GERİ

        Tatile gitmek mi, tatil yapmak mı?

Şimdi tatil dönemi diye aklıma düştü, tatil anlayışı farklılıkları. Bilirsiniz bazıları çok yoğun çalışır ve çok kısa tatil süreleri vardır. Kıstırılmış bu günlerinde, gelecekteki o harika günleri beklerler. O nedenle, neredeyse bütün yıl boyunca tatil planı yapar, hazırlanırlar. Ne yapar eder, en iyi otele rezervasyon yaptırır, valizlerini günler öncesinden hazır eder, en güzel hayallerle tatili beklerler. Ama terslikler daha yola çıkar çıkmaz başlar. Örneğin, arabanın lastiği patlar ya da uçak rötar yapar. Keyif yapacakları otel hiç de reklamlarda anlatıldığı gibi konforlu çıkmaz. Bronzlaşacaklardır ama hava bozar, yüzeceklerdir ama dalga çıkar, gezeceklerdir ama ishal olur odadan çıkamazlar. Garson çayı soğuk getirir, temizlikçi yatağı düzelteceğine çantalarını karıştırır. Bunlara benzer benzemez bir dolu terslik.. Tatil dönüşün özet sonucu; hayal kırıklığı ve tatminsizlik. Beklenti büyüdükçe sonuç daha can yakıcı olur.

Bir de bundan başka türlü tatilciler vardır. Paradan bağımsız konuşuyor olalım, onlar beş yıldızlı otel müşterisi olmayı seçmezler çünkü önceden belirlenmiş bir yerde, önceden belirlenmiş şeyler yapmayı sevmezler. “Hayatı çalakalem yaşayanlar” da diyebiliriz onlara, “dünya yansa yorganı yanmaz” diyen de çıkar. Örneğin onlar tatil için yola düştüklerinde ve trafik kilitlendiğinde, günleri sayılı tatilin bir bölümü böylece ziyan oluyor diye kahredeceklerine, yan arabadaki öfkeli amcayı, ya da yolun kenarındaki yamacın otlarını incelemeye başlarlar. Onlar, tam yüzmeyi planlarken hava patladığında dövüneceklerine, yağmurda yüzmenin hazzını düşünerek, atarlar kendilerini suya. Havuz kenarında yatarken, soğuk içeceği ılık getiren garsona takacaklarına, havuzun kenarından su içmeye çalışan serçeyi izlemeyi yeğlerler. Bu, vurdumduymaz denilenlerin tatil dönüşlerindeki özet sonuç ise keyiftir, tatil süresince neler olup bittiğine bakılmaksızın.

Birinci gruptakiler, ikinci gruptakilerin zaten şanslı olduklarını, işlerinin tıkırında gittiğini, ters gittiğinde de kafayı takmayacak kadar duyarsız olduklarını, ikincilerse birincilerin zaten mıymıntı olduğunu, her durumdan eziyet çıkardıklarını, iyi olan şeyleri bile kötü sandıklarını düşünür. Bunların arasındaki farka, son günlerin moda jargonuyla, negatif ve pozitif bakış açısının farkı denmektedir, bense başka bir şey demek istiyorum:

Tatili, gidip ulaşılması gereken bir “hedef” olarak algılayanlar ile tatili en başından en sonuna kadar bir “yolculuk” sayanların farkıdır bu bence. Fark, hedefe kilitlenenler ile sadece gidişi hedef alanların farkıdır.

Yaşam dediğin de tıpkı tatil gibidir: Kimleri yarınları güzel ve rahat olsun diye çırpınır durur. Böyleleri, “uğraş” ile “erişilen” arasındaki farkın büyüklüğü yüzünden, hayal kırıklığı içindedir. Sormasanız da anlatır; “Ben neler çektim, neler” demindedir, her daim. Onların yaşamlarına tanıklık edenler, ne büyük dertler çektiklerini, şanslarının hiç yaver gitmediğini, çok büyük mutsuzluklar yaşadıklarını, doğrulayacaklardır.

Bazıları ise hayat deyince şimdiyi anlar. Onlar, yaşamlarını daha iyi bir yarın için yapılan bir uğraş olarak değil de, bütünüyle bir yolculuk olarak gördüklerinden, anı yaşar. Onlar da yaşam serüvenlerinde kazaya belaya uğrar ama yakınma katsayıları diğerlerinden kat be kat azdır. Düşer düşer kalkar. Yaşam boyu “iyi hayat” nakaratıyla demlenir. Üstelik tanıkları da aynı kanıdadır. “Başına çok bela geldi ama gene de güzel bir hayatı oldu” diye düşünenler çoktur bunların ardından.

Tıpkı tatil gibidir yaşam; ya hedefe kilitlenirsin, kaçar gider elinden, ya da yolculuğun bizzat kendisi olduğunu bilir, iyi olanları arttırmak, kötülerini azaltmak için çalışırsın, şimdiki anların. Örneğin yürürken başını önüne eğip, yerdeki balgamı görüp, bunu oraya sıvayanlar güruhuna öfkeni pekiştirirsin ya da yürürken başını göğe dikip, bulutların arasında süzülen kuşu görüp, çocukluğunu kanatlandırırsın.

“Yaşam ve insan böyle kategorize edilemez, keskin çizgilerle yapılan bu ayrımın ortalarında dolaşır asıl çoğunluk, ne biri ne ötekidir” diyenler de haklı elbette. Bence kategorizasyonumun haklı bir yanı var gene de. Tam olarak öyle ya da böyle insanlar yok deseniz de, öyle ya da böyle davranan insanlar var, en azından bazen öyle, bazen böyle. O yüzden bu ayrım yani seçim çok önemli bence.

Din de bilim de buradan doğdu, yine bence ve açıklama çabam bir sonraki yazının içinde.

22 Haziran 2011

GERİ