Sigara ve İnme
Orta yaş ve yaşlılıkta, ölümün ve özürlü olmanın en önemli nedenlerinden biri olan inmeyi önlemek için yapılacak ilk iş, bu konuda bilgi sahibi olmaktır.
“Risk faktörleri denilen” ve burada anlatılmayacak olan bazı durumlar, inme geçirme olasılığını arttırırlar. Risk faktörleri varsa mutlaka inme geçirilecek demek değildir ama risk faktörlerinin artışı, inme olasılığı da arttırır. Bu nedenle risk faktörlerini azaltmak ya da yok etmek, inme olasılığını azaltır ya da yok eder.
Sigara içmek, inme risk faktörlerinin en önemlilerinden biridir. Tütün kullanımı ile inmenin ilişkisi farklı yollardan gelişir:
Sigara beyni birçok açıdan olumsuz etkiler ama en önemlisi yukarıda özetlenen yollarla inme geçirme ihtimalini arttırmasıdır. İnmenin en önemli risk faktörlerinden birinin sigara olduğu mutlaka bilinmelidir.
Burada anlatılmayacak olsa da sigaranın beynimize verdiği birçok başka zarar daha vardır ama en büyük zararı aklımızı kandırmasıdır. Bizi kendisine aşık etmesidir. Aşkın gözü kör olduğundan, sevgilimizin azılı bir katil olduğunu ve canımızı almak için geri sayım başlattığını fark etmemizi engellemesidir.
Aslında günümüzde, sigara ya da başka türden bir tütün kullananlar, zararlı olduğunu da pekala bilirler. Ancak içicilerin çoğunluğu bir “bağımlı” olduğunu bilmez ya da kabul etmek istemez. “İstersem bırakırım ama bırakmak istemiyorum ki” diye bir terane tutturanlar vardır.
Sigaranın zararı birikicidir. Her çekilen nefesle birlikte, açıkça fark edilmeyen ama hiç kesintisiz davam eden, bedensel zarar, gün be gün giderek kötüleştirir. Son ana kadar fark edilmesi mümkün olmayan birçok farklı zarar, ancak bardak taşınca görünür olur.
İyi haber şudur ki, sigara içmeyi bırakır bırakmaz, bu kötüye gidiş hemen durur.
“Zaten iş işten geçti” denmemelidir çünkü kötünün de kötüsü olabilir. Elbette bu felaketler henüz oluşmamışsa, oluşmasına daha çok katkı sağlamamak gerekir. İstenmeyen sona erişmemek için, bardağın dolmasını beklememek gerekir.
Ayrıca unutulmalıdır ki, sigara içmemek bile, kişiyi sigaranın doğrudan verdiği zararlardan kurtarmamaktadır. Pasif içicilerin de içenlerin dumanını soluduklarında, aynı oranda zarar gördükleri ortaya çıkmıştır. Hatta, önceden sigara içilmiş ve dumanı çoktan dağılmış bir ortama çok sonra giren birinin bile, yere çökmüş, halıların, perdelerin, kumaşların içine yerleşmiş ağır metallerin yeniden havalanması ve böylece bilmeden solunması yüzünden, fark bile etmeden zehirlendikleri anlaşılmıştır. Sigara içen ve sadece camdan dışarı üflediklerini söyleyen ebeveynlerin bebeklerinin idrarında, nikotin metabolitlerinin var olduğu gösterilmiştir.
O kadar çok insanı öldürmüş, o kadar çok insanı sakat bırakmış, hala da o kadar çok insan tarafından kullanılmaktadır ki, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük “salgın hastalığı” tütün bağımlılığıdır.
Bütün bunlara rağmen çok iyi haber şudur ki, herkes sigarayı bırakabilir.
İçinize/içimize çektiğiniz/çektiğimiz hiçbir nefesin zehir dolu olmamasını sağlamak elinizde/elimizdedir. Aslında beynimizdedir.
Sigarayla ile beyni yok etmek yerine, beyin sigarayı bırakmak için kullanılabilir.
Başımıza kasten sardırılan bu belayı savacak olan akıldır. Burada asla sigara içenler akılsızdır demek istenmemiştir. Sadece çok kurnaz (!) olan ve duygularımıza hükmeden sigaraya karşı insan aklının devreye sokulmasına gerek olduğu anlatılmak istenmiştir.
Sigaranın zevk/keyif verici, rahatlayıcı/stres giderici falan değil sadece kandırıkçı olduğunu, iki içim arasında yoksunluğun yarattığı fiziksel sorunların bizzat stres kaynağı olduğunu, en iyi gece vakti paketi bittiği için sigarasız kalanlar bilir.
Gün boyu her sigara içişimizde yani sigara yoksunluğu her giderdiğimizde, rahatladık / keyiflendik sandığımızı anladığımız an, sigaranın işi biter. Çünkü önce sigaranın maskesini düşürmek gerekir ki asıl yüzünü görelim
Bu hain kandırıkçının, bin bir çeşit zehir kokteyli olduğunu tam olarak anladığımız an, tam o an, sigarayla işimiz biter. Gerisini beyin halleder.
İçiyorsak da olsak, nefret ediyor da olsak, görev hepimizindir.
Sigara satıcıları bu işten çok (ama tahmin edilemeyecek kadar çok) kazanıyorlar.
Katilimizi, koynumuzda beslemeyi sürdürecek miyiz?
Şubat 2011 |