GERİ

        Sivas'ın Divriği'nde Bir İmamın Dediği

Gençten bir çocuk açtı kilitli kapıyı. Kapalı mıdır aslında, sorumuza, yok değil de, gençler duvarlara adlarını falan kazıyorlar diye kilitliyorum kapıyı, şeklinde cevap verdi. İçinde gezdirmeye başladı bizi, hevesle anlataraktan. Bekçimiydi neydi pek anlayamadan seyirtiyoruz ardından. Her gösterdiği ile biraz daha şaşıraraktan.

Anadolu'nun en değerli taş işçiliğinin, en güzel taş çamisinin içinde sürüyor bu heyecanlı seyahat. Her bir sütün, her bir sütün başı, her bir kubbe, her bir oyuntu, her bir çıkıntı bir başka motifle işlenmiş taşa. Hiç biri diğerinin tekrarı değil. Ayrı ayrı. Her biri, tek tek şahane.

Simetriye karşıymış mimarı. Bütününe karşıdan bakınca hiçbir asimetri yok ama, çok benzer görünenler bile apayrı diğerinden.

Bu kadar güzel bir tapınak gördüm mü ben, diye düşünüyorum. Daha önce bazı Avrupa ülkelerinde gördüğüm ünlü katedrallerle sınırlı bu konudaki görgüm. Gerçi onlar da bana hayranlık duygusu yaşatmışlardı. Paris'de Nötre Dame'ı, Barselona'da Sagra da Familia'yı, benzer bir yığın meşhur tapınağı hatırlıyorum, belleğimin kuytularından zorla çağırıp. Ama şimdi hissettiğim bir başka türlü.

Eee, ne de olsa, onlar onlarındı, bu bizimki.

Sonra birden hayıflanmaya başlıyorum, yandaki kapıyı görünce (Aslında giriş kapısı oymuş zamanında); Bu kapının resmi, çocukken okuduğumuz tarih kitabının kapağında vardı. O zaman en küçük bir ilgi kırıntısı oluşturamamıştı bende. Ne yazık.

Nerde bu kapı dememiştim; Meğerse, Sivas'ın Divriği'ndeymiş.

Nerenin kapısı bu dememiştim; meğerse, "Erken Dönem" taş işçiliğinin en önemli örneklerinden biri olan Ulu Cami'nin Kuzey kapısıymış.

Kim yaptı, ne zaman yaptı, dememiştim; Meğerse taaa 1228'de, Ahlatlı Hürrem Şah diye biri yapmış.

Meğerse işte, benim memleketimde, öylece durup beklemiş, ilgimi çekebilmek için bunca yıl.

Ne iyi ettik de geldik şu Divriği'ne. Bu civardaki gezilerimize katmamıştık daha önce, yolu sapa diye. Oysa neler kaçırmışız, bilemediydik.

Caminin imamıymış bizi gezdiren. Candan gönülden anlatan.

Biri uğrasa da konuşsam, diyormuş. Öyle söyledi. Cemaati olmazmış pek bu caminin. Cuma namazına gelirlermiş en çok. Cuma namazı uzun sürer, diye gelirlermiş. Anlamadığımı görünce açıklıyor. Sıcak oluyormuş ya yaz günleri buralarda, cami de çok serinmiş ya. İşte o nedenle.

Beraberce gülüyoruz biz bu cemaate.

Anlatıyor ha bire imam; Dünya bankası para yardımı yapacakmış. Geçenlerde gelmiş, gezmiş, karar vermişler. Dünya mirasına katacaklarmış.
İçim burkuluyor girdiğimiz batı kapısının tonozlarının çözüldüğünü, duvarının yana kaydığını, ha yıkıldı ha yıkılacak olduğunu görünce.
Dünya mirası elbette.
Korumalı elbette.
Biz kadrini kıymetini bilmesek bile.
Gidip görmesek bile.

Bu arada, eğer yolunuz Divriği'e düşerse, meydanın içindeki yeni yapılan taklidine kanmayın, azıcık batı yandaki dar bir sokakta olan, ahşap minareyi görün mutlaka. Selçukluya kadar tarihlenen o güzelim özgün evlerden dem vurmayayım hiç. Giderseniz zaten göreceksiniz her yerde. Gitmezseniz zaten yıkılırlar, korumak için birileri harekete geçemeden önce.
Bence siz, gene de ne yapın edin gidin.
Sonra geç kaldım diye dövünmeyin.
Benim gibi.

Ağustos 2002

GERİ