GERİ

Sokağın dilini seviyor musunuz?

Sokağı seviyorum. Dün akşamüzeri, yan apartmanın kapısında, komşumla sohbet ediyordum. Sırtım yola dönük olduğu için gelenleri görmemişim. Üç erkek, omuz atarak yanımızdan geçince, nereye kaçılacağımı şaşırdım. Bu üç kişi, her hangi bir şekilde geldiklerini belirtme gereği duymadan, geçmek için izin istemeden, iteleyip geçerek, arkalarına bile bakmadan içeri girdiler. O apartmanda oturan komşuma bakakaldım. O da benim bakışlarımdaki bu da neydi şimdi sorusunu uzunca yanıtladı.

Az önce resmen üzerimizden geçenler bu apartmanda oturuyorlarmış. Önce kiraladıkları daireyi apartman sakinlerinin haberi bile olmadan satın almışlar. Apartman bunlardan çok şikâyetçiymiş. Mülk sahibi oldukları için de bir şey yapamıyorlarmış. Sabahlara kadar gürültü yapıyor, kimseyi uyutmuyorlarmış. En alt katta oturdukları için apartmanın ön bahçesi de arka bahçesi de sadece onlarınmış gibi olmuş. Çok pislermiş, bahçeyi de öylesine pisletiyorlarmış ki…(İstanbul içinde olunca paha biçilmez olan bu güzelim bahçenin ne kadar pis pasaklı olduğunun, yan komşu olarak ben de tanığıyım.) Kadın kız, dayak çığlık, alkol uyuşturucu her yol olduğu için bulaşmaya da korkuyorlarmış. Komşum, yaşlı oluşuna güvenip, bir gün bütün cesaretini toplayıp apartmanın şikâyetlerini bunlara söylemeye yeltenmiş. Konuşma daha başlayamadan bitmiş. Biz Adanalıyız, diye kestirip atmış bunlardan biri.

Adanalı olunca ne oluyor, diye sordum. Bilmem ki, böyle olunuyor zahir, diye yanıtladı yaşını başını almış komşum. Etiketlemekten hoşlanmam. Memleketlere göre ayrım yapılmasından da. Hoşlanmam deyişim, aklımla kültürel altyapımın yönlendirmesiyle elbette, yoksa bilinçaltımın zehirleri yok mudur benim de? Aklımdaki Adanalı lafının göndermelerini bu yüzden düşünmeye başladım:

Önce, bildiğim en ünlü Adanalı, Yılmaz Güney aklıma geldi. Anama avradıma küfredilerek kızdırıldım, gerekçesi ile silahına davranıp bir savcıyı öldürmüş olması aklıma geldi. Adam öldüren kişi, her ne gerekçe ile ve her kim olursa olsun, katildir. Yılmaz Güney, sanatı ve ideolojisi nedeniyle sol çevrelerce bu etiketlemeden muaf tutulur. Bu size doğru mu geliyor?

Düşündükçe, Adanalıyık, Allahın adamıyık, la başlayan, her cümlenin sonuna küfür ekleyen, Allaha sövgüyü bile gündelikleştirip, sevimlileştiren klişe bir kimlik geldi gözümün önüne. Gelmesin mi? Gelmesin diyorsanız, bu türden genellemeler yanlıştır diyorsanız, haklısınız bu konuyu geçiyorum.

Sövgü konusunu ise geçemiyorum. Dün gece sosyal medyada bir fotoğraf vardı. Bir erkek ki TIR sürücüsüymüş, bir köpeğin kulaklarını kesmiş, kesik kulaklı kanlar içindeki köpeği ve kestiği iki kulağı arabasının kaportasının üzerine koymuş, fotoğrafını çekmiş, yayınlamış. Fotoğraflar ayan beyandı ama ben gene de kuşkucu yanım yüzünden, doğru mudur bilemedim. Bu nasıl bir iştir, hiç ama hiç bilemedim. Kafam allak bullak, nedenini nasılını düşünmeden edemedim.

Hayvan severler bunu yapan kişiyi teşhir ediyorlardı. Fotoğraftaki kişi halim selim bir delikanlıya benziyor. Sakın beğenmeyin, paylaşın ki bunu yapan … diye devam ediyordu paylaşım. Başlatılan linç kampanyasına pek çok erkek yorumlarıyla katılmıştı. Kısacık sürede onlarca yorum yapılmıştı. Okuduğum bütün yorumlar küfür içeriyordu. Yorum yazanlar, kısaca ya da uzuuun uzun, üstü biraz kapalı olarak ya da çooook ayrıntılı olarak, bu kişiyi şap’ıyordu. Hele bir tanesi destan yazmıştı; anasını avradını diye başlayıp doğmamış bebesini de içeren şap’acaklarının upuzun listesini yazmıştı. Bir kadın bu kişiye itiraz etmiş, masum bebeklere yapma, içeriğinde bir şeyler yazmıştı. Demek ki bu hanıma göre bu TIR sürücüsünün uzak yakın çevresindeki bütün kişilere malum işlem yapılabilirdi. Bu kişiye o malum işlemin yapılmasını isteyen hatta bizzat yapayım diyenler içinde kadınlar da vardı.

İçim şişti. Nara atasım geldi. Ayyy, bunu geçeyim, başka gönderilere bakayım, dedim. Koca bir kamyon tepeleme çuval yüklenmiş, ya yanlış yüklenmiş ya da rüzgar sert esmiş; açık kasadaki yükler bir tarafa doğru kaymış, kamyon devrildi devrilecek. Bu fotoğrafa yorum yapmış biri; merak etmeyin, az sonra trafik polisi s…..cek onu diye yazmış, iyi mi ?

Daha çok örnek verip sizin de içinizi daha çok şişirmeyeyim. Demek istediğim ortada. Kızıyoruz. Kızınca si…m diyoruz. Bu eylem, bütün sorunlarımızın çözümü...

Kızı erkeği küfretmeyi marifet biliyoruz. Küfür dediğinse, “ben sana/ona yapayım”dan ibaret. En basiti bile “ittir et ile” başlayan bu ilkel dili kullanmayı rahatlama yolu ve hatta özgürlük diye bellemişiz ki ayıplayanı ayıplıyoruz.

Sanal âlem benim tek gezinti yerim değil. Ben sokakta gezmeyi daha çok seviyorum. Sokakta bu dili çok sık ama çoook sık duyuyorum. Sokağın bu sesini hiiiç sevmiyorum. Cesaretim yok, küfreden bir erkeğe “niye” falan diyemiyorum. Bak, o dediğini kediler köpekler senden daha çok yapabiliyorlar, çok da özel bir marifet değil bu, böcekler bile becerebiliyor, o kadar öğünmene gerek yok, demek istiyorum. Elbette diyemiyorum. Gene de dayanamıyorum; tamam da bu söylediğini sen nasıl yapacaksın, diye küfreden kızlara soruyorum. Malum, bu etkinlik için gereken temel organdan yoksunlar…

Bu eylemi diline pelesenk etmek, bence çok önemli bir işaret: Kızınca, kızdığına tecavüz etmekten bahsedenler bu kadar çok olmasa, şiddetin her türlüsü bu kadar yaygın olur muydu bu toplumda?

Havlayan köpek ısırmaz sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Dili bu kadar bozuk olan toplumda bir o kadar şiddet kurbanı var, kanıtlar ortada.

Beyin temizliği ile dil temizliği iç içe diye, şiddeti yok etmek isteyen, dilden başlamak zorunda işe…

8 Temmuz 2015

GERİ