GERİ

        Sigara ve İnme

Orta yaş ve yaşlılıkta, ölümün ve özürlü olmanın en önemli nedenlerinden biri olan inmeyi önlemek için yapılacak ilk iş, bu konuda bilgi sahibi olmaktır.

“Risk faktörleri denilen” ve burada anlatılmayacak olan bazı durumlar, inme geçirme olasılığını arttırırlar. Risk faktörleri varsa mutlaka inme geçirilecek demek değildir ama risk faktörlerinin artışı, inme olasılığı da arttırır. Bu nedenle risk faktörlerini azaltmak ya da yok etmek, inme olasılığını azaltır ya da yok eder.

Sigara içmek, inme risk faktörlerinin en önemlilerinden biridir. Tütün kullanımı ile inmenin ilişkisi farklı yollardan gelişir:
     
  • Sigara içenlerde, beyne kan götüren en önemli damarlardan biri olan ve şah damarı diye bilinen karotis arterinin iç duvarında, kandaki yağlı maddeler birikmeye başlar. Yıllar boyu giderek artan bu yerel birikintiler nedeniyle, karotis ve/veya diğer beyin damarlarının daralması ve tıkanması (:tromboz, stenoz ve oklüzyon) ile ya da bu birikintilerden kopan parçacıkların kan akımı ile sürüklenerek beyne ulaşması yani pıhtı atması (:emboli) ile inme gelişir. Sigara bu mekanizmanın tek nedeni değildir ama en önemli nedenlerinden biridir.

  • Tütün’ün içerdiği en meşhur madde olan Nikotin, her içim sırasında bütün damarların kasılarak daralmasına (:vazokonstrüksiyon) neden olduğundan, kısa vadede geçici dolaşım yetmezliğine, uzun vadede de devamlı kan basıncı artışına neden olur: Tansiyon

  • Sigara, her içim sırasında akciğerlerin havalanmasını bozarak kandaki karbon monoksiti artırır: Böylece beyne daha az oksijen gider. Uzun vadede de akciğer işlevlerini kalıcı olarak bozduğundan, bu etki kalıcı hale dönüşür. Bu yüzden, süregen oksijen azlığı ve karbondioksit fazlalığı, beyin hücreleri (nöronlar) için müzmin zehirlenme nedenidir.

  • Sürekli nikotine maruz kalan kan damarlarının duvarlarını incelir. Bu nedenle beynin küçük çaplı damarları daha kolay yırtılır. Bu mekanizma “beyin kanama”sının önemli bir nedenidir.

  • Trombositler, gerektiğinde bir birlerine yapışarak tıkaç oluşturan kan hücreleridir. Her hangi bir nedenle bir damar duvarı zedelendiğinde, trombositler o bölgeye yığışarak bir tıkaç oluşturur ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin birbirlerine yapışma özelliklerinde bir artma oluşursa damar içersinde gerekli olmadan da tıkaçlar oluşur(Tromboz) Nikotin damarlar içinde pıhtı oluşumunu arttırır: Sigara, bu şekilde trombositleri etkileyerek kanın pıhtılaşma eğilimini arttırır. Gereksiz yere birbirine yapışan trombositler (trombüs) damarı tıkarlar: Özellikle çapı küçük olan damarlar daha çok etkilenir. Kalp krizinin en önemli nedeni olan bu mekanizma, beyin krizinin (inme) de nedeni olabilir.

  • Küçük damar tıkanmaları yüzünden gelişebilen kalp krizinin, beyne de etkisi olur. Kalp krizi geçiren kişilerde, o sırada ya da çok sonraları, beyne pıhtı atılmasına (emboli) sık rastlanır. Çünkü tıkanan damar onu besleyemediği için ölmüş olan kalp kası, sağlam olan bölgelere kıyasla hareketsiz kalacağından, üzerinde pıhtılaşmalar olabilir. Bu pıhtılardan kopan parçalar, kan dolaşımı yoluyla, bedenin herhangi bir yerine ulaşabileceği gibi, beyne de gidebileceğinden (:kardiyak emboli) inme nedeni olurlar.
  • Sigara beyni birçok açıdan olumsuz etkiler ama en önemlisi yukarıda özetlenen yollarla inme geçirme ihtimalini arttırmasıdır. İnmenin en önemli risk faktörlerinden birinin sigara olduğu mutlaka bilinmelidir.

    Burada anlatılmayacak olsa da sigaranın beynimize verdiği birçok başka zarar daha vardır ama en büyük zararı aklımızı kandırmasıdır. Bizi kendisine aşık etmesidir. Aşkın gözü kör olduğundan, sevgilimizin azılı bir katil olduğunu ve canımızı almak için geri sayım başlattığını fark etmemizi engellemesidir.

