin farklı olmasından. Biri, hemen o evrede uyandığı için gördüğü rüyaları hatırlarken, diğeri, rüya dönemi sonrasında derin uyku dönemini uyuduğu için hiç rüya görmedim sanır.
Koşullar değiştiğinde, örneğin, farklı saatlerde yatılıp kalkılan tatil dönmelerinde, rüya görme miktarı, bu nedenle değişir.

Bir çok kişinin aynı rüyayı görmesi olağan dışı değildir.

Bu saç kesilme öyküsünde aynı olan, rüyanın konusudur. Yoksa konunun işleniş şeklinde elbette ki farklılıklar vardır;

Aynı rüyayı gördüğünü söyleyen iki kişinin her birine, diğerinin rüyasının ayrıntısı anlatılmadan, ayrı ayrı sorulsaydı, daha da iyisi eş zamanlı olarak yazmaları istenseydi, aynı sanılanın aslında ne kadar ayrı olduğu açığa çıkabilecekti. Örneğin bu öyküde saçın kesilmesi ile ilgili ana tema çerçevesinde oldukça farklı mekan ve ayrıntılar içeren farklı iki filmin var olacağı apaçık ortada. Biri anlatırken diğerinin "ben de aynısını gördüm" demesinin bilimsel olarak değeri yoktur. Yoktur, çünkü insan beyninin unutmak ve unuttuğunu yeniden başka bir şekilde yerine koymak gibi bir kapasitesi vardır. İnancın yoğunlaştığı durumlar da, beynin bu şekilde hayali üretimi fazlalaşmaktadır.

Yukarıda söylediklerime inanmadıysanız bunu bir de siz deneyin.

Bilirsiniz bilim demek deney demektir.

Deneyin her koşulda ve her durumda aynı sonucu vermesi demektir.

Siz bir rüyanızı anlatırken, ben de aynı rüyayı gördüm, diyen birine denk gelince, onu hemen susturun. Ardından ikiniz de ayrı ayrı rüyalarınızı yazın. Sonra birbirinize okuyun, bakın benzerlik ne kadar, farklılık ne kadar.

Emin olun rüyalarınızın benzerlik ve farklılığı sizin bir birinize benzerliğinizle koşuttur.

Demek istediğim şu ki; Aynı konuda bir çok yönetmen film çekebilir. Ama sonuçta ayrı ayrı filmler çıkar ortaya. Filmin konusunun ne olacağını ise genellikle gündelik yaşam belirler.

Kişiliklerin olağan üstü farklılığı kadar farklı rüyalar görülür.

Ancak insan oğlu başka bir açıdan bakıldığında da basit ve benzeşiktir. Dertlendiğimiz konular, sevinçlerimiz ve diğer duygularımız, bir kalemde sayılabilecek kadar azdır. Düşüncelerimiz bile öyle.

Biz ne isek, üretimimiz de, rüyalarımız da odur.

Bu nedenle bu delikanlının da, annesinin de rüyasında, delikanlının saçların kesildiğini görmesi, bence çok sıradan bir durumdur. (Gazetede belirtilmemiş ama, hele hele bu delikanlının saçları uzunsa, delikanlıların uzun saçla gezmesinin pek de sıradan olmadığı bir ülkede ve zaman diliminde, bu rüya konusunun paylaşılması, konuyu çok daha anlaşılır kılar) Benim merak ettiğim, rüyasında öğrencisinin saçlarını gören üçüncü kişinin, bir üniversite öğretim görevlisinin, bir ayda kaç sayfa okuduğu veya kaç sergi gezdiğidir. Rüyasının konusunu bir öğrencisinin saçı oluşturduğuna göre... (Peki, peki çok özür diliyorum. Ön yargılı davrandım. Belki o hocanın beyni, çocukların saçlarıyla uğraşacak kadar sığ değildir de, bu öğrencinin saçı, şu ya da bu nedenle okulda gündem oluşturmuş, hocanın dikkatinin ona çekilmesine neden olmuştur. Nerden bilebilirim ki. )

Asıl merak ettiğim ise, saçını seven, saçı ile galiba biraz fazla ilgilenen, saçına galiba pek sıradan olmayan formlar veren (Bunlar sadece öngörü, bildiğimden falan değil ) ama bu konuda kendisiyle hesaplaşması bitmemiş olduğundan, rüyasında saçının kesildiğini gören bu delikanlının, yarın nasıl bir ergen olacağıdır. Biçimden öze geçişi, becerip beceremeyeceğidir;

Ortak geleceğimizin nasıl olacağıdır.

Son olarak eklemeliyim ki, bilim, gazete yazarının önerdiği bu konularla (Rüya falan) zaten uğraşıyor. Bugün beyinle uğraşan bilimcilerin bildikleri, rüya hakkındaki her şeyi içermiyorsa da, Freud döneminde bilinenler kadar da değildir. (Bu sataşma o dönemde takılıp kalanlara gitsin)

Bilimin bilmediği çok şey var. Aksi olsaydı bilim olmazdı.

Ama bu yazarın ve diğerlerinin, bilmedikleri üzerine heyecanlanması, bilenler için sadece gülümseme konusu olarak kalmamalıdır. Bilimin her hangi bir alanında uzman olanlar bildiklerini diğerlerine aktarmalıdır.

Bu konu, yani popüler bilim yazarlığı, bir çok ülkede yeni bir modadır. Bizde de ilk örnekleri başlamıştır ama hızla yaygınlaştırılmalıdır.

Bir toplum bildikçe gelişir yoksa inancın hakimiyetinde kalır.

Görev başı yapmanın zamanı çoktan gelmiş hatta geçmektedir.

Haydi, hep beraber görev başına.

Ne biliyorsak paylaşmaya.

12.11.03

GERİ