GERİ

        Uluabat ya da Apolyont

Dün, iki candan arkadaşımı çaktırmadan zorlayarak Gölyazı’ya götürdüm. Gölyazı, bir kıstakla bağlandığı için yarımada gibi görünüyor ama bence Uluabat gölünün kenarına bağlantılı bir küçük ada. Aslen bu adanın üzerinde kurulmuş bir köy. Başka türlü söylersek, gölün adı Apolyont yerleşimin adı ise Apollionia. Adetimizdir ya, bizim olduğu belli olsun diye adları Türkçeleştiriveriz ! Elbette öz ile biçim birbirinden ayrı düşünülemez. Biz, istilacı geçmiş günlerimizde ele geçirdiğimiz Anadolu topraklarının sadece adını dönüştürmekle kalmamış, yaşam biçimini de belirgin olarak değiştirmişizdir. Öyle değil mi?

Biz genellemesinin ardına gizlenmişliğimi fark edip, girizgâhıma yüklenmiş olumsuz yargıları eleştirecek olanlara, peşinen sevgi ve takdirlerimi göndererek, dünkü günün hikayesine devam ediyorum. Arkadaşlarımı Gölyazı’ya götürmemden kasıt, oraların çok fotoğrafik olması, onlarca yıl öncesindeki gezilerimden kalıntı birçok güzel fotoğraf karemin olması ve arkadaşlarımın da bu karelerin aslını görmelerini istememdi.
Bu köyün hünerli kadınlarının tek başına balıktan dönmeleri, motorunu susturup kıyıya yanaştıktan sonra sandallarının durgun göldeki cıvıldak yansımaları, kasalardan dışarı atlayan sazanları aracı delikanlıların üçe beşe bakmadan çarçabuk el sıkışarak tam avdan dönüş zamanında hazır nazır frigofirik tırlara satmaları, leyleklerin ve ördeklerin hazıra konma alışkanlığı ile taşlı sahil boyu sakınımsız ikametleri, yarı bellerine kadar suya gömülü titrek ağaçların kıpırtısız gölde pusulu yansıları, daracık sokak aralarında ihtiyar erkeklerin metal helezon sepetleri onarmak için bitmez tükenmez çabaları, evinin önünde seksek oynayan kız çocuklarının etraflarda kümelenen onca fotoğraf makinesine aldırmamayı öğrenmiş olmaları, eski zamanın yerel doğaya tam uyumlu mimarlık harikası evlerinin onca talana hala ayak direyişleri, daha görülecek gösterilecek neler vardı neler bir avuç Gölyazı köyünde.
Gel gör ki anılar her zamanki gibi yanıltıcılar. Yukarıda yazdıklarım ve daha da ötesi pek çok güzelliğin var olduğu doğru olmadığı için değil, zamanla olumsuz izlenimler unutulduğu için. Yeniden gidip görünce yeniden fark ediyorum ki Gölyazı pis. Gölyazı estetikten yoksun. Üstelik Gölyazı kocaman sineklerin istilası altında.
Turistik gezi yazılarında olumsuzluklar anlatılmaz, çirkinlikler fotoğraflanmaz, tersine davrananlar kınanır, en azından tepki çekerler, değil mi? Peki ama niçin? Ben anlatıp yakınamayacaksam, dertlendiklerimi içimde mi büyüteceğim? Bana ne, anlatacağım işte:
Köyün girişinde “ağlayan çınar” nam kim bilir kaç asırlık harika anıt ağacın dibine kurulmuş, iki yandan birden muhteşem göl manzaralı bir çay bahçesi var. Plastik sandalyeleri ve masaları pislikten görünmüyor. Size iltifat olsun diye oturur oturmaz temizliyorlar, pislikten görünmeyen bir bezle daha da kirleterek. Az ilerde kıyıda bir kamyonetin arka kapağı açılmış kasasının üzerindeki tezgâhta tazecik yayın balıkları, hopzıp sazanları satın aldığımızda hemencecik temizleyip doğrayıp veriyorlar, kan revan pislik ortamında. Göl kıyıları çer çöp sergisi, evlerin bil cümle döküntüsü ile suyun üzeri kaplı, evlerin önü ise teneke çiçeklerden artan her bir boşluğa tıkıştırılmış bin bir türlü döküntü ile dolu. Camlar silinmemiş, yıkanıp asılmış çamaşırlar doğru düzgün temizlenmemiş, evlerin etrafı hâşâ düzenlenmemiş. Abartı sayabilirsiniz ama köyün görünümü sanki dün konmuş çok yakında da kalkacak olan bir Çingene obasının hali ve tavrında. Yoksulluk mu ön planda yoksa pasaklılık mı bencileyin belirlenememiş durumda.
Bir de bir sinek sarmış ki ortalığı, sormayın. Sivrisinek kılıklı ne idüğü bence belirsiz bu yaratıklar, her yerde ama her yerdeler. Sandığınız anladığınız miktar her ne kadar çoksa onu binle çarpın, yetmedi on binle, yüz binle çarpın, işte o kadar çoklar. Duvarlara camlara konup silme sıva yapmışlar. Oğul vermiş arı kovanı gibi etrafınızda uçuşuyorlar. Bu sinek istilası burada her bahar olurmuş, bir hafta sonra kaybolacaklarmış, insana konar ama ısırmazlarmış. Öyle anlattılar. Öyle kanıksamışlar.

Anılar güzel olanı saklar: Gölyazı güzel hatta çok güzel.
Gözler güzel çirkin her şeyi gözlemlerler: Gölyazı pispasaklı.
Gölyazı meşhur, Gölyazı, turistik, Gölyazı fotoğrafik.
Dün arkadaşlarımla ben, Gölyazı’da fotoğraf çektik. Güzel doğamızı, gölümüzü, kıyımızı, leyleğimizi, ördeğimizi, balıkçılığımızı, yokluğa direncimizi, göçerliğimizi, işgalciliğimizi, kahvehane demlerimizi, kolaycılığımızı uyuşukluğumuzu, ev ürünü becerilerimizi, göl kenarında çupra yutturukçuluğumuzu, Çin’den döküntü incik boncuklarla köy tezgâhı tutmuşluğumuzu, ucuzculuğumuzu kazıkçılığımızı, çöplerimizi suya, amonyaklı çıktılarımızı ağaç diplerine boca edişimizi, her bir halimizi belgeledik.
Baharın gelişini kendimize müjdeleyelim istemiştik.

26 Mart 2012

GERİ