GERİ

        Uludağ

Uludağ artık eskisi gibi gözde değilse de, hala pahalı, hala moda. Bilindiği gibi kar yağdığında revaçta. Ama Uludağ'ı moda eden, (adını unuttuğumu itiraf etmekten utandığım) profesör gibi ben de onun her haline sevdalı olduğumdan, bu sefer de karsızken zirveleri, dolandım tutkuyla civarında.

Bursa'nın batısındaki yerleşimi olan Nilüfer'den bir yol iniyor güneye, Orhaneli ve Keles'e.

Oradan başladım dolanmaya. Bursa Balıkesir karayolundan ilerlerken, Bursa çıkışında önünüze çıkan bu kavşaktan sapınca sola, kısa bir süre düz sonra virajlı bir asfaltla iniyorsunuz güneye. On kilometre gittiniz gitmediniz yol çatallanıyor bir baraj gölünün manzarasında. Sola gideni Keles'e, sağa gideni Baraj bariyerini aşıp kıvrılarak Orhaneli'ne ulaşıyor. Ben sola sapıyorum. Adetimdir.

Birkaç kilometre gidince soldan, ilk sapak Tuzaklı köyüne. Çok değil üç kilometre kadar yükselip hep dağa dağa, bir ince, bir ince kıvrılıp yükseliyor ki yol... İki yanı donanmış bin bir bitkiyle... Tanımsız güzel.

Ulaşılan köyse bildiğiniz gibi işte. Ne temiz, ne gelişkin. İnsanlarının çoğu göçmüş, kalmış yaşlıların gözü yollarda. İlla da doğa. Doğası harika. Manzarası harika. Görülen aşağıda ki vadi gerçekten harika. Terk edip geldiğiniz baraj gölü buradan bakınca daha da harika.Yeşili öyle yeşil k.. Yeşil dağlar arasında kıvrım kıvrım uzanan gölün yeşili de bir başka tonda. Aşağıdayken, Orhaneli yol ayrımındayken de güzeldi ama buradan bakınca doyumsuz güzel.

Sonra ki köy, Hüseyin alan.

Özelliksiz özelliği bu köyün, Uludağ piknikçilerine orman içinde piknik alanı açıp, zarardan kar etmeye çalışmalarında. Yeşilse yeşil, doğaysa doğa burada da. Ancak Tuzaklı'dan Hüseyin alan'a geçen beş kilometrelik yol hem viraj hem dik, hem de taşlık. Gerçi ben kumbaram dediğim, minicik uzak doğulu kanaatkarımın dayanıklılığını zorladım ama, dört çekeriniz yoksa siz bu yola pek girmeyin.

Hüseyin alan'a vardıysanız, ya yukarı doğru tırmanıp kolayca Uludağ Milli Park'ının yoluna ulaşacaksınız, ya da benim yaptığımı yapıp dört kilometrelik engebeli bir yolu "Off Road" gibi aşıp Kirazlı ve de Mürseller köylerine saparak, aşağı doğru yönelen yarı toprak, yarı taş yola geri döne döne, tekrar ayrıldığınız Keles asfaltına ulaşacaksınız. Bu ring zorluğuna zor ama, ard arda görülen vadiler, özellikle de Nülüfer barajının suyuyla dolanlar, tepeden çok güzel fotoğraf veriyorlar.

Aşağı inince hızınız kesilmezse hala benim gibi, dönüp Orhaneli'ne doğru gidin. Ben öyle yapmadım. Keles neresidir, bir gidip bakayım, hevesine kapıldım. Asfalt yolda kıvrıla büküle güneye doğru gittikçe gittim. Kırk kilometre kadar sonra ulaştığım ilçe için olumsuz şeyler söylesem ayıp olacak, olumlularını ise ben pek fark edemedim. Bir çanakta yerleşmiş, dört bir yanı dağlık, bir yalnız kasaba. Yeşilse yeşil. Ama benim gözümü nedense dolduramadı burada doğa. Meydanında ki boyalı betondan anıtımsı ilkel şeylerin yarattığı antipatiden mi desem, çanak gibi oluşandan sıkıştıran coğrafyası mı desem, dev boyutlu ırkçı pankartlar mı desem, her ne ise, kendini kiraz ve çilek diyarı diye tanımlayan bu kasabaya, kanım ısınmadı. İçimde az önce gördüğüm köylerin, vadilerin keyfi, çark ettim gerisin geri.

