Kenya’ın başşehri Nairobi’ye 380 kilometre uzakta Umoja diye bir köy var. O köye erkeklerin girmesi yasak. Bu köy Rebecca adındaki bir kadın tarafından kurulmuş ve sadece sığınmacı kadınları kabul ediyor. Yeni gelen kadını imece usulü bir ev yaparak derhal içlerine katıyorlar. Umoja köyünün kadınları erkeksiz yaşamaktan şikayetçi değiller. Tam tersine mutlular. Tek korkuları erkeklerin köylerine saldırısı çünkü devamlı ölüm tehdidi aldıklarını anlatıyorlar. Umoja kadınlarının hepsi Samburu kabilesine mensup. Rebecca Lolosoli, kadın sünnetine yani kadının cinsel organının dağlanmasına karşı çıktığı için kocası tarafından dövülüp sokağa atılmış bir kadın. 1990 yılında kendi gibi dik başlı 15 kadınla birlikte kabilesinden epeyce uzakta boş bir arazide bu köyü kurup erkeksiz yaşamaya başlamış. Dövülüp evden atılan başka bazı kadınların yanlarına sığınmasıyla da bir koloni oluşmuş. Rebecca’nın anlattığına göre Samburu kabilesinde kadınların hiçbir hakkı yok. Erk sahibi erkekler çok eşli. Karılarını dövüyor sövüyor her türlü kötülüğü yapıyorlar. Kadınların eğitimi, mesleği, geliri, güvencesi yok. Hele çocuk doğurmamışlarsa hiçbir değerleri yok. Doğur(a)mayan kadını kocalar evden atıyor. Doğurmuş bile olsa yeni eş edinince gözden düşen kadın için de durum aynı. Asalak muamelesi gören kadını evden atmak için bahane bol. Samburu kadınları, gidecek yeri, yiyecek lokması olmadan herhangi bir zamanda kapının önüne atılıyor yani ölüme terk ediliyorlar. Rebecca ve bu köy ise onların kurtuluşu olmuş. Umoja köyünü “Amnesty” adındaki İngiliz STK (Sivil Toplum Örgütü) 2003 yılında keşfetmiş. Amnesty aslında bambaşka bir şeyin peşinde. Kenya’nın yönetimindeki İngiliz askerlerinin bu Samburu kabilesinin 1300, evet bin üç yüz kadınına tecavüz ettiğini rapor ediyor Amnesty örgütü. Ancak bu konunun üstü usulünce örtülüyor. Kocalarının evden attığı kadınların köyüne ait hikâye konuyu saptırmakta oldukça yardımcı oluyor. Üstelik evden atılan kadınların bazılarının İngiliz askerlerince tecavüze uğrayan kadınlar olduğu, onlardan cinsel yolla bulaşan hastalıklar kaptıkları ve kocalarının kendilerine de hastalık bulaştıracakları korkusu ile bu kadınları evden attıkları gerçeği de ustalıkla geçiştiriliyor… Amnesty’nin Umoja köyü kadınlarına gene de çok faydası oluyor. Köy duyulunca turist akınına uğruyor. Bölge kültürel koruma alanı ilan ediliyor. Köylüler geleneksel boncuk takılarını turistlere satarak elde ettikleri gelirle bir de okul kuruyorlar. Erkeklerce kovalanınca çocuklarını da alıp gelen kadınlar bu okulda çocuklarına cinsiyet ayrımcısı olmamayı öğretiyorlar. “Bizim oğullarımız büyüdüğünde kadınların haklarına saygılı olmayı bilecekler” diyor Rebecca. Rebecca çok konuşuyor. Üstelik de İngilizce konuşuyor. Evet, bu da İngiliz kolonizminin diğer yüzü… Umoja’nın erkeksiz köy kuran kadınları fark edilip turizmden geçinmeye başladıklarında erkekler uyanıyor. Köye yakın hatta turistlerin geldikleri yolun tam üzerinde alternatif bir “erkekler köyü” kuruyorlar. Böylece turistleri yoldan saptırarak onlar da akan dereden taslarını doldurma peşine düşüyorlar. Bu kıskançlık girişimi yeterince başarılı olamayınca da başka yollar deniyorlar. 