GERİ

        Şükürler olsun benim kızım yaralanmadı (!)

Benim kızım hamsi mühendisi olacak. Kendisi “İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi”nde öğrenci. Gerçi bu okul dar anlamıyla bir balıkçılık yüksek okulu ama mezunlarına nedense mühendis deniyor. O nedenle biz ona hamsi mühendisi diyoruz. Eğlenip gidiyoruz işte. Ama nedense eğlence uzun soluklu olamıyor.

Bu yıl dördüncü senesi olan öğrencilik süresince kızım, okulunun yöneticilerince düzenlenen bir çok geziye katıldı. Meslekleri ile ilgili gözlem ve pratik yapma amacıyla, sınıf arkadaşları ile birlikte, defalarca şehir içi ve şehir dışına gezilere çıktı. Onlar için hem iş hem keyif olan bu geziler benim için hep bir kaygı konusu oldu. Çünkü hiç bir seyahatinde kızımı güvende hissetmedim. Neden mi?

Örneğin, bir gün Silivri’ye gidiyorlar. Aynı gün öğleden sonra Şile’ye. Birbirine tam ters yöneltilerdeki bu iki uzun yol için, gidiş dönüşünün aynı gün yapılmamasını sağlayacak bir ayarlama yapılamaz mı, diye soruyorum. Bu kadarı zor ayarlandı, cevabını alıyorum.

Örneğin, balık çiftliklerini görmek için Bodrum’a gidiyorlar. Bakıyorum bindi(ril)kleri araba dökülüyor. Neden doğru dürüst bir araçla gidilmediğini soruyorum. Ancak bu kadarı sağlanabiliyor, diyor. Sürücü güvenilir mi sorusuna, “amaaaan, sende amma pimpiriklisin” yüz ifadesi yanıt veriyor. Yedek şoför var mı, deyince bu ifade artık lafa dönüşüyor. Anne olmanın bencilliği ile; o halde sen arkadaşlarından ayrı, daha güvenli bir araçla git, diye sıkıştırınca kızım benimle dalga geçiyor.

Sürekli olarak “kafasını trafikle bozmuş anne” muamelesine maruz kalıyorum. Sürekli olarak gerekli değil, zorunlu olan önlemleri alınmamış okul yolculuklarına yolluyorum kızımı. İçim içime sığmayarak bekliyorum dönüşünü. Boşuna meraklanıyorsun, diye diye gidiyor, bak işte hiç bir şey olmadı, diyerek şen şakrak dönüyor, dört yıldır.

Ama bu seferki geziden dönenler şen şakrak değiller. İnim inim inliyor yavrucaklarım. Kırıklar, ezikler, kol kopmalar. Ambulanslar, hastaneler, yoğun bakımlar. Her biri ayrı ayrı acı çekiyor.

Demek istediğim işte buydu, demek adice olur şimdi. Ama bir şey dememek daha büyük adilik; Benim kızım yoktu aralarında ama, bazıları üstlendikleri sorumluluğun bilincinde olmasalar da, hepsi bizim yavrumuzdu. Değiller miydi ?

Geçen hafta Bodrum dönüşü kaza geçiren İstanbul Üniversitesi Su Ürünlari Fakültesi öğrencileri ile ilgili olarak hesap sormak istiyorum şimdi;

Nasıl bir araçla yollandılar bu uzun yolculuğa. Örneğin bu aracın en son bakımı ne zaman yapılmıştı, lastikleri yol tutuş özelliğini yitirmiş miydi v.b?

Nasıl bir sürücü ile yollandılar bu uzun yolculuğa yavrularımızı? Örneğin şehirler arası yolculuk konusunda deneyimli miydi, sorumluluk duygusu gelişkin miydi, sürücü koltuğuna geçtiğinde dinlenik miydi, v.b? Yedek sürücü var mıydı?

Bu aracı, sürücüyü ya da varsa ulaşım şirketini kim/ler hangi kriterlere göre seçmişti?

Bu ve benzeri pek çok etmenin denetlenmesi için fakülte yönetimi kimi görevlendirmişti?

Bu denetmen gereken her şeyi denetledi mi?

Denetimini rapor etti mi?

Bu aşamada, yani istenmeyen sona ulaşılınca, soruşturma açıldı mı?

Sorumluluk sadece sürücüye yüklenip kapatılacak mı?

Ben veya biz, anne babalar olarak bu çocukları bostan tarlasından toplamadık. Yıllar boyu gözlerinin içine baktık, serpilip gelişip bu güne erişsinler diye.

Ya kendileri... Ne emekler verdiler o fakültenin sıralarına oturabilmek için bu yavrular.

Beceriksizler, bilgisizler, ilgisizler, sorumluluklarının ayırdına varamayanlar, hep başkasının üstüne atmaya alışanlar, bir şey olmazcılar, her zaman böyle yapılırdı canımcılar, olacağın önüne geçilmezdikiciler, size sesleniyorum, topunuza;

Yakanızı elime geçirebilseydim eğer, görürdünüz öfkemin büyüklüğünün gücünü. Ama kim olduğunuzu bilememekten erişemiyor elim size. O nedenle, dilerim ki; adam gibi adam olma sıfatına erişene kadar siz, uyku uğramasın yatağınıza ve huzura erişemeyesiniz.

Umarım bu boş dilekle sonlanmaz da bu öykü, bir şeyler değişsin diye güzelim yurdumun yollarında bellerinde, kollarını sıvar artık birileri.

Neyse ki aralarında benim çocuğum yoktu, diyen analar, iyi ki ben gitmekten vaz geçmişim diyen sınıf arkadaşları, boşuna sevinmeyin. Ülkemizin trafik cahilliğini gidermek için kılınızı kıpırdatmazsanız, kanlı bir trafik hikayenin öznesi olmaya, siz de güçlü bir adaysınız.

Ölmedim ya, çok şükür, diyen kazazedeler, haklısınız, sevinmelisiniz, şey yoluna da gidebilirdiniz. Ama siz işi böyle Allah’a havale ettikçe, kulların yeni bir gazabından kurtulamayabilirsiniz.

Bir şeyler değişecekse eğer, değişimi gerçekleştirmeye en büyük aday sizsiniz. “Bin nasihat bir musibet” hikayesini gerçek kılmak için şimdi kolları sıvamalısınız.

Trafik bilinci ve denetimi için, hemen şimdi, siz harekete geçmelisiniz. Neyi nasıl yapacağınızı da, izninizle ben söylemeyeyim. Değil mi ki gençsiniz, enerjik ve girişimcisiniz, bir şey edecekseniz en iyisini de siz edeceksiniz.

27 Mayıs 2005

GERİ