Güneye inmekteki asıl amacım Uludağ'ı bir de arkasından görmekti. Bu kadar aşağıya inince karışıyor silueti, yanında yöresinde ki bir yığın dağla. Ayırmak için çaba gerekiyor. Demek istediğim, kuzeydeki gibi başı mağrur ve ayrıksı değil bu mesafeden. Biraz daha yaklaşıp bakmak gerekiyor anlaşılan.

Keles'ten dönüşde, on on iki kilometre falan sonra, sağa, Pınarbaşı tabelasıyla yine dağ yöneltisine saptım. Pınarbaşı Dağdibi, Epçeler, Büyük Deliller, Küçük Deliller köylerinden geçen, on kilometrelik bir yarım daire ile önce dağa çıkıp sonra yola indim.

Pınarbaşı'nda pınarın başını aramak için, köyü bitirip yukarı yukarı gidince, yolun da bitmesi üzerine, bir saatlik dere yatağı yürüyüşü ile vardığım, pınarın muhtemel başı, borularla suyu aşağı alındığından, pek etkileyici görünemedi göze. Trekkingçilere gene de öneririm. Yaz yürüyüşleri için harika bir rota. Derenin yatağı büyük. Çınar, ceviz ve bilemediğim bir çok kocaman ağaçlarla da çevrili olduğundan, çok serin. Yazın içindeki su da çok az. Pek ıslanmadan yürünebilir, rahatlıkla. Sulak mevsimde girilemez herhalde ama kışın manzarası nefis olmalı, çünkü tam arkasında muhteşem yükseliyor Uludağ silsilesi.

Diğer köylerde de aradığımı bulamayıp tam geri ulaşmak üzereydim ki Keles Bursa Karayoluna, o garip evi gördüm.

Beyaz badanalı duvarlarının her bir yanına siyah bir şeyler asılı. Yola yakın. Yaklaşınca anlaşıldı ki bu sivil bir müze girişimi. Üzerine bozuk imlalı bir yığın yazı yazan sahibi oldukça iddialı. Eski kullanım gereçlerini toplamış sergiliyor evinin dış duvarlarında ve içinde salonunda. Giriş ücretsiz. Beklediği sadece ilgi imiş. Duvara astığı kendisi ile ilgili bilgi verici belgeler ve fotoğraflardan anlaşılan o ki emekli Bursa Devlet Tiyatrosundan. Dekorcuymuş. Nesnelere ilgisi oradan anlaşılan. Kendisi o gün evde olmadığından tanışamadık. Evi karayoluna birkaç yüz metre mesafede Küçük Deliller köyünde. Yolunuz düşerse tanışın bence.

Şaşırmama şaşırdınızsa söyleyeyim, bu memlekette sıra dışı her iş, sıra dışı her adem, şaşırtıyor beni, hepimiz bu kadar şablona dönüşmüşken...

Yolun sonrasında, tekrar olmasın diye ayrıntılı yazmayayım, tekrar çıkıp dağ istikametine, ulaştık, Uludağ Milli Parkının girişine.

Giriş yeri, kapıdaki kulübe, kesilen ziyaretçi fişi, uyarı ve aydınlatma tabelaları ile hiç farklı değil diğer Milli parklarımızın girişinden. Kalabalığı da aynı. Bakıma gösterilen ilgi, çevre düzenlemeleri, hepsi hepsi, tıpkı diğerlerindeki gibi; Güzel, yeterli. Yüzlerine de övmek isterdim, her kim ise şu Milli Parkçılar. Anadolu'nun bir çok yerinde, birçoğunu gezdim bu parkların. Bakımsızı, terkedilmişi, çok kötü görüneni, yok değildi elbette, ama genelde terazi olumlu da.

Teşekkürler, çalışan insanlar.
Hala çalışan birilerinin izine rastlamak öyle güzel ki.
Böylece kolaylaşıyor diğerlerinin de ayırdına varmak...
Bu memlekette ne çok şey var şaşıracak.
Şaşırmanın hazzı bulaşmadıysa daha, bir an önce bulaştırın kendinize.
Şaşırasınız diye, .siz siz olun, düşün yollara.
Artık direksiyon nereye vurursa.

Eylül 2002

GERİ