GERİ

        Kavun Karpuz Hikayesi

Karpuzu şöyle bir hoplattım avucumda, bir şey anlamadım. İşaret ve orta parmaklarımın sırtıyla vurdum ardarda iki kere, ı-ıh anlayamadım. Kamyonun tepesindeki ise aynı işleri yapıp derhal anlıyor; Kesip gösterdiği bal gibi, bana sattığı kabak. Bu memlekette adam kazıklamak mübah. "Sen de uyanık olup kazıklanmayacaksın kardeşim"le destek veriyoruz dolandırıcıya ve dahi kendi olası kazık atmalarımıza. Kim kimi yakalarsa hesabı. "Vak’ayi adiye"den yani.

Demem ona değildi. Aslında yöntem aynısı. Doktorlar da "Perküsyon" der kapı çalar gibi tık tıklarlar sert vücut zeminini. "Palpasyon" der mıncıklarlar, yumuşak bölümlerini.

"Steteskop" dedikleri de işin çalımı aslında. Kulaklarını yapıştıramamışta güzel kızın sırtına, utancından, bir eski devrin mahcup doktoru, icat etmiş borulusunu. Steteskop ile duyulan, kulağın bire bir duyduğu ile sınırlı. Muayenede gözün gördüğüne, burnun kokladığı da pazar ilavesi. Yani muayene eden, almak için içerden haber, kullanır karpuzcunun yöntemini.

Gene de ben anlamam ne kavundan ne karpuzdan. Bir öğreten çıkmadığından. Dinlersem, solumanın sesinden, anlarım ama akciğerlerde olup biteni. Tutarsam nabzı, koklarsam ağzı, mıncıklarsam karnı, bir çok hastalığı anlarım, hatta bazen bunları yapmadan bile, karşıdan bakaraktan da, anlayabilirim bir çok ciddi derdi. Derdim övünmek sanılmasın, doktorların çoğu yapabilir bunu. Öğretilmişse tabi. Öğretilmemişse karpuzcudaki çaresizliğin yok çaresi. Açıp bakacak, kabak çıkınca hayıflanacaksın gayri.

Yarattığı yıkım kasıp kavururken vücudu, besbelliyken varlıkları, bazı belaların sinsiliği, değil böyle bakmakla muayeneyle anlaşılması, aylarca yıllarca süren incelemelerde bile gerçek kimliklerinin anlaşılamaması, herkesçe malumsa da, işin bu yanı konu harici.

Herkesin en iyi bildiği, en yanlış bildiği ise, en önemli şeyin "Bir film çektirmek" olduğu. "Bir film çektirirsen görülür apacık herşey" bellemeleri, delirtir beni de bir çok bilgili hekimi de. (Özgüvenime sataşma istemem, bilgiliyim elbette.) Özgüveni ve doğal olarak bilgi ve deneyimi eksik, kötü eğitilmiş, teknolojiyi insanın yardımcısı değil de üstünde bilmiş bazı hekimlerin, hemen her durumda bir yığın tetkik istemeyi bildikleri halde, ne palpasyonu ne perküsyonu ve hatta ne de hastanın suratına bakmayı bilmiyor oluşları da neden, elbette yayılmasına bu, " Bir film çekilsin de..." hastalığının.

Nejdet diyor ki; "Bir film çektireyim de bırakacağım sigarayı."

Niyesi, emin olmak için kanser olmadığından. Bilmediği bir tek hücrenin, tahayyül edin artık aslı ne kadar minicik ki, kansere dönüştükten sonra ortalama 5 yıl gerekiyor, 1 santimetreküp hacme ulaşmasına. Geometrik hızla arttığından, azıcık matematikle tanışmış olanların kolayca anlayabileceği gibi, görünür koca boyutlara ulaşması aylarla sınırlı sonrasında. Filmde görülebilmesi için hiç değilse santimetre küplere varmalı varlığı. O kadar büyüdü mü zaten geçmiş olsun. Aman, tedavisi yok diyorum sanılmasın. Dediğim bu aşamaya gelmeden önlem almanın mecburiyeti. Filmde falan bir şey görünmeden önce sigaradan kurtulmanın gerekliliği.

Ama biliyor olmalı ki akciğer kanseri yapma ihtimalinin büyüklüğünü, yine de kafası oraya takılı pek çokları gibi Nejdet’in de. Anlaşılan biliyor ve korkuyor. Ama hala kaytarıyor;

"Bir film çektireyim de önce..."

Sonra film falan çektirmiyor. Aslında "Genel bir doktor incelemesinden geçeyim de..." diye düzelteyim hiç değilse, ben onun cümlesini.