2005 yılında artık meşhur olan köyün sözcüsü Rebecca Birleşmiş Milletlerin konuğu olarak yurdundan çok uzaklara gittiğinde komşu köyler yani erkekler, Umoja topraklarının bu kadınlarca işgal edildiği gerekçesiyle arazinin boşaltılması için dava açıyor. Bir yandan bu türden yasal girişimler sürerken diğer yandan açık saldırılar da sürüyor. 2009 yılında Rebecca’nın kocasının silahlı saldırısı köy kadınlarının toplu savunması ile başarısız olsa da gene de gözlerini epeyce korkutuyor. Aradan geçen zaman Rebecca ve Umoja’nın şöhretini iyice artırıyor. Kenya sivil toplum örgütleri ve hatta Kültür Bakanlığı da devreye giriyor. Köy daha güvenli olacakları düşünülen başka bir bölgeye taşınıyor ve mülkü de bu kadınların üstüne kaydediliyor. Köyün şimdiki kalıcı yerleşimi Kenya Askeri Birliklerinin kalıcı bir yerleşimine oldukça yakın. Sanırım bu seçim Samburu kabilesinin erkeklerine gözdağı vermek için seçiliyor. Arazisi dikenli tellerle çevrilmiş kerpiç evlerde yaşayan bu kadınları yanı başındaki eli silahlı askerlerin saldırısından kim koruyacak sorusu da benim aklıma dolanıyor… Bu köyde sadece kadın ve onların çocukları değil, yetim, kimsesiz, terkedilmiş çocuklar ile HİV olduğu için köyünden atılanlar da barındırılıyor. O köyde büyümüş oğlan çocukları erişkin olduklarında köyde kalabiliyorlar ama 18 yaşına geldiklerinde köyü terk etmeleri bekleniyor. 2015 yılında köyün nüfusu 47 kadın ve 200 çocuktan oluşuyor. Ürettikleri incik boncuk gibi şeyleri Umoja Waso Kültür Merkezinde ve de bir internet sitesinde satan kadınlar, gelirlerinin onda birini vergi olarak köyün kasasına koyuyorlar. Böylece okul başta olmak üzere ortak giderler karşılanıyor. Rebecca köyün sözcüsü olduğundan başkanı gibi de algılanıyor. Ancak köyü ilgilendiren bütün kararlar büyük bir ağacın altında toplanarak hep beraber veriliyor. Herkesin oy ve söz hakkı eşit, buna Rebecca da dahil. 2022’de bu köyü ziyaret eden bir kadın seyyah, rengarenk giysileri ve boncuktan roblarıyla şarkılar söyleyen bu kadınlardan büyülendiğini anlatıyor. Söyledikleri şarkıların birinin adı “benim keçim senin keçinden iyidir” adını taşıyor. Özgürlüklerine selam çakan diğeri ise ‘rahmin şarkısı” Kadının rahmi hem insanlığın kaynağı hem de erkek şiddetinin savaş alanı. Kadın, rahmi sayesinde insanı var ederken rahmi yüzünden de ölümlerden ölüm beğenmek zorunda kalıyor. Afrika’nın göbeğinde yaşayan Samburu kabilesinin Umoja köylüsü kadınlar, rahimlerinin şarkısını söyleyerek bambaşka bir dünya düzenini anlatıyor. Onlar erkek çocuklarını da diledikleri gibi büyüterek yoksa yeniden kadın hâkim bir dünya düzenini mi başlatıyor? Hiç sanmıyorum. Erkeğin cinsel organı için dini düğünler düzenleyen insanlık, kadının cinsel organının adının anılmasını bile yasaklamışken, bir avuç kadının şarkısından ne olacak. Erkek cinsel organının kadın cinsel organına saldırısının simgesi olan o meşhur küfür(!) hemen her gün ağızlardan fışkırıp dururken ve de bir güzel aklanıp paklanarak savunulurken, olmaz, olamaz. Olup olacak olan, “kadın haklarına saygılıyız” nutukları ile gizlenen erkek hegemonyasının yeniden ve yeniden inşası ne yazık ki. Yoksa asker tecavüzü ile hayatları kayan kadınları niye bir başka askeri kampın “ennn bi erkek kampın” dibine sığındıracaksın ki… NOT: Kutsanan(!) anneler günü
şerefine...
Yazının Facebook Sayfasındaki
bağlantısı. |
Son olarak 12.05.2024 tarihinde düzenlenmiştir. |