    Aslında günümüzde, sigara ya da başka türden bir tütün kullananlar, zararlı olduğunu da pekala bilirler. Ancak içicilerin çoğunluğu bir “bağımlı” olduğunu bilmez ya da kabul etmek istemez. “İstersem bırakırım ama bırakmak istemiyorum ki” diye bir terane tutturanlar vardır.
    “Biliyorum zararlıdır ama henüz bana bir zararı yok” zannederek, içmeyi sürdürenler de vardır.
    “Bana bir zararı dokunmadı, dokunsaydı hemen bırakırdım” diye kendini kandırarak, devam edenler de az sayıda değildir.
    “Bırakabilsem bırakırım ama benim iradem kuvvetli değil, başaramayacağımı biliyorum” diye düşünerek, kendi gücünü küçümseyip zehirlenmeyi sürdürenler de azımsanmayacak sayıdadır. Oysa tümü yanılgıdır. Bile bile ladestir.

    Sigaranın zararı birikicidir. Her çekilen nefesle birlikte, açıkça fark edilmeyen ama hiç kesintisiz davam eden, bedensel zarar, gün be gün giderek kötüleştirir. Son ana kadar fark edilmesi mümkün olmayan birçok farklı zarar, ancak bardak taşınca görünür olur.

    İyi haber şudur ki, sigara içmeyi bırakır bırakmaz, bu kötüye gidiş hemen durur.
    Vücudun önlem yeteneği gibi tamir yeteneği de çok fazladır. Oluşan zarar zamanla geri döndürülür. Kalp krizi geçirmiş, inme geçirmiş, kanser olmuş, ayak damarları tıkanıp kangren olmuş bile olsa, sigarayı bırakmak gerekir.

    “Zaten iş işten geçti” denmemelidir çünkü kötünün de kötüsü olabilir. Elbette bu felaketler henüz oluşmamışsa, oluşmasına daha çok katkı sağlamamak gerekir. İstenmeyen sona erişmemek için, bardağın dolmasını beklememek gerekir.

    Ayrıca unutulmalıdır ki, sigara içmemek bile, kişiyi sigaranın doğrudan verdiği zararlardan kurtarmamaktadır. Pasif içicilerin de içenlerin dumanını soluduklarında, aynı oranda zarar gördükleri ortaya çıkmıştır. Hatta, önceden sigara içilmiş ve dumanı çoktan dağılmış bir ortama çok sonra giren birinin bile, yere çökmüş, halıların, perdelerin, kumaşların içine yerleşmiş ağır metallerin yeniden havalanması ve böylece bilmeden solunması yüzünden, fark bile etmeden zehirlendikleri anlaşılmıştır. Sigara içen ve sadece camdan dışarı üflediklerini söyleyen ebeveynlerin bebeklerinin idrarında, nikotin metabolitlerinin var olduğu gösterilmiştir.

    O kadar çok insanı öldürmüş, o kadar çok insanı sakat bırakmış, hala da o kadar çok insan tarafından kullanılmaktadır ki, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük “salgın hastalığı” tütün bağımlılığıdır.

    Bütün bunlara rağmen çok iyi haber şudur ki, herkes sigarayı bırakabilir.
    Bu bir kandırmaca değil, yalın bir gerçekliktir.

    İçinize/içimize çektiğiniz/çektiğimiz hiçbir nefesin zehir dolu olmamasını sağlamak elinizde/elimizdedir. Aslında beynimizdedir.

    Sigarayla ile beyni yok etmek yerine, beyin sigarayı bırakmak için kullanılabilir.
    Sorun, sigara içenlerin beynine ulaşmakta kilitlenmektedir.

    Başımıza kasten sardırılan bu belayı savacak olan akıldır. Burada asla sigara içenler akılsızdır demek istenmemiştir. Sadece çok kurnaz (!) olan ve duygularımıza hükmeden sigaraya karşı insan aklının devreye sokulmasına gerek olduğu anlatılmak istenmiştir.

    Sigaranın zevk/keyif verici, rahatlayıcı/stres giderici falan değil sadece kandırıkçı olduğunu, iki içim arasında yoksunluğun yarattığı fiziksel sorunların bizzat stres kaynağı olduğunu, en iyi gece vakti paketi bittiği için sigarasız kalanlar bilir.

    Gün boyu her sigara içişimizde yani sigara yoksunluğu her giderdiğimizde, rahatladık / keyiflendik sandığımızı anladığımız an, sigaranın işi biter. Çünkü önce sigaranın maskesini düşürmek gerekir ki asıl yüzünü görelim

    Bu hain kandırıkçının, bin bir çeşit zehir kokteyli olduğunu tam olarak anladığımız an, tam o an, sigarayla işimiz biter. Gerisini beyin halleder.

    İçiyorsak da olsak, nefret ediyor da olsak, görev hepimizindir.
    Kendimizi bu büyük savaşın dışında tutamayız.

    Sigara satıcıları bu işten çok (ama tahmin edilemeyecek kadar çok) kazanıyorlar.
    Biz ne kazanıyoruz?

    Katilimizi, koynumuzda beslemeyi sürdürecek miyiz?
    Gün bugündür, yarın değil.

    Şubat 2011

    GERİ