Necdet şunları az çok biliyor olmalı :

"-Dumandaki katranda asit ve siyanür gibi 4 bin madde var.

-Sigara dumanında 43 tane kanser yapıcı madde var. Bunların bazıları kanseri başlatan, bazıları kanserin ilerlemesine yol açan maddeler.

-Kalp hastalıkları, akciğer ve diğer kanserlerin çoğu sigaraya bağlı.

-Akciğer kanserlerinin yüzde 85' i sigaradan.

Peki sizce şunları biliyor olabilir mi?

-Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), tütün kullanımı nedeniyle, gelecek 20 yılda 150 milyon kişinin, bu yüzyıl içinde 1 milyar kişinin öleceğini, bu rakamın yüzde 70’inin gelişmemiş ülkelerde yaşayan insanlar olacağını açıkladığını

-Sigaranın, kullananların yarısını öldürdüğünü

-Her 10 saniyede bir kişinin sigara yüzünden öldüğünü

-Her yıl 4.2 milyon kişinin sadece sigara içtiği için öldüğünü

-Sigara içenlerin içmeyenlere göre, ortalama 8 yıl daha erken öldüğünü

-Sigara bağımlıların % 40' ının ise 20 ila 25 yıl erken öldüğünü.

Bence Nejdet aşağıdakileri biliyor olamaz;

Bunların çoğu sigara içmeyi bırakmakla ve/veya sigaralı ortamlardan uzaklaşmakla önleniyor.

Sigara bırakılınca;

20 dakika. sonra: Kan basıncı ve kalp hızı normale döner. Dolaşım normale döndüğü için eller ve ayaklar ısınmaya başlar.

8 saat sonra: Kanda oksijen düzeyi normale döner. Kalp krizi riski düşer.

24 saat sonra: Karbon monoksit vücuttan atılır. Akciğerlerdeki balgam ve diğer birikimler temizlenmeye başlar.

48 saat sonra: Vücutta artık nikotin saptanamaz. Tat ve koku alma duyusu geri gelir.

72 saat sonra: Solunum yolları gevşer, nefes almak kolaylaşır. Vücut enerjisi artar.

12 hafta sonra: Dolaşım bütün vücutta düzelir. Yürümek kolaylaşır.

3-9 ay sonra: Öksürük, nefes darlığı düzelir. Akciğer işlevi yüzde 5-10 oranında artar.

5 yıl sonra: Kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner.

10 yıl sonra: Akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner. Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur"

Bilirse, belki sigarayı bırakır diye bildireyim dedim.

Nejdet özgür, şunlara inanmak istiyor da olabilir;

"K. Üniversitesi Fizyoloji Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Adı Lazımdeğil; Sigaranın zekayı olumlu etkilediğini söyledi.

Prof. Dr. Sigaranın zararlarının hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, sigaranın yararları olduğunu da söyledi.

Sigara içenler ve içmeyenler üzerinde daha önce yapılan bir araştırmada, sigara içenlerin akciğer hacimlerinin daha geniş olduğunun görüldüğünü, akciğer hacmi geniş insanların da, olmayanlara oranla daha zeki olduğunun gözlendiğini belirterek, (Neden birden bire aklıma, 6 numara şapka giyen koca kafalı akrabasının bu yüzden çok zeki olduğunu zanneden malum devlet büyüğümüz geldi bilmem) şunları söyledi:

"Ayrıca sigaradaki nikotin, beynin çalışmasını olumlu etkilemektedir. Sigaranın beyin faaliyetlerini azaltacağı düşüncesi doğru değildir. Ayrıca sigara içenlerde, bazı sinirsel hastalıkların, Parkinson, Alzheimer Hastalıklarının gözlenmediği de görülmüştür."

Tercih onun, isterse şunlara inanabilir;

"Sigaranın zararı, içildiği anda başlıyor. Nikotin beyin ve sinir sistemini uyuşturuyor, kan basıncını yükseltiyor, kan dolaşımını engelliyor."

Bilimle safsatanın nasıl kasıtlı olarak karıştırıldığını bir iyice anlamak isteyenlere, çevirisi TÜBİTAK yayınlarından çıkan, Carl Sagan’ın, "Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı" adlı kitabını şiddetle öneririm.

Nejdet’e önerimse belli, bir daha ne diye tekrar edeyim.

Bense, bir manav dostumun bana karpuz hoplatmayı öğretmesini isterdim.

Bu karpuz muhabbeti de nerden çıktı diye düşündüm de; Gripliyim, hararetim var, bilinçaltım soğuk sulu bir şey peşinde herhalde.

Hey güzel bedenim, ben kasıtlı olarak zehirleyip tahrip etmesem, sen ne tedbirli, ne beceriklisin.

Nisan 2011

GERİ